HUNP: 7,9 Follow @filmnostalgi Tweet |
Sayılı
Dakikalar
Vizyon Tarihi
: 1965
Hunp : 7,9
Orijinal Dil :
Türkçe
Oyuncular :
|
Belgin Doruk | Zeynep | |
|
Aysel Tanju | Belma | |
|
Talat Gözbak | Rıfat | |
|
Reha Yurdakul | Gazeteci İlhan | |
|
Devlet Devrim | Kara Biber | |
|
Feridun Çölgeçen | Doktor Kazım | |
|
Süha Doğan | Av. Şadan Özben | |
|
Devrim Parscan | Seslendirme | |
|
Danyal Topatan | Benzinci Sami | |
|
Eşref Vural | Şoför Koç Mehmet | |
|
Hasan Ceylan | Kiralık Katil | |
|
Nilgün Kasapbaşoğlu | Mine | |
|
Faik Coşkun | Doktor Fatin Kasabalı | |
|
Sabahat Işık | ||
|
Nilgün Özhan | Küçük Yıldız | |
|
Nilgün Kasapbaşoğlu | Küçük Yıldız | |
|
Ayhan Işık | ||
|
Jeyan Mahfi Tözüm | Belgin Doruk Seslendirmesi | |
|
Hayri Esen | Ayhan Işık Seslendirmesi | |
|
Hüseyin Zan | ||
|
Sadettin Erbil | Talat Gözbak Seslendirmesi | |
|
Kemal Ergüvenç | Eşref Vural Seslendirmesi | |
|
Nedret Güvenç | Aysel Tanju Seslendirmesi | |
|
Timuçin Caymaz | Danyal TopatanSeslendirmesi | |
|
Rıza Tüzün | Süha Doğan Seslendirmesi | |
|
Zafer Önen | Danyal Topatan Seslendirmesi | |
|
Muhip Arcıman | R. Yurdakul Seslendirmesi |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Müzik
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Süre
|
92 dk
|
Tür
|
|
Özellikler
|
Siyah
Beyaz, 35 mm
|
Ülke
|
Türkiye
|
Etiketler
|
İçine düştüğü tuzaktan kurtulmaya çalışan bir kadının mücadelesi konu edilir. Zeynep, mirasını ele geçirmeye çalışanlarca kapatıldığı akıl hastanesinden kaçar. Yolda kaza geçiren genç kadın, Tarık tarafından baygın bir hâlde bulunur. Bu arada başına konan ödülü duyan herkes Zeynep’in peşine düşmüştür. Genç kadın, kendisine yardım eden Tarık’tan başka kimseye güvenemez. İkilinin, oynanan oyunu açığa çıkarmak için fazla zamanı yoktur. (Yasin Aydınlık)
Ayrıntılar:
‘El Cid’deki (1961) ‘The
Twins’ (Miklós Rózsa).
“Hep para için değil mi bunlar? İnsanlar para için küçülüyor. İnsanlar para için birbirlerini öldürecek kadar ileri gidebiliyorlar. Parasız olmak da zor, paralı olmak da.”
‘Le Meurtier’deki (1963) ‘Prologue’ (René Cloérec). Jenerikte bu melodi var.
Film ‘Kiss Me Deadly’ (1955) ve ‘Aramıza Kan Girdi’ (1962) gibi başlıyor.
“Çok Tehlikeli Bir Deli Kız Tansev Sinir Kliniği’nden Dün Gece Kaçtı.” 28 Ocak 1965, Perşembe günkü Tercüman Gazetesi’nin başlığı böyle.
‘Music To Be Murdered By’ (Jeff Alexander) (Featuring Alfred hitchcock). Hemşire Müşerref’i bayıltmış ve elbiselerini alarak kaçmış. Kumarbaz Avukat Şadan Özben’in Başhekim Kazım’a söylediklerinden işin biraz daha karmaşık olduğu anlaşılıyor; “Kız bir polisin eline düşerse... İkimiz için de iyi olmaz.”
Zeynep, beş yıl önceki ‘kuşku uyandıran’ bir kazada ölen milyoner Recai Yükman’ın torunu. Nişanlısı, ‘madrabaz’ Şadan, O’nu ‘hacir altına aldırıp akıl hastanesine kapattırmış’. Üstelik de (bir nişanlının bunu kanuni olarak nasıl başardığını anlamasak da) vasisi olmuş. Şimdi her gece kumar masalarında nişanlısının parasından 100 binler kaybediyor. ‘Deli Kız’ı bulup getirene, ödül olarak 50 bin lira verecekmiş. Genç kız ilerde “Daha önce evlenme teklifini kabul etmemiştim. Kazadan sonra geçirdiğim krizleri bahane edip beni bir sinir kliniğine yatırdı. Önceleri önem vermemiştim. ‘5-10 gün sonra çıkarım’ diyordum. 5 gün, 5 yıl oldu. Gerçekte hastaneye değil, hapishaneye atılmıştım” diyecektir.
Kaçarken babacan kamyon şoförü Koç Mehmet ile karşılaşırız. ‘Hemşiranım’ı İstanbul’a götürüyor. ‘34 AK 720’ plakalı DeSoto kamyonu ile Mersin’den geliyormuş. 19 saattir gözünü kırpmadan. ‘Kartaltepe Kervansaray Mocamp’taki BP Benzin İstasyonu’nda yolculuğuna biraz ara verir. Gazetede, ‘Deli Kız’ın hemşire kıyafetiyle kaçtığını’ okuyunca uykusuzluk falan kalmıyor. Benzinci ‘Be Pe’ Sami ile polise telefon edeceklerken durumu anlayan Zeynep yine, bu kez kamyonla kaçıyor. Belki yıllarca bir odada kapalı kaldığı için birkaç yanlış hamleden sonra yoldan çıkar. Bayılmış.
Aynı saatlerde ‘eski gazeteci, yeni otelci’ Tarık da yoldaydı. [Kullandığı ‘34 AH 310’ plakalı Commer minibüsü ‘Kadın İntikamı’ndan (1968) anımsıyoruz. Ayrıca plakası ‘Kader Böyle İstedi’ filminde (1968), Ahmet’in dolmuşundaydı]. Gaziantep’ten gelen abisi Rıfat’ı bir zamanlar evleri olan otele götürüyor. (Çekimler Orhan Günşiray’ın kayınvalidesi Hafize Hanım’ın Yeşilköy’deki köşkünde yapılmış). Rıfat’ın sevgilisi Belma ve genç kadının kızı Mine de beraber. Kaza yapan Zeynep’i kurtarırlar. Bu sırada Rıfat, çok güvenilir biri olmadığını belli ediyor; “İşin mi yok sabah sabah... İşgüzarlık bu senin yaptığın. Başımıza bela mı arıyorsun? Kim uğraşacak O’nunla. Yol kenarına bırakalım. Biri görür, alır.” Sonradan kardeşi, doktor getirmeye gidemesin diye minibüs’ün ‘tevzi makarasını’ bile çıkaracaktır gizlice.
İki milyonluk bir kaçakçılıkta hakkının yendiğini düşünüp patronunu ihbar etmiş. Bebo da Suriye’ye kaçmış. ‘Kargalar’ı, yani kiralık katilleri bizimkinin peşinde. Paragöz biri ama can derdine düşünce ‘ihbar ikramiyesini’ bile alamadan Tarık’ın yanına gelmiş. Bir an önce ‘20-30 bin lira bulup, hududu geçecek’. Her an öldürüleceği korkusu içindeydi. Cinleri hep başında. Öfkeden burnundan soluyor. Ancak bu durum, orada kaldıkları 1-2 gün içinde Belma ile sevişmesine Zeynep’e bir kez ‘göz banyosu’ yapmasına ve sonradan saldırmasına engel olmuyor. Üstelik kanyak içmediği bir saniyesi bile yok.
Tarık ise abisinden çok farklı, tertemiz bir insan. ‘Sabık gazeteci, istikbalin otel kralı’. Gazeteden arkadaşı İlhan böyle diyor. Rıfat’a göreyse ‘acemi zampara’. Tek arzusu çocukluğunun geçtiği evi bir otel yapmak. Anne ve babasının hatırasını yaşatmak. Ama abinin öyle ‘duygusallıkla’ geçirecek vakti yok. Burası satılırsa parasını alıp hemen savuşacak.
Tarık’ın gazeteden arkadaşı İlhan da ‘Deli Kız’ haberiyle ilgili. 5 yıldır işin peşini bırakmamış. Zeynep’in durumunda Başhekim Kazım ve Avukat Şadan’ın parmağı olduğunu düşünüyor. ‘Milyonlar tutan serveti için hastaneye kapatıldığı’ fikrinde. Avukat’ı zorlayarak gazetede ‘nişanlısını sağ salim bulana 50 bin lira vereceğine dair’ bir ilan yayınlattırır.
Gazetecinin özel yaşamında çapkınlığı dilere destan. O kadar çok sayıda bayanın canını yakmış ki ahrette yatacak yeri yokmuş. “Yatacak yeri ne yapsın, yatacak kadın olsun da.” Arkadaşları böyle diyor. Nişanlanır, hiç evlenmezmiş. ‘Prensip meselesi’. Her gün ‘yengemiz değişirken’ bu kez iş ‘ciddi. Son sevgilisi ‘Karabiber’ dünya güzeli bir genç kız.
Tabanca şeklinde bir çakmağı var İlhan’ın. Son sahnelere doğru Şadan’ı korkutmakta kullanacaktır bunu.
‘Si Minör Manfred Senfonisi, Op. 58: IV. Allegro con fouco’ (1885) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky). Kız arkadaşını Tarık’la tanıştırmak ve ‘bonfile, patates, karışık salata siyah şarap’ ziyafeti çekmek için otele geldiklerinde soğuk karşılanır. (Çünkü içeri alsa Rıfat vuracaktı). Ters yüz olup oradan ayrılırken “Merak etme bütün arkadaşlarım bunun gibi değildir” diye espri yapıyor sevgilisine. Dönüş yolunda düşünceliydi; “Bu işte bir bit yeniği var.” Karabiber de cin gibi; “İster misin, şu deli kız içerde olsun.”
O çetrefilli ortamda, kayadan çıkan çiçek gibi Zeynep ile Tarık âşık olurlar. “Hayatımda bir boşluk varmış. Bunu seni görünce anladım. Benden bir parça gibisin” diyor delikanlı.
Bir gece ‘uğursuz iki herif’ Tarık’ın evini sorarlar ‘Be Pe’ Sami’den. Rıfat’ın ‘Kargalar’ dediği iki kiralık katil bunlar. Siyah şapka, siyah elbise, siyah palto. Ama kaşkollar beyaz.
Önce Belma’yı ve sonra 16 kurşunla Rıfat’ı öldürürler.
Dokuz kurşun da Tarık’a sıkmışlardı ama kahramanımız ufak bir yara ile kaçıyor. Yanında Zeynep ve Mine ile.
Bir köylü kadını, Sabahat Işık yarası için yardımcı olur. Kocası yıllarca çarpışmış Toroslar’da. “Az kurşun yarası iyi etmedim. Bütün şifalı otları bilirim ben” diyordu. ‘Ana yola çıkınca solda üçüncü yolun girişinde’ bir doktor varmış. Zeynep, O’nu getirmeye gider. Kamyon kullanarak acemiliğini giderdi herhalde. Minibüs şoförlüğü gayet iyi. Bu kez kaza yapmaz. Ancak ‘Kargalar’ın peşinde olduğunu bilmiyor.
Fatin Kasabalı, dâhiliye mütehassısıymış. Doktordan çok ‘Vahşi Batı’daki ödül avcılarına benziyordu. ‘Deli Kız’ı tanımış, hemen Şadan’a telefonla bilgi verir. 50 bini de hatırlatarak. Adresi konusunda biraz daha bilgileniyoruz. ‘Krizantem Sokak’taymış. Ama binliklerin ‘mor rengini’ göremez. ‘Kargalar’ kendisini öldürüp Zeynep’i Kireçburnu’ndaki Mesire Otel’e kaçırırlar. Ödülü duymuş kapmak istiyorlar. Bu açgözlülükleri pahalıya mal olacaktır kendilerine.
Sonrası kavga dövüş. Parayı eksik getiren Şadan’ı 9 kurşunla (elleri daha azına gitmiyor) öldürürler. Ama Tarık ve İlhan’dan iyi bir dayak yiyip polise teslim edilirler.
Özellikle Tarık’ın durumu ilginç. Daha 1-2 saat önce omzundan yaralanmıştı. Ama şimdi ‘Kargalar’a 12 yumruk atabilecek halde. Sabahat Işık “Dipdiri yapacağım O’nu” demişti. Ama bu kadarını beklemiyorduk.
‘Düğün Marşı’ (1842) (Felix Mendelssohn) ve ‘Gone With The Wind’deki (1939) “Tara’s Theme” (Max Steiner). Film biterken yeni açılmış ‘Çamlık Otel Restoran’ ve beraberliklerinin başında 4 kişi var: Karabiber-İlhan ile Zeynep-Tarık. Mine de Onlarla.
Belma’nın sözlerinde ülkemizin sıkıntılarını da bulabilir miyiz?
“Ben 23 yaşındayım, biliyor musunuz? Siz 5 yıl tımarhanede kalmışsınız. Ben 23 yıl cehennemde yaşadım. 100 yıl ihtiyarladım 23 yılda. Utanıyorum sizden ama söylemem lazım. 12 yaş, 23 yaş. Ben ne bilirdim dünyada başka şeyler de olduğunu. Başka şey görmedim ki. Eyüp’te doğdum. Gecekondu mahallesinde. Mine’nin babası bir Amerikalı Çavuş. [Ülkemizde Amerikan Üssü olmadığı(!) için tarihi ve doğal güzelliklerimizi görüp şöhreti dünyayı tutan kebabımızı yemeye geldi herhalde. O arada Belma’yı hamile bırakmış]. Evlenecektik. Dolar kaçakçılığından içeri attılar. Karnımda 6 aylık çocuk. Kocakarı ilacı para etmedi. Her şey insanın elinde değil kardeşim. Barda çalışıyordum, Adana’da. Konsomasyonculuk ne demek bilir misiniz? Düşündükçe midem kalkıyor. Bu Rıfat, deli manyak. Çok para harcıyordu. Kadınlar hep böyle midir, bilmem. Yoksa ben mi aptalım. Kapıldım işte. Ama bıktım, gidiyorum. Bütün bunları söylemem kızım için. O da aynı çileyi çeksin istemiyorum. Siz iyi insansınız. O’nu yanınıza alın. Ufak tefek iş de gelir elinden. Yük olmaz size. Benim gibi olsun istemiyorum.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
“Hep para için değil mi bunlar? İnsanlar para için küçülüyor. İnsanlar para için birbirlerini öldürecek kadar ileri gidebiliyorlar. Parasız olmak da zor, paralı olmak da.”
‘Le Meurtier’deki (1963) ‘Prologue’ (René Cloérec). Jenerikte bu melodi var.
Film ‘Kiss Me Deadly’ (1955) ve ‘Aramıza Kan Girdi’ (1962) gibi başlıyor.
“Çok Tehlikeli Bir Deli Kız Tansev Sinir Kliniği’nden Dün Gece Kaçtı.” 28 Ocak 1965, Perşembe günkü Tercüman Gazetesi’nin başlığı böyle.
‘Music To Be Murdered By’ (Jeff Alexander) (Featuring Alfred hitchcock). Hemşire Müşerref’i bayıltmış ve elbiselerini alarak kaçmış. Kumarbaz Avukat Şadan Özben’in Başhekim Kazım’a söylediklerinden işin biraz daha karmaşık olduğu anlaşılıyor; “Kız bir polisin eline düşerse... İkimiz için de iyi olmaz.”
Zeynep, beş yıl önceki ‘kuşku uyandıran’ bir kazada ölen milyoner Recai Yükman’ın torunu. Nişanlısı, ‘madrabaz’ Şadan, O’nu ‘hacir altına aldırıp akıl hastanesine kapattırmış’. Üstelik de (bir nişanlının bunu kanuni olarak nasıl başardığını anlamasak da) vasisi olmuş. Şimdi her gece kumar masalarında nişanlısının parasından 100 binler kaybediyor. ‘Deli Kız’ı bulup getirene, ödül olarak 50 bin lira verecekmiş. Genç kız ilerde “Daha önce evlenme teklifini kabul etmemiştim. Kazadan sonra geçirdiğim krizleri bahane edip beni bir sinir kliniğine yatırdı. Önceleri önem vermemiştim. ‘5-10 gün sonra çıkarım’ diyordum. 5 gün, 5 yıl oldu. Gerçekte hastaneye değil, hapishaneye atılmıştım” diyecektir.
Kaçarken babacan kamyon şoförü Koç Mehmet ile karşılaşırız. ‘Hemşiranım’ı İstanbul’a götürüyor. ‘34 AK 720’ plakalı DeSoto kamyonu ile Mersin’den geliyormuş. 19 saattir gözünü kırpmadan. ‘Kartaltepe Kervansaray Mocamp’taki BP Benzin İstasyonu’nda yolculuğuna biraz ara verir. Gazetede, ‘Deli Kız’ın hemşire kıyafetiyle kaçtığını’ okuyunca uykusuzluk falan kalmıyor. Benzinci ‘Be Pe’ Sami ile polise telefon edeceklerken durumu anlayan Zeynep yine, bu kez kamyonla kaçıyor. Belki yıllarca bir odada kapalı kaldığı için birkaç yanlış hamleden sonra yoldan çıkar. Bayılmış.
Aynı saatlerde ‘eski gazeteci, yeni otelci’ Tarık da yoldaydı. [Kullandığı ‘34 AH 310’ plakalı Commer minibüsü ‘Kadın İntikamı’ndan (1968) anımsıyoruz. Ayrıca plakası ‘Kader Böyle İstedi’ filminde (1968), Ahmet’in dolmuşundaydı]. Gaziantep’ten gelen abisi Rıfat’ı bir zamanlar evleri olan otele götürüyor. (Çekimler Orhan Günşiray’ın kayınvalidesi Hafize Hanım’ın Yeşilköy’deki köşkünde yapılmış). Rıfat’ın sevgilisi Belma ve genç kadının kızı Mine de beraber. Kaza yapan Zeynep’i kurtarırlar. Bu sırada Rıfat, çok güvenilir biri olmadığını belli ediyor; “İşin mi yok sabah sabah... İşgüzarlık bu senin yaptığın. Başımıza bela mı arıyorsun? Kim uğraşacak O’nunla. Yol kenarına bırakalım. Biri görür, alır.” Sonradan kardeşi, doktor getirmeye gidemesin diye minibüs’ün ‘tevzi makarasını’ bile çıkaracaktır gizlice.
İki milyonluk bir kaçakçılıkta hakkının yendiğini düşünüp patronunu ihbar etmiş. Bebo da Suriye’ye kaçmış. ‘Kargalar’ı, yani kiralık katilleri bizimkinin peşinde. Paragöz biri ama can derdine düşünce ‘ihbar ikramiyesini’ bile alamadan Tarık’ın yanına gelmiş. Bir an önce ‘20-30 bin lira bulup, hududu geçecek’. Her an öldürüleceği korkusu içindeydi. Cinleri hep başında. Öfkeden burnundan soluyor. Ancak bu durum, orada kaldıkları 1-2 gün içinde Belma ile sevişmesine Zeynep’e bir kez ‘göz banyosu’ yapmasına ve sonradan saldırmasına engel olmuyor. Üstelik kanyak içmediği bir saniyesi bile yok.
Tarık ise abisinden çok farklı, tertemiz bir insan. ‘Sabık gazeteci, istikbalin otel kralı’. Gazeteden arkadaşı İlhan böyle diyor. Rıfat’a göreyse ‘acemi zampara’. Tek arzusu çocukluğunun geçtiği evi bir otel yapmak. Anne ve babasının hatırasını yaşatmak. Ama abinin öyle ‘duygusallıkla’ geçirecek vakti yok. Burası satılırsa parasını alıp hemen savuşacak.
Tarık’ın gazeteden arkadaşı İlhan da ‘Deli Kız’ haberiyle ilgili. 5 yıldır işin peşini bırakmamış. Zeynep’in durumunda Başhekim Kazım ve Avukat Şadan’ın parmağı olduğunu düşünüyor. ‘Milyonlar tutan serveti için hastaneye kapatıldığı’ fikrinde. Avukat’ı zorlayarak gazetede ‘nişanlısını sağ salim bulana 50 bin lira vereceğine dair’ bir ilan yayınlattırır.
Gazetecinin özel yaşamında çapkınlığı dilere destan. O kadar çok sayıda bayanın canını yakmış ki ahrette yatacak yeri yokmuş. “Yatacak yeri ne yapsın, yatacak kadın olsun da.” Arkadaşları böyle diyor. Nişanlanır, hiç evlenmezmiş. ‘Prensip meselesi’. Her gün ‘yengemiz değişirken’ bu kez iş ‘ciddi. Son sevgilisi ‘Karabiber’ dünya güzeli bir genç kız.
Tabanca şeklinde bir çakmağı var İlhan’ın. Son sahnelere doğru Şadan’ı korkutmakta kullanacaktır bunu.
‘Si Minör Manfred Senfonisi, Op. 58: IV. Allegro con fouco’ (1885) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky). Kız arkadaşını Tarık’la tanıştırmak ve ‘bonfile, patates, karışık salata siyah şarap’ ziyafeti çekmek için otele geldiklerinde soğuk karşılanır. (Çünkü içeri alsa Rıfat vuracaktı). Ters yüz olup oradan ayrılırken “Merak etme bütün arkadaşlarım bunun gibi değildir” diye espri yapıyor sevgilisine. Dönüş yolunda düşünceliydi; “Bu işte bir bit yeniği var.” Karabiber de cin gibi; “İster misin, şu deli kız içerde olsun.”
O çetrefilli ortamda, kayadan çıkan çiçek gibi Zeynep ile Tarık âşık olurlar. “Hayatımda bir boşluk varmış. Bunu seni görünce anladım. Benden bir parça gibisin” diyor delikanlı.
Bir gece ‘uğursuz iki herif’ Tarık’ın evini sorarlar ‘Be Pe’ Sami’den. Rıfat’ın ‘Kargalar’ dediği iki kiralık katil bunlar. Siyah şapka, siyah elbise, siyah palto. Ama kaşkollar beyaz.
Önce Belma’yı ve sonra 16 kurşunla Rıfat’ı öldürürler.
Dokuz kurşun da Tarık’a sıkmışlardı ama kahramanımız ufak bir yara ile kaçıyor. Yanında Zeynep ve Mine ile.
Bir köylü kadını, Sabahat Işık yarası için yardımcı olur. Kocası yıllarca çarpışmış Toroslar’da. “Az kurşun yarası iyi etmedim. Bütün şifalı otları bilirim ben” diyordu. ‘Ana yola çıkınca solda üçüncü yolun girişinde’ bir doktor varmış. Zeynep, O’nu getirmeye gider. Kamyon kullanarak acemiliğini giderdi herhalde. Minibüs şoförlüğü gayet iyi. Bu kez kaza yapmaz. Ancak ‘Kargalar’ın peşinde olduğunu bilmiyor.
Fatin Kasabalı, dâhiliye mütehassısıymış. Doktordan çok ‘Vahşi Batı’daki ödül avcılarına benziyordu. ‘Deli Kız’ı tanımış, hemen Şadan’a telefonla bilgi verir. 50 bini de hatırlatarak. Adresi konusunda biraz daha bilgileniyoruz. ‘Krizantem Sokak’taymış. Ama binliklerin ‘mor rengini’ göremez. ‘Kargalar’ kendisini öldürüp Zeynep’i Kireçburnu’ndaki Mesire Otel’e kaçırırlar. Ödülü duymuş kapmak istiyorlar. Bu açgözlülükleri pahalıya mal olacaktır kendilerine.
Sonrası kavga dövüş. Parayı eksik getiren Şadan’ı 9 kurşunla (elleri daha azına gitmiyor) öldürürler. Ama Tarık ve İlhan’dan iyi bir dayak yiyip polise teslim edilirler.
Özellikle Tarık’ın durumu ilginç. Daha 1-2 saat önce omzundan yaralanmıştı. Ama şimdi ‘Kargalar’a 12 yumruk atabilecek halde. Sabahat Işık “Dipdiri yapacağım O’nu” demişti. Ama bu kadarını beklemiyorduk.
‘Düğün Marşı’ (1842) (Felix Mendelssohn) ve ‘Gone With The Wind’deki (1939) “Tara’s Theme” (Max Steiner). Film biterken yeni açılmış ‘Çamlık Otel Restoran’ ve beraberliklerinin başında 4 kişi var: Karabiber-İlhan ile Zeynep-Tarık. Mine de Onlarla.
Belma’nın sözlerinde ülkemizin sıkıntılarını da bulabilir miyiz?
“Ben 23 yaşındayım, biliyor musunuz? Siz 5 yıl tımarhanede kalmışsınız. Ben 23 yıl cehennemde yaşadım. 100 yıl ihtiyarladım 23 yılda. Utanıyorum sizden ama söylemem lazım. 12 yaş, 23 yaş. Ben ne bilirdim dünyada başka şeyler de olduğunu. Başka şey görmedim ki. Eyüp’te doğdum. Gecekondu mahallesinde. Mine’nin babası bir Amerikalı Çavuş. [Ülkemizde Amerikan Üssü olmadığı(!) için tarihi ve doğal güzelliklerimizi görüp şöhreti dünyayı tutan kebabımızı yemeye geldi herhalde. O arada Belma’yı hamile bırakmış]. Evlenecektik. Dolar kaçakçılığından içeri attılar. Karnımda 6 aylık çocuk. Kocakarı ilacı para etmedi. Her şey insanın elinde değil kardeşim. Barda çalışıyordum, Adana’da. Konsomasyonculuk ne demek bilir misiniz? Düşündükçe midem kalkıyor. Bu Rıfat, deli manyak. Çok para harcıyordu. Kadınlar hep böyle midir, bilmem. Yoksa ben mi aptalım. Kapıldım işte. Ama bıktım, gidiyorum. Bütün bunları söylemem kızım için. O da aynı çileyi çeksin istemiyorum. Siz iyi insansınız. O’nu yanınıza alın. Ufak tefek iş de gelir elinden. Yük olmaz size. Benim gibi olsun istemiyorum.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Kurgu
|
Özdemir Arıtan
(Kurgu)
|
Yapım Ekibi
|
Saltuk
Kaplangı (Yapım Sorumlusu)
|
Saltuk
Kaplangı (Yapım Amiri)
|
|
Yönetmen Ekibi
|
Zeki Ökten (Yönetmen
Yardımcısı)
|
Kamera Ekibi
|
Paşa
Gündoğdu (Kamera Asistanı)
|
Post-Prodüksiyon
|
Ali Berkan
(Negatif Kurgu)
|
Mihal
Sikarpetis (Laboratuar)
|
|
Işık Ekibi
|
Kenan
Eryılmaz (Işık Şefi)
|
Ses Ekibi
|
Tuncer
Aydınoğlu (Ses Kayıt)
|
Taner Oğuz (Senkron)
|
|
Arif Özalp
(Senkron)
|
|
Müzik ekibi
|
Rauf Tözüm (Müzik
Koordinatörü)
|
Tuncer
Aydınoğlu (Müzik Koordinatörü)
|
|
Tasarım
|
Cemal
Dündar (Afiş)
|
Firmalar
|
Birsel Film
(Yapım)
|
Acar Film (Film
Hazırlık)
|
|
Şimşek
Işık Şervisi (Işık)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder