HUNP: 8,3 Follow @filmnostalgi Tweet |
Çıldırtan Arzu - Adem ile Havva
Vizyon Tarihi
: 29 Şubat 1968
Hunp : 8,3
Orijinal Dil :
Türkçe
Özellik : Siyah Beyaz
Oyuncular :
|
Fikret Hakan | Adem Kaptan | |
|
Sevda Ferdağ | Deniz | |
|
Tanju Gürsu | Kâmil | |
|
Salih Güney | Hasan | |
|
Turgut Özatay | Rüstem | |
|
Baki Tamer | Kumandan | |
|
Suzan Avcı | Gül | |
|
Devlet Devrim | Nilgün | |
|
Tanju Şarman | Serseri | |
|
Atilla Ergün | Osman | |
|
Alp Aslan | Ali | |
|
Handan Adalı | Neriman | |
|
Muammer Gözalan | Tahir | |
|
Ergün Köknar | Damat | |
|
Sami Ayanoğlu | Turgut Özatay Seslendirmesi | |
|
Cüneyt Türel | Atilla Ergün Seslendirmesi | |
|
Arap Celal | Lunaparkçı | |
|
Erdoğan Esenboğa | Baki Tamer Seslendirmesi | |
|
Jeyan Mahfi Tözüm | Sevda Ferdağ Seslendirmesi | |
|
Sadettin Erbil | Fikret Hakan Seslendirmesi | |
|
Hayri Esen | Anlatıcı/Tanju Gürsu Seslendirmesi | |
|
Fuat İşhan | Salih Güney Seslendirmesi | |
|
Rıza Tüzün | Muammer Gözalan Seslendirmesi | |
|
Ali Demir | Savcı | |
|
Kazım Kartal | İmam | |
|
Orhan Çoban | Garson | |
|
Nermin Özses | Seyirci | |
|
Selahattin İçsel | Gardiyan | |
|
Suna Pekuysal | Suzan Avcı Seslendirmesi | |
|
Ergun Köknar | Damat |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Vizyon Tarihi
|
29 Şubat 1968
|
Süre
|
86 dk
|
Tür
|
|
Ülke
|
Türkiye
|
Özellikler
|
35 mm, Siyah-Beyaz
|
Ekip
|
Tuncer Aydınoğlu
(Ses Ekibi)
|
Firmalar
|
Acar Film (Yapım)
|
Etiketler
|
Adem Kaptan, kaptanlığı
bırakınca hayatı birden değişiyor oğulları ise birer sorunlu evlat haline
geliyor. Bir kaptanla iki oğlunun öyküsü.
Replikler ve Ayrıntılar:
‘Charade’deki (1963) (Henry Mancini) ‘The Happy
Carousel’.
Kasabadaki Lunapark (ama filmde ‘Panayır’ olarak geçiyor) ve içki, kumar, cinsellik eşiğindeki genç.
Gül; “Gel, çadırıma gidip rakı içelim.”
Kâmil; “Ben rakı içmem.”
Gül; “Ben seni alıştırırım. Gel şekerim.”
Adı önce ‘Âdem ile Havva’ olarak düşünülen ‘Çıldırtan Arzu’nun tanıtım yazısında ‘cennetten kovulmayla ilgili bir tavan resmi’ (1510) (Michelangelo) var.
[Kamil’i de seslendirecek olan Hayri Esen: “Âdem için bir dünya yaratıldı//Ve Havva ile temeli atıldı//Gam, kasavet çıktı acısıyla//Yaşamın tadına tat katıldı.”]
Erkekleri öne çıkaran bu sözlerden sonra Âdem Reis’i tanıyoruz. Saçları kırlaşmış, öfkesi burnunda bir Kaptan. Daha görüntüye ilk geldiğinde Şirket Müdürü-İlhan Hemşeri’nin odasını altüst ediyordu. Gemi kaz asında kusurlu bulunduğu için ‘Milletlerarası Denizcilik Teşkilatı’nın kararıyla artık kaptanlık yapamayacakmış. “Yaparım lan! Kimse kaptanlığımı elimden alamaz” diye yırtınıyor ama yolun sonuna geldiği belli.
Denizci giysilerini filmin büyük kısmında, hatta yüzerken bile çıkarmayacaktır.
‘İkizler’ dediği oğulları Hasan ve Kâmil, ‘leyleğin yuvadan attığı yavrular’. Karısının doğum sırasında ölmesini Onlardan biliyor. Bir arkadaşının dağ köyündeki çiftliğinde senelerdir dünyadan habersiz büyümüş gösterişli iki delikanlı. Habil ve Kâbil gibi, Hasan ne kadar yaşatmak isterse Kâmil o kadar öldürüyor.
Âdem kararını vermiş yeni bir başlangıç yapacaklar. Birinin üzüntüsü başkası için kurtuluş olabiliyor. ‘O uğursuz deniz kazası’ olmasa gençler ‘ömürleri boyunca Allah’ın dağında hayvanlar gibi yaşayacaklardı’.
‘Cennet Sahili’ (çekimler Karacabey, Boğazköy’de yapılmış). Kulübelerini kuracakları yer burası. Artık kimse Onlara karışamayacak. ‘Hiç sonu yokmuş gibi, bulutlar gibi uçsuz bucaksız bir deniz’. Bembeyaz, köpük köpük dalgalar.
Yiyecek almak için indiği Dereköy’de bir kadını dövüyorlardı. Dünya güzeli Döne, açlıkla bir tavuk çalmış. “Peki, niçin açsın” sorusunun yanıtı çok çaresiz; “Bu köyde herkes bana düşman. Anam ‘kötü’ oldu. Babam da O’nu vurdu, mapusta. Bana ‘kötünün kızı’ diye bir lokma ekmek veren yok. Hırsızlık yapmasam açlıktan gebereceğim.”
Önce adını Deniz olarak değiştirir. Evlenirler.
‘İkizler’ zaten ‘ilk kez gördükleri deniz’ nedeniyle şaşkınken şimdi bir de ‘üvey ana Deniz’ var. Çiftlikte ‘biri topal diğeri kör üç beş köylü karısından başka kimseyi görmemişlerdi’.
Aralarında hır gür eksik olmaz. Âdem, bir kavga sırasında Kâmil’i biraz fazla okşayınca(!) jandarma kumandanının yanına, kasabaya gitmek zorunda kalırlar. Burada baba ve iki oğlu farklı şeyler yaşıyor. Kâmil, Lunapark’taki Gül’ün eline düşer. Zaten ‘kötü’ydü, burada öğrenmediği fenalık kalmaz. Hasan, Armatör Tahir Bey’in kızı Nilgün ile beraber olur.
Filmin ‘şeytan’ı Rüstem, Deniz’i gördüğünde arkadaşları Osman ve Ali ile sahilde çay içiyordu. Dudaklarından dökülen sözler genç kızın güzelliği için fikir verebilir; “Vay, vay, vay, vay! Bu ne Allahım, bu ne?” Bu kıza sahip olamazsa kendimi yiyip bitirirmiş. “Ne afet bu Allahım!”
Meğer bizimkilerin kulübe kurdukları sahil, babasına aitmiş. Hemen kira parası için ‘moruğu morfinliyor’! Âdem’in, seneliği beş bin liradan iki senelik para bulması gerek! Peşin! Oysa 3-5 kuruş tekaüt maaşından başka bir şeyi yok. O da ancak boğazlarına yetiyor.
Kaptanlıktan kalma birkaç ‘ıvır zıvır’ı Rehinci Kazım’a vermeye gittiklerinde Rüstem’in ikinci oyunu başlar. Kasa açık ve para doluydu. “Al ordan, para al. Bu kadar çok paranın içinden senin aldığın parayı kim anlayacak.” Deniz’in söylediklerini yapınca hapishanenin yolu görünür!
[Agâh Hün’ün sesi; “Sen, ey Havva! Ağrı ve meşakkatle çocuk doğuracaksın. Her işinde kocana mahkûm kalacaksın. Ve O sana hükmedecek.”]
Korumasız kalan genç kıza, Zeynep Teyze sahip çıkıyor(!). “Benim evim fakir fukara yuvasıdır. Kocanın evi gibi yer, içer, yatarsın.” Bu tatlı sözleri, Rüstem’in verdiği 500 lira hatırına söylediğini anlayacağız. Deniz, çorbasına konan uyku ilacıyla uyutulacak, ‘şeytan’ da emeline ulaşacak! Neyse ki, çok hoş bir şekilde, üç arkadaş birbirlerini uyutunca plan gerçekleşmiyor! Meyhanedeki garson Orhan Çoban şaşkınlık içinde; “Bu akşam da önüne gelen uyuyor.”
Asıl kötülük ailenin içinden gelir. Kâmil iyice dağıtmış. Artık gündüz de içiyor. Bu sahnede filmin sürprizi ile karşılaşıyoruz. Nejat Saydam, işlerden yakınan Lunapark Müdürü Ahmet rolünde. Gül’den bıkmış, ‘yenilik ve körpe güzeller istiyormuş’. Kâmil’in aklına Deniz gelir. Kaçırıp, “Atlas Okyanusu’nda Yakalanan Denizkızı” diye çadır tiyatrosunda şarkı söyletirler. Kardeşiyle çıkan kavgada Kâmil ölür. Hasan tutuklanır. 450. maddeden ipe gitmek üzere!
‘Nihansın Dideden’ (Hacı Faik Bey) ile sarhoşlaşan Gül’ün itirafıyla suçsuzluğu anlaşılıyor.
Son yazısından önce Âdem, Deniz, Hasan ve Nilgün neşe içinde Cennet Sahili’nde koşuyorlardı.
Mutluluklarına, biraz olsun ailedeki ölünün gölgesi düşmemiş midir?
“Dalgalarda şarkı var//Rüzgârda sızı//Kumlar üzerinde//Bir denizkızı//**//Engin denizlerde//Bir kalp hırsızı// Seni bekler durur//Rüyalarında//**//Gelme gelme ne olur//İstesen bile//Her şeyde sen varsın//Yosunda bile//**//Garip denizkızı//Gelmişse dile//Seni bekler durur//Kıyılarında.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Kasabadaki Lunapark (ama filmde ‘Panayır’ olarak geçiyor) ve içki, kumar, cinsellik eşiğindeki genç.
Gül; “Gel, çadırıma gidip rakı içelim.”
Kâmil; “Ben rakı içmem.”
Gül; “Ben seni alıştırırım. Gel şekerim.”
Adı önce ‘Âdem ile Havva’ olarak düşünülen ‘Çıldırtan Arzu’nun tanıtım yazısında ‘cennetten kovulmayla ilgili bir tavan resmi’ (1510) (Michelangelo) var.
[Kamil’i de seslendirecek olan Hayri Esen: “Âdem için bir dünya yaratıldı//Ve Havva ile temeli atıldı//Gam, kasavet çıktı acısıyla//Yaşamın tadına tat katıldı.”]
Erkekleri öne çıkaran bu sözlerden sonra Âdem Reis’i tanıyoruz. Saçları kırlaşmış, öfkesi burnunda bir Kaptan. Daha görüntüye ilk geldiğinde Şirket Müdürü-İlhan Hemşeri’nin odasını altüst ediyordu. Gemi kaz asında kusurlu bulunduğu için ‘Milletlerarası Denizcilik Teşkilatı’nın kararıyla artık kaptanlık yapamayacakmış. “Yaparım lan! Kimse kaptanlığımı elimden alamaz” diye yırtınıyor ama yolun sonuna geldiği belli.
Denizci giysilerini filmin büyük kısmında, hatta yüzerken bile çıkarmayacaktır.
‘İkizler’ dediği oğulları Hasan ve Kâmil, ‘leyleğin yuvadan attığı yavrular’. Karısının doğum sırasında ölmesini Onlardan biliyor. Bir arkadaşının dağ köyündeki çiftliğinde senelerdir dünyadan habersiz büyümüş gösterişli iki delikanlı. Habil ve Kâbil gibi, Hasan ne kadar yaşatmak isterse Kâmil o kadar öldürüyor.
Âdem kararını vermiş yeni bir başlangıç yapacaklar. Birinin üzüntüsü başkası için kurtuluş olabiliyor. ‘O uğursuz deniz kazası’ olmasa gençler ‘ömürleri boyunca Allah’ın dağında hayvanlar gibi yaşayacaklardı’.
‘Cennet Sahili’ (çekimler Karacabey, Boğazköy’de yapılmış). Kulübelerini kuracakları yer burası. Artık kimse Onlara karışamayacak. ‘Hiç sonu yokmuş gibi, bulutlar gibi uçsuz bucaksız bir deniz’. Bembeyaz, köpük köpük dalgalar.
Yiyecek almak için indiği Dereköy’de bir kadını dövüyorlardı. Dünya güzeli Döne, açlıkla bir tavuk çalmış. “Peki, niçin açsın” sorusunun yanıtı çok çaresiz; “Bu köyde herkes bana düşman. Anam ‘kötü’ oldu. Babam da O’nu vurdu, mapusta. Bana ‘kötünün kızı’ diye bir lokma ekmek veren yok. Hırsızlık yapmasam açlıktan gebereceğim.”
Önce adını Deniz olarak değiştirir. Evlenirler.
‘İkizler’ zaten ‘ilk kez gördükleri deniz’ nedeniyle şaşkınken şimdi bir de ‘üvey ana Deniz’ var. Çiftlikte ‘biri topal diğeri kör üç beş köylü karısından başka kimseyi görmemişlerdi’.
Aralarında hır gür eksik olmaz. Âdem, bir kavga sırasında Kâmil’i biraz fazla okşayınca(!) jandarma kumandanının yanına, kasabaya gitmek zorunda kalırlar. Burada baba ve iki oğlu farklı şeyler yaşıyor. Kâmil, Lunapark’taki Gül’ün eline düşer. Zaten ‘kötü’ydü, burada öğrenmediği fenalık kalmaz. Hasan, Armatör Tahir Bey’in kızı Nilgün ile beraber olur.
Filmin ‘şeytan’ı Rüstem, Deniz’i gördüğünde arkadaşları Osman ve Ali ile sahilde çay içiyordu. Dudaklarından dökülen sözler genç kızın güzelliği için fikir verebilir; “Vay, vay, vay, vay! Bu ne Allahım, bu ne?” Bu kıza sahip olamazsa kendimi yiyip bitirirmiş. “Ne afet bu Allahım!”
Meğer bizimkilerin kulübe kurdukları sahil, babasına aitmiş. Hemen kira parası için ‘moruğu morfinliyor’! Âdem’in, seneliği beş bin liradan iki senelik para bulması gerek! Peşin! Oysa 3-5 kuruş tekaüt maaşından başka bir şeyi yok. O da ancak boğazlarına yetiyor.
Kaptanlıktan kalma birkaç ‘ıvır zıvır’ı Rehinci Kazım’a vermeye gittiklerinde Rüstem’in ikinci oyunu başlar. Kasa açık ve para doluydu. “Al ordan, para al. Bu kadar çok paranın içinden senin aldığın parayı kim anlayacak.” Deniz’in söylediklerini yapınca hapishanenin yolu görünür!
[Agâh Hün’ün sesi; “Sen, ey Havva! Ağrı ve meşakkatle çocuk doğuracaksın. Her işinde kocana mahkûm kalacaksın. Ve O sana hükmedecek.”]
Korumasız kalan genç kıza, Zeynep Teyze sahip çıkıyor(!). “Benim evim fakir fukara yuvasıdır. Kocanın evi gibi yer, içer, yatarsın.” Bu tatlı sözleri, Rüstem’in verdiği 500 lira hatırına söylediğini anlayacağız. Deniz, çorbasına konan uyku ilacıyla uyutulacak, ‘şeytan’ da emeline ulaşacak! Neyse ki, çok hoş bir şekilde, üç arkadaş birbirlerini uyutunca plan gerçekleşmiyor! Meyhanedeki garson Orhan Çoban şaşkınlık içinde; “Bu akşam da önüne gelen uyuyor.”
Asıl kötülük ailenin içinden gelir. Kâmil iyice dağıtmış. Artık gündüz de içiyor. Bu sahnede filmin sürprizi ile karşılaşıyoruz. Nejat Saydam, işlerden yakınan Lunapark Müdürü Ahmet rolünde. Gül’den bıkmış, ‘yenilik ve körpe güzeller istiyormuş’. Kâmil’in aklına Deniz gelir. Kaçırıp, “Atlas Okyanusu’nda Yakalanan Denizkızı” diye çadır tiyatrosunda şarkı söyletirler. Kardeşiyle çıkan kavgada Kâmil ölür. Hasan tutuklanır. 450. maddeden ipe gitmek üzere!
‘Nihansın Dideden’ (Hacı Faik Bey) ile sarhoşlaşan Gül’ün itirafıyla suçsuzluğu anlaşılıyor.
Son yazısından önce Âdem, Deniz, Hasan ve Nilgün neşe içinde Cennet Sahili’nde koşuyorlardı.
Mutluluklarına, biraz olsun ailedeki ölünün gölgesi düşmemiş midir?
“Dalgalarda şarkı var//Rüzgârda sızı//Kumlar üzerinde//Bir denizkızı//**//Engin denizlerde//Bir kalp hırsızı// Seni bekler durur//Rüyalarında//**//Gelme gelme ne olur//İstesen bile//Her şeyde sen varsın//Yosunda bile//**//Garip denizkızı//Gelmişse dile//Seni bekler durur//Kıyılarında.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder