HUNP: 8,0 Follow @filmnostalgi Tweet |
Affetmeyen
Kadın
Vizyon Tarihi
: 1964
Hunp : 8,0
Orijinal Dil :
Türkçe
Oyuncular :
|
Hülya Koçyiğit | Hülya | |
|
Ediz Hun | Kemal | |
|
Fikret Hakan | Fikret Gür | |
|
Nebahat Çehre | Leyla | |
|
Nubar Terziyan | Avukat Nazım | |
|
Senih Orkan | Sadettin | |
|
Hulusi Kentmen | Hulusi Erkmen | |
|
Hayri Esen | Doktor | |
|
Yılmaz Gruda | Savcı | |
|
Muammer Gözalan | Necmi | |
|
Ergun Köknar | Walter | |
|
Ünal Gürel | ||
|
Zeki Tüney | ||
|
Haydar Karaer | ||
|
Jeyan Mahfi Tözüm | Hülya Koçyiğit Seslendirmesi | |
|
Abdurrahman Palay | Ediz Hun Seslendirmesi | |
|
Sadettin Erbil | Fikret Hakan Seslendirmesi | |
|
Osman Alyanak | Muammer Gözalan Seslendirmesi | |
|
Rıza Tüzün | Nubar Terziyan Seslendirmesi | |
|
Kemal Ergüvenç | Hulusi Kentmen Seslendirmesi | |
|
Handan Kadıoğlu | Nebahat Çehre Seslendirmesi | |
|
Süha Doğan | Yılmaz Gruda Seslendirmesi |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Müzik
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Tür
|
|
Ülke
|
Türkiye
|
Firmalar
|
Seden Film
(Yapım)
|
Kemal Film
(Yapım)
|
|
Etiketler
|
Gözleri kör olan bir kadının hayatı konu edilir. Hülya zengin bir ailenin mühendis kızıdır. Küçüklüğünden beri ailesinin yanında kalan Kemal ile birlikte çalışırlar. Kemal, Hülya’ya âşıktır fakat Hülya onu kardeşi gibi görür. Bu sırada şirkette çalışmaya başlayan Fikret ile Hülya evlenirler. Buna dayanamayan Kemal şirketi terk eder. Fikret’in asıl amacı, Hülya ve kuzeni Leyla’ya kalan serveti ele geçirmektir. Bunun üzerine hem Hülya’dan kurtulmak hem de mirası almak için bir kaza planlar. Kazada ölmeyen Hülya'nın gözleri kör olur. Kemal bu olayın üzerine geri döner ve Fikret’in planlarını öğrenir. Fakat Hülya’yı üzmemek için bildiklerini ondan saklar. Ancak Hülya kendisine karşı oynanan oyunların farkına varacaktır. (Yiğitalp Ertem)
Ayrıntılar:
Lou Donaldson & Grant Green’in ‘Cool
Blues’ albümündeki (1961) ‘Misty’ (1954) (Erroll Garner).
Gazinoda dans ederken, Hülya hakkında konuşuyorlar.
Leyla; “Ne olmuş buna? Dansı bile unutmuş.”
Fikret; “İşten başka bir şey düşündüğü yok ki.”
Leyla; “Budala! O’ndaki şans bende olsa!”
Fikret; “Bazı kızlar her şeyin en iyisini, en ufak bir güçlüğe uğramadan elde ederler. Servetin, hayatın, şansın, aşkın. Mesela, senin ne farkın var Hülya’dan? Hatta O’ndan milyon defa daha güzelsin. Ama O, vasiyetnameyle milyonları aldı. Sende de kırıntı kırpıntı birkaç mal.”
‘Portrait in Black’in (1960) biraz değişik Yeşilçam uyarlaması.
Haydarpaşa Numune Hastanesi. Fabrika laboratuvarındaki ‘infilak’ sonucu gözleri yanan bir genç kız birazdan ameliyat olacak. Dostları Hulusi Erkmen’in Savcı’ya anlattık larından Hülya’yı daha yakından tanıyoruz. Babası Necmi Bey’in kimya fabrikasında çalışıyor. Annesini, büyük olasılıkla yıllar önce kaybetmiş. Artık aileden biri gibi olan Kemal’le beraber büyümüşler. Delikanlıyı da Necmi Bey okutmuş. Genç kızla ‘bütün gün laboratuvarda çalışıyorlar’.
“Cana yakın, genç, cıvıl cıvıl iki kalp. Birbirinden iyi iki insan. Tabii, iş sahasındaki bu yakınlık kısa zamanda kalbe tesir etmekte gecikmedi. Ne yazık ki tek taraflı olarak.”
Hülya, Kemal’in sevgisini anlamıyor bile. Bir ‘abi’ gibi görüyor.
Kazadan 3 yıl önce fabrikaya yeni bir mühendis alınmış. ‘Ne istediğini bilen, kurnaz, haris, fırsat ve servet düşkünü biri’. (Bu özelliklerine Sadettin Erbil’in sesi eklenince Fikret Gür filmin en önemli kişisi oluyor). Hülya, pek çok şey gibi bunu da ancak son sahnelerde kavrayabilecektir.
Delikanlının bütün ömrü sefalet içinde geçmiş. Böyle saray gibi bir evde yaşamayı kurarmış hep. Lüks içindeki genç kızın bunu anlaması kolay değil.
Hulusi Bey “Kalp oyunlarında Fikret’ten daha usta birini bulmak adeta imkânsızdı” diyor. Gerçekten de amacına ulaşması kısa sürede. O yıllarda pek alışılmadık bir şekilde ‘evlenmeden birbirlerinin olurlar’. Bu ‘izdivaca’ karşı çıkan babasını şu sözlerle ‘ikna ediyor’ Hülya; “Evlenmemiz sadece bir formalite meselesi olacak!”
Kemal, “Genç kızdan ve O’nu hatırlatan her şeyden” kaçmak için İzmir’e gider. Ancak kaza haberini alınca hemen dönecektir.
Necmi Bey, damadına hiç güvenmemiş. Zavallı adam, gözleri açık gidiyor. Servetini Hülya’ya ve ‘ticari işlerinin idaresini’ Hulusi Bey’e bırakması Fikret’in tadını kaçırır. Oysa kumarhaneye hemen ödemesi gereken 300 bin lira borcu vardı.
O günlerde, Necmi Bey’in Amerika’ya ‘tahsil için gönderdiği’ yeğeni Leyla geri döner. “Hiçbir işte dikiş tutturamamış, danstan, eğlenceden başka bir şey tanımayan acayip bir kız.” Güzelliğini gören Fikret’i tutabilmek ne mümkün. Sarılmak, deniz motorunda Hülya’ya belli etmeden öpücük göndermek derken sonunda banyoda saldırır!
Fausto Papetti’nin ‘1a Raccolta’ (1960) uzunçalarındaki ‘Cheek to Cheek’ (1935) (Irving Berlin) ile dansları harika. Hülya, yine hiçbir şeyin farkında değil. ‘Eğlensinler’ diye araba bile almış. Saflığın bu kadarı! Gözleri açıkken fark edemediği şeyi körlüğü sırasında ve nice olaydan sonra anlayabilecektir!
Vasiyetnamedeki bir bölüm Fikret’in kafasında yankılanıp duruyordu; Hülya bir sakatlık veya hastalıkla ‘malul olursa, mali hususlarda’ kocası yetkili olacak. Necmi Bey, sanki kızına kötülük olsun diye yapmış bunu. Hülya’nın başına gelmedik kalmıyor.
Fikret, laboratuvardaki tüpleri karıştırarak ‘yeni bir formül’ üzerinde çalışan Hülya’nın (neyse ki geçici olarak) kör kalmasına neden olur. Savcı kuşkulanmıştı; “Tecrübe konusu maddeye hariçten başka bir madde ilave edilmedikçe patlamasına imkân yokmuş.” Ama filmin 18. dakikasından sonra ‘tahkikat’ ortadan kayboluyor.
İlk ameliyat başarısız. Doktor Hayri Esen’e göre ‘ikincisinde, olmadıysa üçüncüsünde’ görebilecek.
Kemal, bir konferans için İstanbul’a gelen, dünyanın en meşhur göz mütehassıslarından Walter Scott ile görüşmüş. Sonraki ameliyatı yapacakmış Amerikalı Profesör. [Ergun Köknar yalnızca 4 saniye görünüp “I’m doing it just (herhalde ‘right’ demek istedi) now” diyor].
Kumarhaneden Sadettin para için iyice bastırınca, Fikret bu çıkmaza kesin bir çözüm bulmak ister. Karısını öldür(t)ecek! Leyla ile konuşurken makaralı teyp kayıt durumundaydı. Hülya, bunu dinleyip olan biteni anlar. Nedense, gözleri açılınca kör rolüne devam ediyor.
Gerisi bir Hitchcock filmi gibi. Kemal’e kavuşur ama Leyla’nın ilaçla ‘intiharı’, Sadettin ve Fikret’in kanlı ölümleri sonrasında nasıl mutlu olacaklar belli değil.
Roger Williams Orchestra with Chorus’un ‘Till’ 33’lüğündeki (1958) ‘Till’ (1957) (Charles Danvers / Pierre Buisson ve Carl Sigman); “Till the rivers flow upstream//Till lovers cease to dream//Till then I’m yours, be mine.”
Şarkının ardından kaydedilmiş konuşma genç kızın gözlerini herhangi bir tıbbi işleme gerek kalmadan ‘açıyor’!
Fikret; “Tıpkı o budala Kemal gibi. O’nunla evlenmeliydi. Bize gelince, aşkımıza mani olacak, bizi birbirimizden ayıracak gücü hiç kimse bulamayacak kendisinde. Seni seviyorum Leyla. Seni benden uzaklaştıracak kim olursa olsun ezerim. İcap ederse öldürürüm.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Gazinoda dans ederken, Hülya hakkında konuşuyorlar.
Leyla; “Ne olmuş buna? Dansı bile unutmuş.”
Fikret; “İşten başka bir şey düşündüğü yok ki.”
Leyla; “Budala! O’ndaki şans bende olsa!”
Fikret; “Bazı kızlar her şeyin en iyisini, en ufak bir güçlüğe uğramadan elde ederler. Servetin, hayatın, şansın, aşkın. Mesela, senin ne farkın var Hülya’dan? Hatta O’ndan milyon defa daha güzelsin. Ama O, vasiyetnameyle milyonları aldı. Sende de kırıntı kırpıntı birkaç mal.”
‘Portrait in Black’in (1960) biraz değişik Yeşilçam uyarlaması.
Haydarpaşa Numune Hastanesi. Fabrika laboratuvarındaki ‘infilak’ sonucu gözleri yanan bir genç kız birazdan ameliyat olacak. Dostları Hulusi Erkmen’in Savcı’ya anlattık larından Hülya’yı daha yakından tanıyoruz. Babası Necmi Bey’in kimya fabrikasında çalışıyor. Annesini, büyük olasılıkla yıllar önce kaybetmiş. Artık aileden biri gibi olan Kemal’le beraber büyümüşler. Delikanlıyı da Necmi Bey okutmuş. Genç kızla ‘bütün gün laboratuvarda çalışıyorlar’.
“Cana yakın, genç, cıvıl cıvıl iki kalp. Birbirinden iyi iki insan. Tabii, iş sahasındaki bu yakınlık kısa zamanda kalbe tesir etmekte gecikmedi. Ne yazık ki tek taraflı olarak.”
Hülya, Kemal’in sevgisini anlamıyor bile. Bir ‘abi’ gibi görüyor.
Kazadan 3 yıl önce fabrikaya yeni bir mühendis alınmış. ‘Ne istediğini bilen, kurnaz, haris, fırsat ve servet düşkünü biri’. (Bu özelliklerine Sadettin Erbil’in sesi eklenince Fikret Gür filmin en önemli kişisi oluyor). Hülya, pek çok şey gibi bunu da ancak son sahnelerde kavrayabilecektir.
Delikanlının bütün ömrü sefalet içinde geçmiş. Böyle saray gibi bir evde yaşamayı kurarmış hep. Lüks içindeki genç kızın bunu anlaması kolay değil.
Hulusi Bey “Kalp oyunlarında Fikret’ten daha usta birini bulmak adeta imkânsızdı” diyor. Gerçekten de amacına ulaşması kısa sürede. O yıllarda pek alışılmadık bir şekilde ‘evlenmeden birbirlerinin olurlar’. Bu ‘izdivaca’ karşı çıkan babasını şu sözlerle ‘ikna ediyor’ Hülya; “Evlenmemiz sadece bir formalite meselesi olacak!”
Kemal, “Genç kızdan ve O’nu hatırlatan her şeyden” kaçmak için İzmir’e gider. Ancak kaza haberini alınca hemen dönecektir.
Necmi Bey, damadına hiç güvenmemiş. Zavallı adam, gözleri açık gidiyor. Servetini Hülya’ya ve ‘ticari işlerinin idaresini’ Hulusi Bey’e bırakması Fikret’in tadını kaçırır. Oysa kumarhaneye hemen ödemesi gereken 300 bin lira borcu vardı.
O günlerde, Necmi Bey’in Amerika’ya ‘tahsil için gönderdiği’ yeğeni Leyla geri döner. “Hiçbir işte dikiş tutturamamış, danstan, eğlenceden başka bir şey tanımayan acayip bir kız.” Güzelliğini gören Fikret’i tutabilmek ne mümkün. Sarılmak, deniz motorunda Hülya’ya belli etmeden öpücük göndermek derken sonunda banyoda saldırır!
Fausto Papetti’nin ‘1a Raccolta’ (1960) uzunçalarındaki ‘Cheek to Cheek’ (1935) (Irving Berlin) ile dansları harika. Hülya, yine hiçbir şeyin farkında değil. ‘Eğlensinler’ diye araba bile almış. Saflığın bu kadarı! Gözleri açıkken fark edemediği şeyi körlüğü sırasında ve nice olaydan sonra anlayabilecektir!
Vasiyetnamedeki bir bölüm Fikret’in kafasında yankılanıp duruyordu; Hülya bir sakatlık veya hastalıkla ‘malul olursa, mali hususlarda’ kocası yetkili olacak. Necmi Bey, sanki kızına kötülük olsun diye yapmış bunu. Hülya’nın başına gelmedik kalmıyor.
Fikret, laboratuvardaki tüpleri karıştırarak ‘yeni bir formül’ üzerinde çalışan Hülya’nın (neyse ki geçici olarak) kör kalmasına neden olur. Savcı kuşkulanmıştı; “Tecrübe konusu maddeye hariçten başka bir madde ilave edilmedikçe patlamasına imkân yokmuş.” Ama filmin 18. dakikasından sonra ‘tahkikat’ ortadan kayboluyor.
İlk ameliyat başarısız. Doktor Hayri Esen’e göre ‘ikincisinde, olmadıysa üçüncüsünde’ görebilecek.
Kemal, bir konferans için İstanbul’a gelen, dünyanın en meşhur göz mütehassıslarından Walter Scott ile görüşmüş. Sonraki ameliyatı yapacakmış Amerikalı Profesör. [Ergun Köknar yalnızca 4 saniye görünüp “I’m doing it just (herhalde ‘right’ demek istedi) now” diyor].
Kumarhaneden Sadettin para için iyice bastırınca, Fikret bu çıkmaza kesin bir çözüm bulmak ister. Karısını öldür(t)ecek! Leyla ile konuşurken makaralı teyp kayıt durumundaydı. Hülya, bunu dinleyip olan biteni anlar. Nedense, gözleri açılınca kör rolüne devam ediyor.
Gerisi bir Hitchcock filmi gibi. Kemal’e kavuşur ama Leyla’nın ilaçla ‘intiharı’, Sadettin ve Fikret’in kanlı ölümleri sonrasında nasıl mutlu olacaklar belli değil.
Roger Williams Orchestra with Chorus’un ‘Till’ 33’lüğündeki (1958) ‘Till’ (1957) (Charles Danvers / Pierre Buisson ve Carl Sigman); “Till the rivers flow upstream//Till lovers cease to dream//Till then I’m yours, be mine.”
Şarkının ardından kaydedilmiş konuşma genç kızın gözlerini herhangi bir tıbbi işleme gerek kalmadan ‘açıyor’!
Fikret; “Tıpkı o budala Kemal gibi. O’nunla evlenmeliydi. Bize gelince, aşkımıza mani olacak, bizi birbirimizden ayıracak gücü hiç kimse bulamayacak kendisinde. Seni seviyorum Leyla. Seni benden uzaklaştıracak kim olursa olsun ezerim. İcap ederse öldürürüm.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Firmalar
|
Seden Film (Yapım)
|
Kemal Film
(Yapım)
|
|
Eray Ofset Film Stüdyosu (Afiş Basım)
|
|
Duran Ofset (Afiş Basım)
|
|
Mim Cim Ofset Basımevi (Lobi Basım)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder