HUNP: 7,9 Follow @filmnostalgi Tweet |
Çapkın Kız
Vizyon Tarihi
: 1963
Hunp : 7,9
Orijinal Dil :
Türkçe
Oyuncular :
|
Türkan Şoray | Suna | |
|
Tamer Yiğit | Ekrem | |
|
Ahmet Tarık Tekçe | Cafer | |
|
Semih Sezerli | Zeki | |
|
Vahi Öz | Haşim | |
|
Aziz Basmacı | Cemil | |
|
Hulusi Kentmen | Komiser Seyfi / Konuk Oyuncu | |
|
İsmet Ay | İsmet | |
|
Haydar Karaer | Cafer'in Arkadaşı | |
|
Mustafa Dağhan | Süleyman | |
|
Mehmet Ali Akpınar | Apti'nin Adamı | |
|
Hüseyin Güler | Apti'nin Adamı | |
|
Danyal Topatan | Apti | |
|
Faik Coşkun | Meyhaneci | |
|
Orhan Aykanat | İmam | |
|
Abdurrahman Palay | Tamer Yigit Seslendirmesi | |
|
Gülten Ceylan | Sekreter/Hizmetçi | |
|
Ahmet Koç | Vatandaş | |
|
Enver Dönmez | Meyhane deki Adam | |
|
Zuhal Tan | Davetli | |
|
Sevda Nur | Sevda Nur | |
|
Adnan Uygur | Taksi Sahibi | |
|
Memduh Alpar | İşadamı | |
|
Orhan Çoban | Davetli | |
|
Zeki Sezer | Esnaf | |
|
Sadettin Erbil | Hulusi Kentmen Seslendirmesi | |
|
Kemal Ergüvenç | Ahmet Tarık Tekçe Seslendirmesi | |
|
Adalet Cimcoz | Türkan Şoray Seslendirmesi | |
|
Osman Alyanak | Orhan Aykanat Seslendirmesi |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Müzik
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Vizyona Giriş Tarihi
|
01 Mayıs 1963
|
Süre
|
89 dk
|
Tür
|
|
Özellikler
|
|
Ülke
|
Türkiye
|
Etiketler
|
Zengin bir kızla bir
şoförün birbirine âşık olması anlatılır. Haşim Bey, siyasete atılmak ister
fakat kızı Suna’ya göz kulak olmaktan fırsat bulamaz. Suna şımarık
davranışlarıyla sürekli başını belaya sokmaktadır. Bir gün Ekrem adında bir
şoförün kaza yapmasına sebep olur. Ekrem ve Suna arasında büyük bir tartışma
yaşanır. Çıkan zararı karşılayan Haşim Bey, Ekrem'in mertliğinden etkilenir.
Bunun üzerine ona ve arkadaşına iş teklif eder. Ekrem'den kızının korumalığını
yapıp başına gelecek felaketlere engel olmasını ister. İşe ihtiyacı olan Ekrem
ve arkadaşı bu teklifi kabul eder. Babasının peşine taktığı korumalardan
kurtulmak isteyen Suna, türlü oyunlar çevirir. Ancak Suna, bir süre sonra
Ekrem’le yakınlaşmaya başlayacaktır. (Meltem İşler Sevindi)
Ayrıntılar:
‘Sealed with a Kiss’
(1960) (Gary Geld / Peter Udell) ve didişmekten ‘seni seviyorum’ demeye henüz
zaman bulamayan âşıklar.
Ekrem; “..Yalnız babanızdan aldığım maaş değil beni burda tutan.”
Suna; “Peki, ne öyleyse?”
Ekrem; “…”
(Nice sonra zayıf bir ‘bilmiyorum’.)
Yoksulların da umutlu ve güzel olabildiği 60’lar. Haşim Toprakoğlu, Aygaz şirketinin sahibi. Cihana hükmediyor. ‘Para, nüfuz, mevki, her şeyi var’ afra tafrası yok. Hâlâ sevecen ve alçak gönüllü. ‘Çok mal haramsız olmaz’ın bir istisnası. ‘Fakirlikten geldiği’ halde ‘sonradan görme’ değil. Tutuğunu koparan biri ama şımarık kızı Suna yok mu, bir tek ona forsu sökmüyor. Deli fişeğe göz kulak olabi lecek birini bulsa ‘kaç zamandır emeli olan siyaset hayatına atılacak’.
Şirketin sevimli avukatı Abdurrahman Cemil Karakaptangilzade ve Levent Karakolu’ndaki Komiser Seyfi artık akraba gibi olmuşlar. Genç kızın ‘en masum hisleriyle sebep olduğu zarar ziyan’ nedeniyle ayrı geçen günleri yok. Cemil, üstelik Suna’yı seviyor. Güzel görünmek için bir peruk bile takmış. ‘Şımarık deli’yi Haşim Bey’e karşı savunurken duyduklarımıza inanamıyoruz; Hilton havuzuna süt doldurup banyo edişi ‘fakir sütçüleri kalkındırmak gibi yeryüzünde ender bulunacak temiz ve insani bir düşünce’denmiş. ‘Fil vuracağım’ diye uçağa atlayıp Hindistan’a gidişi ise ‘ava meraklı olduğu ama minnacık kuşları öldürmeyi yüreği kaldırmadığı’ için. Ayrıca ‘biçimini beğenmiyorum’ diye yazlık köşkü yakıp ‘canım sıkılıyor’ diye gazetelere 7 sütun üzerinden ilan vermiş. Bunlara Cemil bile bir kulp bulamıyor.
‘İnsan, göründüğü gibi değildir.’ Filmin sonlarına doğru Ekrem’e anlattıkları; “Hayatta babamdan başka hiç kimsem yok. O da işinden başka bir şey düşünmez. Geriye jigololarla menfaat düşkünü bir takım züppeler kalıyor. Sonra yalnızlık. Yalnızlıktan doğan can sıkıntısı insana her şeyi yaptırıyor.”
Ekrem ise bir taksi şoförü. ‘Can sıkıntısı’na vakti yok. Armut dibine düşer. En iyi arkadaşı Zeki de bir şoför. Günde 100 liradan aşağı hâsılat kabul etmeyen Adnan Uygur’un garajında çalışıyorlar.
‘Take Five’ (1959) (Paul Desmond). Tanışmaları ‘The Dave Brubeck Quartet’in ‘Time Out’ (1959) albümündeki bu klasik caz melodisiyle ve biraz gergin. Yolda küçük bir köpek var. Genç kız’ın kullandığı ‘Pontiac’, Minnoş’u ezmemek için aniden durunca hemen arkadaki Ekrem’in ‘Plymouth’u duvara çarpar. Harap olan tampon ve far nedeniyle Haşim Bey’le görüşme. İnsan sarrafı Fabrikatör, ‘gözünün elifine bakınca’ anlıyor; Karşısındaki güzel, mert, bileği sağlam delikanlı aradığı kişi. Onla Zeki’ye önerisini açıklar; “Ayda üç bin lira maaş… Bir hafiye gibi kızımın peşini adım adım takip edip yapacağı rezaletlere (her biri için ayrıca 500 lira prim) mani olacaksınız.” Yeme, içme, giyme masrafları da ondanmış. Delikanlı önce ‘dadılık elimden gelmez’ diye karşı çıkıyor ama garajdaki işten kovulunca zorunlu olarak kabullenir.
Sonrası genç kızın ‘hürriyet aşkı’ ile Ekrem ve Zeki’nin ‘görev aşkı’ arasındaki bir yarış gibi. Önce Akay Tamirhanesi’ndeki arkadaşlarının ‘Landru’ dedikleri Ayı Cafer’i tanırız. Suna onun kamyonu ile bizimkilerden kaçıyor. Leyla’nın partisinde filmin iki sürprizi var; İlk rollerindeki Zuhal Tan ve Sevda Nur. Twist dansı çok güzeldi. ‘Hafiyelerimiz’ bu toplantıya Raj Kapoor Mihracesi Nergis ül Sait ve yardımcısı olarak katılır.
Suna, sonraki sahnede Dilenciler Kralı Sülük Apti ve şürekâsının eline düşer. ‘Profesör’ Ragıp Garan’ın dediğine göre bir dilencinin vücudundaki ‘aza adedi’ ile ‘kazandığı para’ ters orantılıymış. “Benim imal ettiğim dilenci günde 200 liradan aşağı kazanmaz.” Bu kurama uygun olarak genç kızın kolu iki yerinden kırılıp bir gözü çıkarılacakken kahramanlarımız yetişir.
Ardından bir pavyondalar. Hanımefendi ‘bir yerlere gidip eğlenmek’ istemiş. ‘Genç kuşağın romantik şarkıcısı İsmet Tomurcuk’ sahnede. ‘Sensiz Olmam’ı biraz değiştirerek ve Fecri Ebcioğlu’nun sesiyle söylüyor. (Aynı şarkıyı biraz sonra arabada, İsmet Ay’ın sesiyle söyleyecek); “Sensiz olmam bezdim artık dünyadan//Yalvarıyorum Suna çık git rüyamdan//Belki kurtulurum bu korkunç hülyadan//Hayat mı aşk mı bu?//**//Sevmedin Suna anlıyorum bunu ben//Hâlâ etmiyorum şikâyet bak senden//Fakat bilmek hakkımdır sebebi//Neden kaçtın söyle benden?” Daha önce reddedilmiş ama güzel kıza tutkun. O da durumu, Ekrem’i kıskandırmakta kullanır. İsmet’in evi ve 20. yüzyılın güzel şarkılarından ‘The Man I Love’ (1927) (George ve Ira Gershwin). Bu sahnede koruyucusunun tepkisi biraz sert; ‘Şımarık kızın’ kalçasına 25 hafif tokat.
Birbirlerini seviyorlar ama itiraflar Minnoş’a ve meyhanede Zeki’ye yapılır. Suna film boyunca üç kez evlenme tehlikesi atlatıyor. Apti, kadını olmasını ister. Cemil’le resmi, Cafer’le imam nikâhı kıyılmak üzereydi. Neyse tüm bu yanlış anlamalardan sonra Ekrem’le nişanlanıyor.
Haşim Bey ‘gözü arkada kalmadan’ girdiği siyasette umarız başarılı olmuştur. Saf bir işadamıymış. Suna’nın ‘ehlileştirilmesinde’ yararlandığı ‘sıcak kestaneler elle değil maşa ile toplanır’ kuralı asıl bu alanda geçerli. ‘Adet olduğu gibi’ önce bir Amerika gezisi yapsaydı ona anımsatılırdı belki.
Dünyanın en güzel öpüşmesiyle biten konuşma.
Suna; “Siz nefret ettiğim şeylerin en, en, en, en başında geliyorsunuz. Öyle kızıyorum ki size. Vurmak, yumruklamak istiyorum. Nefret ediyorum sizden, öldürmek istiyorum sizi.”
Ekrem; “Peki ama neden?”
Suna; “Beni anlamadığınız için… Sizi seven bir kızı görmeyecek kadar körsünüz. Sizin için çarpan bir kalbin heyecanını fark etmeyecek kadar da hissiz. Deliyim, çılgınım, şımarığım, şuyum buyum ama sizi seviyorum işte. Şimdi neden nefret ettiğimi anladın mı?”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Ekrem; “..Yalnız babanızdan aldığım maaş değil beni burda tutan.”
Suna; “Peki, ne öyleyse?”
Ekrem; “…”
(Nice sonra zayıf bir ‘bilmiyorum’.)
Yoksulların da umutlu ve güzel olabildiği 60’lar. Haşim Toprakoğlu, Aygaz şirketinin sahibi. Cihana hükmediyor. ‘Para, nüfuz, mevki, her şeyi var’ afra tafrası yok. Hâlâ sevecen ve alçak gönüllü. ‘Çok mal haramsız olmaz’ın bir istisnası. ‘Fakirlikten geldiği’ halde ‘sonradan görme’ değil. Tutuğunu koparan biri ama şımarık kızı Suna yok mu, bir tek ona forsu sökmüyor. Deli fişeğe göz kulak olabi lecek birini bulsa ‘kaç zamandır emeli olan siyaset hayatına atılacak’.
Şirketin sevimli avukatı Abdurrahman Cemil Karakaptangilzade ve Levent Karakolu’ndaki Komiser Seyfi artık akraba gibi olmuşlar. Genç kızın ‘en masum hisleriyle sebep olduğu zarar ziyan’ nedeniyle ayrı geçen günleri yok. Cemil, üstelik Suna’yı seviyor. Güzel görünmek için bir peruk bile takmış. ‘Şımarık deli’yi Haşim Bey’e karşı savunurken duyduklarımıza inanamıyoruz; Hilton havuzuna süt doldurup banyo edişi ‘fakir sütçüleri kalkındırmak gibi yeryüzünde ender bulunacak temiz ve insani bir düşünce’denmiş. ‘Fil vuracağım’ diye uçağa atlayıp Hindistan’a gidişi ise ‘ava meraklı olduğu ama minnacık kuşları öldürmeyi yüreği kaldırmadığı’ için. Ayrıca ‘biçimini beğenmiyorum’ diye yazlık köşkü yakıp ‘canım sıkılıyor’ diye gazetelere 7 sütun üzerinden ilan vermiş. Bunlara Cemil bile bir kulp bulamıyor.
‘İnsan, göründüğü gibi değildir.’ Filmin sonlarına doğru Ekrem’e anlattıkları; “Hayatta babamdan başka hiç kimsem yok. O da işinden başka bir şey düşünmez. Geriye jigololarla menfaat düşkünü bir takım züppeler kalıyor. Sonra yalnızlık. Yalnızlıktan doğan can sıkıntısı insana her şeyi yaptırıyor.”
Ekrem ise bir taksi şoförü. ‘Can sıkıntısı’na vakti yok. Armut dibine düşer. En iyi arkadaşı Zeki de bir şoför. Günde 100 liradan aşağı hâsılat kabul etmeyen Adnan Uygur’un garajında çalışıyorlar.
‘Take Five’ (1959) (Paul Desmond). Tanışmaları ‘The Dave Brubeck Quartet’in ‘Time Out’ (1959) albümündeki bu klasik caz melodisiyle ve biraz gergin. Yolda küçük bir köpek var. Genç kız’ın kullandığı ‘Pontiac’, Minnoş’u ezmemek için aniden durunca hemen arkadaki Ekrem’in ‘Plymouth’u duvara çarpar. Harap olan tampon ve far nedeniyle Haşim Bey’le görüşme. İnsan sarrafı Fabrikatör, ‘gözünün elifine bakınca’ anlıyor; Karşısındaki güzel, mert, bileği sağlam delikanlı aradığı kişi. Onla Zeki’ye önerisini açıklar; “Ayda üç bin lira maaş… Bir hafiye gibi kızımın peşini adım adım takip edip yapacağı rezaletlere (her biri için ayrıca 500 lira prim) mani olacaksınız.” Yeme, içme, giyme masrafları da ondanmış. Delikanlı önce ‘dadılık elimden gelmez’ diye karşı çıkıyor ama garajdaki işten kovulunca zorunlu olarak kabullenir.
Sonrası genç kızın ‘hürriyet aşkı’ ile Ekrem ve Zeki’nin ‘görev aşkı’ arasındaki bir yarış gibi. Önce Akay Tamirhanesi’ndeki arkadaşlarının ‘Landru’ dedikleri Ayı Cafer’i tanırız. Suna onun kamyonu ile bizimkilerden kaçıyor. Leyla’nın partisinde filmin iki sürprizi var; İlk rollerindeki Zuhal Tan ve Sevda Nur. Twist dansı çok güzeldi. ‘Hafiyelerimiz’ bu toplantıya Raj Kapoor Mihracesi Nergis ül Sait ve yardımcısı olarak katılır.
Suna, sonraki sahnede Dilenciler Kralı Sülük Apti ve şürekâsının eline düşer. ‘Profesör’ Ragıp Garan’ın dediğine göre bir dilencinin vücudundaki ‘aza adedi’ ile ‘kazandığı para’ ters orantılıymış. “Benim imal ettiğim dilenci günde 200 liradan aşağı kazanmaz.” Bu kurama uygun olarak genç kızın kolu iki yerinden kırılıp bir gözü çıkarılacakken kahramanlarımız yetişir.
Ardından bir pavyondalar. Hanımefendi ‘bir yerlere gidip eğlenmek’ istemiş. ‘Genç kuşağın romantik şarkıcısı İsmet Tomurcuk’ sahnede. ‘Sensiz Olmam’ı biraz değiştirerek ve Fecri Ebcioğlu’nun sesiyle söylüyor. (Aynı şarkıyı biraz sonra arabada, İsmet Ay’ın sesiyle söyleyecek); “Sensiz olmam bezdim artık dünyadan//Yalvarıyorum Suna çık git rüyamdan//Belki kurtulurum bu korkunç hülyadan//Hayat mı aşk mı bu?//**//Sevmedin Suna anlıyorum bunu ben//Hâlâ etmiyorum şikâyet bak senden//Fakat bilmek hakkımdır sebebi//Neden kaçtın söyle benden?” Daha önce reddedilmiş ama güzel kıza tutkun. O da durumu, Ekrem’i kıskandırmakta kullanır. İsmet’in evi ve 20. yüzyılın güzel şarkılarından ‘The Man I Love’ (1927) (George ve Ira Gershwin). Bu sahnede koruyucusunun tepkisi biraz sert; ‘Şımarık kızın’ kalçasına 25 hafif tokat.
Birbirlerini seviyorlar ama itiraflar Minnoş’a ve meyhanede Zeki’ye yapılır. Suna film boyunca üç kez evlenme tehlikesi atlatıyor. Apti, kadını olmasını ister. Cemil’le resmi, Cafer’le imam nikâhı kıyılmak üzereydi. Neyse tüm bu yanlış anlamalardan sonra Ekrem’le nişanlanıyor.
Haşim Bey ‘gözü arkada kalmadan’ girdiği siyasette umarız başarılı olmuştur. Saf bir işadamıymış. Suna’nın ‘ehlileştirilmesinde’ yararlandığı ‘sıcak kestaneler elle değil maşa ile toplanır’ kuralı asıl bu alanda geçerli. ‘Adet olduğu gibi’ önce bir Amerika gezisi yapsaydı ona anımsatılırdı belki.
Dünyanın en güzel öpüşmesiyle biten konuşma.
Suna; “Siz nefret ettiğim şeylerin en, en, en, en başında geliyorsunuz. Öyle kızıyorum ki size. Vurmak, yumruklamak istiyorum. Nefret ediyorum sizden, öldürmek istiyorum sizi.”
Ekrem; “Peki ama neden?”
Suna; “Beni anlamadığınız için… Sizi seven bir kızı görmeyecek kadar körsünüz. Sizin için çarpan bir kalbin heyecanını fark etmeyecek kadar da hissiz. Deliyim, çılgınım, şımarığım, şuyum buyum ama sizi seviyorum işte. Şimdi neden nefret ettiğimi anladın mı?”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Yönetmen Ekibi
|
Mehmet Bozkuş (Yönetmen
Yardımcısı)
|
Müzik ekibi
|
Fecri
Ebcioğlu (Şarkılar)
|
Firmalar
|
Uğur Film (Yapım)
|
Melek Film
(Yapım)
|
|
Apa Ofset Basımevi (Afiş Basım)
|
|
Mim Cim Ofset Basımevi (Lobi Basım)
|
|
Sine Organizasyon
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder