15 Mayıs 2013

SİYAH OTOMOBİL (1966)

siyah_otomobil_1966.jpg
HUNP: 8,1






Siyah Otomobil

Vizyon Tarihi : 1966

Hunp : 8,1

Orijinal Dil : Türkçe

Oyuncular :


Yönetmen
Senaryo
Yapımcı
Görüntü Yönetmeni
Tür
Ülke
Türkiye
Etiketler




Bir polisin kadın ticareti yapan bir çeteyi çökertmesi konu edilir. Emniyet teşkilatının önemli polislerinden Kenan, karısını kaybettikten sonra geri hizmete geçer. Polis kolejinde öğretmenlik yaparak oğlu ile ilgilenir. Ancak polis şefi Asım, Kenan’ı önemli bir görev için teşkilata çağırır. İstanbul’da arka arkaya kadın cinayetleri işlenmektedir. Hepsi güzelliğiyle dikkat çeken bu kadınları aynı çetenin öldürdüğü düşünülür. Asım, bu seri cinayetleri Asım Kenan’ın çözeceğini düşünür. Uzun süre sonra teşkilata dönen Kenan, çeteyi çökertmeye çalışacaktır. (Meltem İşler Sevindi)


Replikler:
Vasfi Uçaroğlu Orkestrası’nın yorumu ile ‘Misty’ (1954) (Erroll Garner).
‘Tahkikat’ yapmak için gazinoya gelmiş. Hüseyin, bir köşede, konuşulanları dinliyor.
Barmen; “Buyrun, ne içersiniz?”
Kenan; “Bir kanyak. Bir duble sen de çek de iki çift laf edelim.”
Barmen; “Canın laf etmek istiyorsa bir kız al. Ben konsomatris değilim.”
Kenan; “Hemen parlama ahbap. Kızları tanımıyorum. Kesilmeye de niyetim yok. Hoşlandığım biri vardı ama galiba bu gece gelmemiş.”
Barmen; “Kim?”
Kenan; “Dansöz Aysel.”
Barmen; “Aysel mi?”
Kenan; “Evet. Niçin gelmedi acaba?”
Barmen; “Zavallı kız dün gece bir kazaya kurban gitmiş.”
Jenerikte ‘Seninle Bir Sonbahar’ (Yusuf Nalkesen) ve ‘Yollar Uzak Gelemedim’den (Suat Sayın) oluşan bir potpuri dinliyoruz.
Gül Pavyon’un sahibi Yusuf acımasız biri. Yakasında papyon ve ağzında puro. Adamları Hüseyin-Vasfi Uçaroğlu, Hasan-Jirayr Çarkçı, Hüseyin Zan, Erdal Özince ve (son sahnede ortaya çıkan) Süheyt Eğriboz zalimlikte kendisinden farksız. Gazino işi dışında ‘kadın ticareti’ yapıyor. Ufak çaplı ev eğlencelerine ‘piliç ayarlamak’ gibi şeyler. Bu sayede ‘herkes neşesini, bizimki de yolunu’ buluyormuş. Ama asıl para ‘Beyrut numarası’nda. Kız siparişi 40 taneymiş. Sayı tamamlanınca doğru Beyrut’a. ‘Terzi yanında çalışma mukavelesi’ ile mandepsiye basan zavallılar kimbilir kimin yatağına girecekler. Paralar ise bizimkinin cebine. “Onar binden 400 bin kayme. İyi para Allahıma.” Üstelik ‘daha büyük işler yapacağını’ söylüyordu. Artık ne yapacaksa.
Mukavele dışı işlerde çalışmaya karşı çıkanlar da olur. Bunları iki tokatla yola getiremezse öldürmekten başka çaresi(!) kalmaz. Silah tercihi [‘Kardeş Kanı’ndaki (1964)] 59 model ‘34 AH 173’ plakalı siyah Chevrolet Biscayne. Bir sileceğinin çalışmaması, patronun başını çok ağrıtacaktır ilerde.
Eldiven ve fötr şapkasını giyip gözlüğünü (hepsi siyah) taktığında hazır demektir. Gece yarısı kurbanını izleyip ‘ani ve şiddetli bir darbeyle’ eziyor. [‘Ümit Sokağı’ (1966), ‘Karanlıklar Meleği’ (1966), ‘Namus Borcu’ (1967) filmlerinde gördüğümüz ‘34 FD 783’ plakalı bir ‘şevrolesi’ daha var. Ancak bunu zenginlere kadın götürüp getirmekte kullanıyor sadece].
Film böyle iki cinayetle başlar. Polis Şefi Asım Nipton’a göre ‘bu vakaların kaza olmadığı katiyetle anlaşılmış’. Ya sapık bir katil ya da teşkilatlı bir çeteyle karşı karşıyaymışlar. Yardımcısı Zeki Tüney de ‘kurbanların hep genç ve güzel kadınlar arasından seçildiğini’ belirtiyor’. Katiller son derece zekice hareket ediyorlarmış. Ama Onların hakkından gelecek zehir gibi bir polis varmış; “Kenan, Kenan Demirsoy.” Bunu “My name is Bond, James Bond” tavrıyla söylüyorlar. Kahramanımız bir yıldır geri hizmetteymiş. Asım Nipton “Karısı öldükten sonra tayinini ben istemiştim. Ama şimdi O’na ihtiyacım var. Amiriyle konuşup tekrar geri isteyeceğim” diyor.
Kenan, Polis Koleji’nde öğretmen. Cesur, mert. ‘Her polis gibi açlığa, soğuğa dayanıklı ve gözünden hiç bir şey kaçmaz’. Oğluna hem baba hem anne olmuş. Sabahları boks çalışması yapıyorlar. Ahmet ‘çalışkan, sevimli, hareketli bir çocuk’. Yeşilköy İlkokulu’nda sınıf birincisi. Babası gibi polis olacakmış. Arada bir Dadısı-Sabahat Işık’ı kızdırsa da işin kolayını bulmuş. Bir öpücükle yumuşatıyor yaşlı kadını. “Anneme de öyle yapardım. Unuttun mu” demişti babasına. “Unutur muyum hiç? Eski günleri de anneni de unutmadım oğlum.”
Önce biraz dirense de sonunda Şef Asım Nipton’un isteğini kabul eder. İlk yapacağı şey de son kurban Aysel’in çalıştığı Gül Pavyon’da ‘tahkikat yapmak’.
Sonraki sahnede Erol ile karşılaşıyoruz. 9 yaşında. Ahmet’le aynı okuldan ama yatılıymış. Annesi ile sinemadan dönüyorlardı. [Ajda Pekkan’ın üzerindeki pardösüyü ‘Şoför Deyip Geçmeyin’den (1966) anımsıyoruz]. O da babasını hiç görmemiş. Filmleri bile bu açıdan seyrediyor; “Küçük çocuğun babası ne kadar kuvvetliydi değil mii? Oğlunu haydutların elinden nasıl kurtardı. Bütün babalar O’nun gibi cesur mudur anne?” Bütün dünyası bu sevgi üzerine kurulu. [‘The Cold Light of The Day’deki (2012) Lucia da “Sometimes I think the more a parent’s absent, the more you love them” diyordu. ‘Bazen anne-babanın yokluğu daha fazla sevilmelerine neden olur’ gibi bir şey]. Selma, ayrıldıklarını söyleyememiş oğluna. “Baban çok uzaklara gitti yavrum. Bir gün mutlaka dönecek” sözleriyle oyalıyor. “Öldü mü” diyen Kenan’a “Öldü sayılır. Benim için tabii” yanıtını verecektir. Karşılaşmaları okul yolunda olmuştu.
‘Karşıdan Gel Göreyim (Ateşim Var Külüm Yok)’ (1965) (Fahri Kopuz). Gül Pavyon’da şarkıcılık yapıyor. Patron Yusuf, ilk sevgilisini hatırlatan ‘bu enfes parçayı’ kendisine ayırmış. Ama 1-2 kez elini öpmekten fazlasına gidemeyecek.
Kenan’ın gazinoda ‘meraklı müşteri’ gibi sorular sorması çeteyi kuşkulandırmış. Sonunda kim olduğunu öğrenirler. Hüseyin “Geçen sene Gaddar Zeki’yle adamlarını enseleyen polis” diye anlatıyor Yusuf’a.
Önce ‘ufak yollu bir ders vermeye kalkarlar’. Tümü dayak yediği gibi Hasan’ın kolu kırılır. Ahmet’e göre alçıya konan kol ipucu olurmuş. “Ötekileri de enselersin baba” diyor. Sonrasında ‘bir dost imzalı’ tehdit mektup ve telefonları başlar. Burnunu her şeye sokmaya kalkışırsa doğduğuna pişman olurmuş. “Uslu uslu oturup rahatına bak. Yoksa mezarda rahat ettiririm sana.” Telefonları ‘yanlış numara’, mektupları da ‘eski bir arkadaştan’ diye açıklıyor oğluna.
‘Yollar Uzak Gelemedim’ (1965) (Suat Sayın). Bu arada Selma, gazinoda çalışmaya devam ediyor. Yusuf da el öperek ‘kur yapmaya’.
O güne kadar çok iyi teşkilatlanan çete, Hasan sayesinde açık vermeye başlar. Patron, ‘iyileşinceye kadar ortalarda gözükmemesini’ istemişti.
‘Forget Domani’ (1965) (Riz Ortolani / Norman Newell). Kenan’ın bu melodiyle geldiği bir gece alçılı koluyla oradaydı. ‘Saklanmaktan sıkılmış ve bir yardımı olur mu’ diye uğramış. Kahramanımızın kuşkulanması Yusuf’a başka seçenek bırakmaz. Öyle bir ders verecekmiş ki hayatının sonuna kadar unutamayacakmış.
Kenan’a bir şey yapacak zannettik. Ancak planı daha acımasız. “Ebediyen unutamayacak, ebediyen” demesinden anlamalıydık.
‘Twinkle Twinkle Little Star (Ah Vous Dirai-je, Maman)’ (Wolfgang Amadeus Mozart) (Jane Taylor / Ahmet Muhtar Ataman). Bir okul çıkışı Ahmet’e arabasıyla çarpıyor. Hep gece yarısı iş başında görürdük kendisini. Bu kez gün ışığında yapıyor yapacağını.
Zavallı çocuk, yaşasaydı iyi bir polis olacaktı büyük olasılıkla. Ölmeden önce babasına bir ipucu verebiliyor. “Beni ezen otomobil siyahtı. Simsiyahtı. Sileceklerinden biri çalışmıyordu.” (Silecek yerine plakaya dikkat etseydi keşke.)
Mezarlık sahnesinde fon müziği olarak ‘Makber’ kullanılmış. Asım Nipton da çok üzgündü. “Bu vazifeyi sana vermeseydim keşke. İçinde bu acı varken çalışamazsın. Tekrar geri hizmete dönmeni istiyorum” diyor. Oysa artık çok geç. Katillerin cezasını vermeden yaşama hakkı yokmuş acılı babaya. Bir kanun adamı olduğunu unutmayacağını söylüyordu. Ama asıl oğlunun kolları arasında can verişini unutamıyor.
‘Smoke Gets in Your Eyes’ (1938/58) (Jerome Kern / Otto Harbach). Gazinoda durumlar her zamanki gibi. Yusuf, çok güzel bir yelpaze hediye ediyor Selma’ya. Hep aynı sözler. İstediğini elde edermiş. Yürüdüğü yolda engel tanımazmış. Son olarak Ayşe isminde birini öldürür. Zavallı kız ‘terzi yanında çalışmak için mukavele yapmıştı’. Bir kalantorun yatağında aklı başına gelir. İtiraz edince, bundan evvelkiler gibi, ertesi sabah cesedi yolda bulunuyor. Cebinden çıkanlar arasında 17 yazılı bir vestiyer fişi vardı. Gül Pavyon’daki vestiyerde de bu numara kayıpmış. Kenan orada çalışan adamı konuşturmak(!) isterken komaya sokar. Durumu ümitsizmiş. 5 yumruk, bir kafa, 4 tokat sonrasında olacağı buydu tabii. Ayrıca zavallının başını 9 kez de duvara çarpmıştı. Polis kolejindeki görevine dönmesi söz konusu olunca istifa eder.
Sonrasında senaryo farklı. Kahramanımız meyhanelerde ve okul önlerinde evlat acısı çekiyor. Selma da Erol’un baba hasretiyle baş etmek zorundaydı. Sonunda bu soruna bir çözüm bulur. Kenan’dan ‘oğluna baba olmasını’ ister. Üstelik delikanlıyı sevdiği besbelli. Önce olmayacakmış gibi görünse de genç kadının dediği oluyor.
Erol artık çok mutlu. Kendisini herkesten koruyacak, maça götürecek bir ‘babası’ var.
İlginç bir şekilde bu zamana kadar Kenan, Selma ile gazinoda hiç karşılaşmamıştı. Bir gece orada görünce demediğini bırakmıyor. Sinirlerine hâkim olamaz ve ters bir tokat bile atar. (Genç kıza “Sen sarhoşsun! Ne söylediğini bilmeyen, saçmalayan bir sarhoş” dedirterek ‘tokat’ haklı gösterilmeye çalışılmış.) Ama sevgisi uzun süre dargın kalamayacak kadar büyük.
İstifa etmiş olmasına karşın gazinodaki ‘tahkikata devam ediyor’. Amacı orada gördüğü siyah arabaların sileceklerine bakmak. Birininki gayet iyi çalışıyordu ama kilitli olduğu için diğerini kontrol edemiyor. Selma’dan anahtarları Yusuf’un odasından almasını ister. Sonunda ‘cinayet silahı olarak kullanılan’ arabayı bulur. Ama yolunda gitmeyen bir şey var. Genç kız yelpazeyi masada unuttuğu için durum anlaşılmış. Patron, Erol’u kaçırır. Anahtarları alınca çocuğu bırakacakmış.
Gerisi çok kanlı. Kenan dövmedik adam bırakmıyor. Siyah Otomobil’in son kurbanı da Yusuf olur. Erol “Babamı görmeliydin anne. Haydutların hepsini temizleyip beni kurtardı” diyordu. Büyüyünce ‘babası gibi polis olacakmış’. Cesur, mert. Açlığa ve soğuğa dayanan, hiçbir şeyi gözünden kaçırmayan bir polis’. Ama şimdi sırada maça gitmek var.
Kenan; “Sana da bilet aldım. Bizimle beraber gelebilirsin Selma. İstersen tabii.”
Selma; “Ölünceye kadar yanında olmak isterim Kenan, ölünceye kadar.”
‘Siyah Otomobil’in ne olduğu belli değil. Aysel’in 3 yaşındaki oğlunun da.
Nevzat Yalaz’ın saksofonu ile ‘Petite Fleur’ (1952) (Sidney Bechet).
Bizimki yine tebrik bahanesiyle el öpme ve “Bu gece her zamankinden iyiydin. Harikaydın” havalarında.
Yusuf; “Omuzlarına bir şey getirsinler istersen. Üşüyeceksin.”
Selma; “Üşümüyorum. Beni düşündüğünüz için teşekkür ederim. Çok iyi bir patronsunuz.”
Yusuf; “Sadece patronun olmak istemiyorum.”
Selma; “Aynı zamanda arkadaşımsınız.”
Yusuf; “Formalite icabı arkadaşlıktan nefret ederim. Açık konuşalım Selma. İlk gördüğüm an hoşlandım senden. Her zaman yanımda olmanı istiyorum. Sen istersen tabii.”
Selma; “Düşünmem lazım. Bir oğlum olduğunu söylemiştim. Macera kadını olmama imkân yok. Beni anlayın lütfen.”
Yusuf; “Anlıyorum. Hassas ve sabırlıyımdır. Uzun uzun düşünmeni bekleyeceğim. Belki de ömrümün sonuna kadar beklerim. Ama bu bekleyişe değersin sen.”
Çok değil birkaç sahne sonra şimdi yere göğe koyamadığı genç kızı tokatlayacak ve çocuğunu kaçıracaktır. ‘Hassas(!) ve sabırlıymış(!)’ gerçekten.
(Yazan: Murat Çelenligil)



Kurgu
Yapım Ekibi
Adil Kıbıcı (Yapım Amiri)
Yönetmen Ekibi
Mustafa Akkaş (Reji Ekibi)

Yücel Çakmaklı (Reji Ekibi)
Kamera Ekibi
Engin Akkaya (Kameraman)

Muzaffer Turan (Kameraman)
Post-Prodüksiyon
Sezai Elmaskaya (Negatif Kurgu)

Hilmi Başcan (Laboratuar Şefi)

Gani Maraşlıoğlu (Laboratuar)

Hayati Akbulut (Laboratuar)

Erdoğan Dolapçı (Laboratuar)
Işık Ekibi
Halit Aysan (Işık Şefi)

Kenan Eryılmaz (Işık Şefi)

İsmet Karaman (Işık Ekibi)
Ses Ekibi
Yorgo İlyadis (Ses Kurgu)
Müzik ekibi
Turgut Dalar (Müzik Yönetmeni)

Ajda Pekkan (Şarkılar)
Firmalar
Metro Film (Yapım)

Erman Film (Film Hazırlık)


 TESBİHNAME.COM

Hiç yorum yok: