HUNP: 8,0 Follow @filmnostalgi Tweet |
Ben
Bir Sokak Kadınıyım
Vizyon Tarihi : 1966
Hunp : 8,0
Orijinal Dil : Türkçe
Orijinal Dil : Türkçe
Oyuncular :
|
Fatma Girik | Funda | |
|
Kartal Tibet | Ferdi | |
|
Mürüvvet Sim | Nedime Kayatus | |
|
Önder Somer | Vedat | |
|
Münir Özkul | Palyaço Gülenyüz | |
|
Nedret Güvenç | Ferdi'nin Annesi | |
|
Tugay Toksöz | ||
|
Devlet Devrim | Figen | |
|
Zeki Sezer | Uşak | |
|
Nermin Özses | ||
|
Güzin Özipek | Funda'nın Annesi | |
|
Nezihe Güler | Nine | |
|
Jeyan Mahfi Tözüm | Fatma Girik Seslendirmesi | |
|
Hayri Esen | Kartal Tibet Seslendirmesi | |
|
Volkan Kaya | ||
|
Nevin Nuray | ||
|
Zafer Önen | Natuk Baytan Seslendirmesi | |
|
Birsen Kaplangı | Seslendirme | |
|
Zafer Önen | Natuk Baytan Seslendirmesi | |
|
Rıza Tüzün | N. Tuğ ve N. Kamçılı Seslendirmesi | |
|
Sacide Keskin | Nezihe Güler Seslendirmesi | |
|
Erdoğan Esenboğa | Tanju Okan Seslendirmesi | |
|
Cüneyt Türel | Tugay Toksöz Seslendirmesi | |
|
Natuk Baytan | Doktor | |
|
Ahmet Turgutlu | Lokantacı Kosta | |
|
Nuri Tuğ | Funda'nın Babası | |
|
Sıdıka Duruer | ||
|
Tanju Okan | Tanju | |
|
Nubar Kamçılı | Kumarhaneci | |
|
Kaya Volkan |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Müzik
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Tür
|
|
Özellikler
|
|
Ülke
|
Türkiye
|
Etiketler
|
Dansöz Funda’nın Ferdi’ye
âşık olmasıyla değişen hayatı anlatılır. Feride uğradığı taciz üzerine ailesi
tarafından evden kovulur. Funda ismiyle gezici bir çadırda dansözlük yapmaya
başlar. Şile’de gösteri yaptıkları bir gün tatile gelen üniversite öğrencisi
Ferdi ile tanışır ve ona âşık olur. Ancak Ferdi’ye gerçek kimliğini söylemediği
için bu ilişkiye devam edemez. Yıllar sonra Funda İstanbul’da ünlü ve gözde bir
dansçı olduğunda yeniden yolları kesişir. Fakat bu kez birlikteliklerinin önüne
yeni engeller çıkar. (Aybala Hilal Yüksel)
Ayrıntılar:
Frank Chacksfield Orkestrası’nın ‘The Victors And Other Themes’ albümündeki (1964) ‘Theme [Divorce Italian Style]’ (1961) (Carlo Rusticelli).
“Ben bu kasabada doğdum. Bu deniz, bu kayalıklar, bu Fener benim çocukluk arkadaşlarımdır. Ben bu tozlu yollarda çıplak ayak dolaştım. Çeşmelerden avucumla su içtim. Hayat bu değildi o zaman. O mutlu yıllarda adım da bu değildi. Gezginci çadırların çıplak dansözü Funda değildim o günlerde. Bütün kasabanın sevgilisi, uzun örgülü saçlı Feride’ydim. Annem, hele babam geri kafalı insanlardı. Onların gözünde sokakta başımı açmam bile suçtu, kötülüktü. Bir genç kızın her türlü masum özentisi ayıptı, günahtı Onlarca.”
‘Kamelyalı Kadın’ın (‘Le Dame Aux Camelias’-1848) (Güven Yayınevi-1959) (Çeviren: Zahir Güvemli) nice Yeşilçam çevirilerinden biri.
“B en bir fındıkçıyım//Fındık satarım aman aman//Fındık satar, rakıyı da atar//Çalgıcıya mecidiye atarım.” Gezici bir çadır tiyatrosu kumpanyası Şile’ye gelmiş. Güzel dansöz Funda, Sevim Şengül’ün sesiyle kanto söylerken bir yandan da göbek atıyor.
‘Valurile Dunárii (Donauwellen)’ (1880) (Ivan Ivanovici). Palyaço Güleryüz ile dertleşirken kendisini daha yakından tanıyoruz. Asıl adı Feride ve buralı. Baskıcı anne babası nedeniyle ‘yalnız ve tatminsiz’ bir çocukluk yaşamış. İki göz odalı küçücük bir ev. “Bir karyolam bile yoktu. Ninemin ayakucuna yatak sererdim akşamları.” Neredeyse sokağa çıkması bile yasak. ‘Gezmek yok, tozmak yok, sinema yok’. İnsan yüzüne hasret. Tek tesellisi büyükanne Nezihe Güler’in yakınlığı.
‘Kalbi bir bahar dalı gibi taze çiçekler açmasına karşın ruhunda bir boşluk, bir açlık duyuyor’. “Gülen, eğlenen mutlu genç kızlara imreniyordum. Her birinin bir avuntusu, tesellisi vardı. Acaba benim de bir arkadaşım, bir sevgilim olacak mı’ diye düşünür, sanki o günü beklerdim.” Günün birinde arzusu gerçek olur. Bir erkek arkadaşı olmuş. ‘İçlerinde kaynayan gençlik ateşini birbirlerinin dudaklarında söndürüyorlar’. Tek sırdaşı Ninesi “Gençlikteki hisler saman alevi gibidir, güvenilmez” deyip dikkatli olması için uyarmıştı. Ancak ‘bir mehtap gezintisinde’ korkulan şey gerçekleşir. ‘Elinden en değerli hazinesi alınmış, kirletilmiş, çamura atılmış bir kız olarak döner’ yuvasına. Babasından yediği dayağın haddi hesabı yok. Nihayet evden kovulur.
Sonraki yıllarda ‘o çadır senin bu çadır benim yaz kış demeden diyar diyar dolaşmış’. Başka bir adı var artık. Dans ve ses kraliçesi, güzeller güzeli, çıplak dansöz Funda. Ve şimdi, onca yılın ardından, ‘kendi kasabasında, ana babasının gözü önünde göbek atarak milleti eğlendiriyor’.
Nineciği ile konuşmak isterdi ama çoktan ‘rahmetli’ olmuş zavallı. Çıkar düşkünü ana babası ile ipleri koparır; “Benim tuttuğum para lekelidir, kirlidir. Yakar sizin namuslu ellerinizi.”
Kumpanyadaki en iyi dostları Palyaço Güleryüz ve Kantocu Katrin-Mürüvvet Sim. Silvana Panpani de çalışanlar arasında. Yemekleri, neredeyse her öğün aynı; ‘peynirli pide ve çay’. Ucuzmuş ve de tok tutarmış.
Seneler sonra yine Şile sahillerinde yine yalnız. ‘Eğlenen, hayatın tadını çıkaran insanlara gene uzaktan bakıyor’. Bir zamanlar baba baskısı nedeniyle aralarına giremezdi şimdi ise yaptığı iş nedeniyle. İstanbul’dan gelen gençler neşe içindeydiler. Tanju Okan, Figen-Devlet Devrim, Tugay-Tugay Toksöz, Kaya Volkan, Gülgün Erdem.
Ferdi de Onlarla ama ayrı bir yerde ders çalışıyor. ‘İki gün sonra imtihanı var’mış. Sırf kendisi için oralara gelen ‘Karabiber’ Figen’e bile pek yüz vermez.
Annesi Nedret Güvenç’ten başka kimsesi yok. Sınavlarını bahane ediyor ama belli ki o arkadaş grubundan farklı biri. Sahilde yalnız dolaşırken Feride ile karşılaşır. ‘Adaş sayılırlar’. Delikanlı ‘böylesine güzel ve temiz bir aile kızı ile tanıştığı için çok mutluydu’. Funda da ‘öteki erkeklere benzemeyen, sulana sulana bakmayan’ birini bulmuş. Güleryüz “Vay enayi vay!” dedikten sonra “Parası var mı, parası” diye soruyor. Efendilik falan sökmüyormuş bu devirde. Henüz öğrenci olduğunu öğrenince ise “Ohoo! Okusun da büyüsün maşallah. Bana bak kız! Gönlünü meteliksizin birine kaptırırsan aklına turp sıkarım senin” diyor. Hep böyle genç ve güzel kalacak değilmiş. Geçer akçeyken gözü yükseklerde olmalı ve kendisini pahalıya satmalıymış. Yoksa sonunda avucunu yalarmış. Genç kız “Yok canım! Hoşlandım, o kadar” dese de aşka engel olmak mümkün değil.
Bir gece Ferdi, arkadaşları ile tiyatroya gelir. Sahne sıra Funda’da. Müşteriler alkışla ‘çadırı yıkıyorlar’. Perde aralığından delikanlıyı görünce vazgeçip Güleryüz ile birlikte kasabayı terk eder. Sevdiği, beyaz bir güle benzetmişti kendisini. Aşkları da, şimdilik, beyaz bir gül gibi ömürsüz olur.
Sanatında ustalaştıkça Funda’nın ismi şehirden şehre büyür. Sonunda İstanbul. Çin Pavyon, Manhattan Pavyon, Mulen Ruj, Kara Kedi, İnci Pavyon. Gezginci çadırlardan, tozlu yollardan kurtulmuş. Her türlü yükselişin basamaklarını çıkıyor.
Fausto Papetti’nin ‘3a Raccolta’ uzunçalarındaki (1962) ‘Tuff’ (1961) (John ‘Ace’ Cannon). ‘Şerefine patlayan şampanyalar’. Billur kadehler. ‘Azize’li göbek dansının yerini ‘Summertime’lı ‘strip-tease’ almış. Kolay elde edilen bir kadın değil artık. Kim daha fazla pey sürerse O’nun üstünde kalıyor. Son olarak milyoner Vedat Bey’in metresiydi. Evi Kalkavanların Köşkü, uşağı Zeki Sezer. Arabası ise [‘Sürtük’ten (1965) anımsadığımız] ‘34 DL 274’ plakalı 56 model Convertible Thunderbird Ford.
‘La Paloma’ (1861) (Sebastian Iradier). Evin önünde güneşlenirken Şile’den anımsadığımız gençler de oradaydı. Öylesine güzel ki, Tugay “Heykel misin mübarek” diyor. Görünce nefesi kesiliyormuş.
‘Deniz ve Mehtap’ (‘Le Mousettes De Mykono’) (Dario Moreno) (1966) (Türkçe sözler Fecri Ebcioğlu). Tanju Okan’ın şarkı söylediği partide Ferdi, aylardır aradığı Feride ile karşılaşır.
Fausto Papetti’nin ‘3a Raccolta’ albümündeki (1962) ‘Un Premier Amour’ (1962) (Claude Henri Vic / Roland Valande). Genç kız, tanımazlıktan geliyor.
‘Goldfinger’daki (1964) “Oddjob’s Pressing Engagement” (John Barry). Ertesi sabah eve beyaz bir gülle geldiğinde de aynı şekilde davranır. Ama nereye kadar?
Yine Fausto Papetti’nin ‘3a Raccolta’ 33’lüğündeki (1962) ‘Cercami’ (1961) (Silvana Simoni / Enrico Polito). Bir program sonrası beyaz gülle yine karşısındaydı. Delikanlıyı evine götürür. Uşak Zeki Sezer birkaç gün önce “Hanımefendi böyle birini tanımadığını söylemiş” dediği kişinin yatak odasına alınışını seyrediyor hayretle.
Mutlular ama Vedat’tan gizli gizli buluşmaları çok yıpratıcı. Aksilikler de olmuyor değil.
Fausto Papetti’nin aynı albümündeki ‘The Madison’ (1960) (Al Brown). Vedat’ın iş gezisine çıkacağını düşünüp beraber olacaklardı. İş adamı ‘son anda gitmekten vazgeçmiş’. Funda’yı kulübe götürür. Bu sırada Ferdi yağmur altında bekliyordu.
‘Thunderball’daki (1964) ‘Crash Landing-The Bomb’ (John Barry). İkisinin eve dönüşlerini seyretmesi bu melodi ile.
Kendisini ‘hakarete uğramış’ kabul ediyor. Bir veda mektubu gönderir. Talia Saltı’nın uzattığı beyaz gülü satın almak bile gelmiyor içinden. Ayrılığa uzun süre dayanamayıp birbirlerine koşarlar. Artık tercih zamanı gelmiş. Genç kız ‘Şahane Kadın Funda’yı maziye gömüp sevdiğinin dizinin dibinde, isimsiz, iddiasız, bir kadın olarak yaşamaya karar verir. Bu rahat hayata son vermek gerekecek, sıkıntılar başlayacak. Hiç yakınmadan razı olur bunlara.
‘Goldfinger’daki (1964) ‘Gassing The Gangsters’ (0.30’dan itibaren) (John Barry). Bir gece eve geldiklerinde Zeki Sezer “Beyefendi, içerdeler” diye uyarır âşıkları. Büyük bir fırtına kopacak zannettik ama çok dostça bir konuşma geçer aralarında.
Acker Bilk’in klarnetinden ‘Stranger On The Shore’ (1961) (Bilk). Vedat ‘hislere saygı duymasını bilen’ biri. Yalnızca “İyi düşündün mü” ve “Çok sıkıntı çekeceksin” uyarılarından sonra nazikçe çekilir Funda’nın yaşamından.
‘Mondo Cane’deki (1962) ‘Dog Meat’ (Nino Oliviero / Riz Ortolani). ‘Çifte kumrular’, Onları kimsenin tanımadığı 3-5 haneli küçük bir yere gidiyorlar. Sahillerini beyaz köpükler öpen, ağaçlarında kuşlar öten ‘Marmara Adası’. Burada Bayram ile karşılaşıyoruz. 9-10 yaşlarında cin gibi bir çocuk. Üstelik ‘otoriter’. Nerede kalıp yemek yiyeceklerine hep O karar veriyor. Âşıklara bir çift muhabbet kuşu hediye eder. Adları Zarife ve Koçyiğit. 148 numaralı ahşap eve yerleşmişler. Balığa çıkmadıkları günlerde yemeklerini Kosta’nın lokantasında yiyorlar.
En mutlu oldukları yer de ‘Cennet Tepe’. Bu adı Ferdi bulmuştu. Masal kitaplarındaki gibi kırmızı damlı, bacasından duman tüten, güvercin kafesi gibi bir ev yapacaklarmış buraya. Ön tarafta bir veranda, üst katta avuç içi kadar bir balkon. Hanımelleri ve salkımsöğütler balkondan boyunlarını uzatacaklarmış. Bahçesinde beyaz güller. Ortada minik bir havuz. İçinde dantel kanatlı gelin balıkları. Yolun iki yanında vişne ve kiraz ağaçları. Bir köşede pembe üzüm dolu çardak.
‘Goldfinger’daki (1964) ‘Teasing The Korean’ (1.20-1.40 arası) (John Barry). Böyle konuşurlarken genç kızın ‘gözü kararıp başı dönünce’ sağlığının iyi olmadığını anlıyoruz.
Ferdi’nin balıkta olduğu bir gün, annesi, Funda ile konuşmaya gelir. Ayrılmalarını istiyor. Aşk bencillik değilmiş. Fedakârlıkla el ele verildiği zaman ulvi bir his olurmuş. Oğlunun iyiliği için ’hemen oradan gitmesi gerekliymiş’.
‘Goldfinger’daki (1964) (The Death Of Goldfinger-End Titles) (John Barry). Sonraki sahnede sevgilisi her yerde kendisini ararken Funda eski yaşamına dönmüştü. İçki kumar vur patlasın çal oynasın. Ama artık bu değirmenin suyu kesilmiş. Kumar borcu öylesine fazla ki ‘birkaç senelik striptizle bile ödeyemezmiş’. Kumarhane patronu Nubar Kamçılı öyle diyor.
‘Goldfinger’daki (1964) ‘Bond Back in Action Again’ (John Barry). İstiklal Caddesi’nde araba ile giderken göz kararmaları tekrar başlar. Bayılmasına kadar varıyor.
‘Başının röntgeni çekilir’. Doktorlar Tevfik Soyurgal ve Natuk Baytan’a göre bu durum ‘gittikçe sıklaşacak ve görme hassasını tamamen kaybettiği anda da ölecekmiş’. Güleryüz “Acaba benim gözlerimi taksanız O’na” diye yalvarıyor tüm sevimliliği ile.
Ferdi’ye gidip her şeyi anlatır; “Son günlerinde O’nu mesut etmek istemez misiniz?”
‘Zorba’daki (1964) ‘Life Goes On’ (0.50’den itibaren) (Mikis Theodorakis). Kaderine razı olan Funda, en mutlu olduğu yere, Ada’ya gitmiş. Bayram’a “Ağlamak yok. Erkekler ağlamaz. Kuşlarımıza iyi bak. Zarife ile Koçyiğit’in bir de yavruları olursa adını Funda koyarsın” diyor.
Film biterken kahramanlarımız tekrar beraberler. Ama genç kızın zamanı kısa. Son sözlerinde Nazım Hikmet’e bir gönderme mi var?
“Beni Cennet Tepe’ye bırakın. Taş bile istemem. Orası benim ilk ve son yuvam. Orası benim ebedi evim.”
‘Kamelyalı Kadın’da Marie Duplessis anlatılıyor. Romandaki adı Marguerite Gautier. Çok fakir bir köylü kızı. Ailesi çok fakir. Öyle ki keçi kılı elbiselerini çöpçü bile almıyormuş. Tok yattıkları bir günü bile anımsamıyor. “Çorba içen bir adam görmüş ve yerinde mıhlanıp kalmıştı. Adamın bıyıklarından sızan damlaları yalamak için yanıp tutuşmuştu (sf. 5).” Nihayet ‘bir tas sıcacık çorbanın hatırı için kendini bir erkeğe teslim eder’. 11 yaşında evden kaçıp birkaç sene sonra Paris’in en tanınmış yosması olur. “Atlı Spor Kulübünde O’nunla düşüp kalkmamış zengin kalmamıştı.”
‘Ben Bir Sokak Kadınıyım’daki çiçek beyaz güldü. Marguerite’inki karanfil. Funda’nın hastalığı söylenmezken kitapta ‘ileri derecede verem’. “O hayata can mı dayanırdı ki.” Armand Duval ile kısa bir mutluluk yaşıyor. Delikanlıdan ayrılması için konuşmaya gelen kişi filmde anneydi, romanda ise baba.
Öldüğünde 23 yaşındaymış. Montmartre’daki mezarı, hâlâ, bir demet kamelya ile ziyaret edilirmiş.
‘Mondo Cane’deki (1962) “L’Isola Maledetta” ve ardından ‘Casa Della Morte’ (Riz Ortolani / Nino Oliviero).
Leğende çamaşır yıkarken ‘müstakbel kayınvalidesi’ gelmiş.
Ferdi’nin annesi; “Takdir edersiniz ki bu durumda söze başlamak bir anne için güçtür. Zor da olsa vazifemi yerine getirmek isterim. Sizin gibi bir… (uygun bir sözcük için biraz duraklayıp) hanımın hayatına karışmak bana düşmez. Ama oğlum bahis konusu olunca sonu olmayan bu yoldan ne zaman döneceğinizi, oğlumu ne zaman rahat bırakacağınızı sormak istedim… Geçici bir heves uğruna bir erkeğin istikbalini baltalamak bilmem ne derece yakışık alır?”
Funda; “Yanılıyorsunuz, geçici bir heves değil bu. İşin oraya varmaması için kendimle çok mücadele ettim. O’ndan kaçmaya, hislerimi içime gömmeye uğraştım ama olmadı. Lütfen anlayın, inanın ve kınamayın beni. Sınırsız bir iyi niyetim var. O’nun için yaşıyorum. O’nu mesut edeceğim (Jeyan Mahfi Ayral’ın söyleyişi ile ‘edicim’). Bunu istemez misiniz?”
Anne; “İsterim ama kim olduğunuzu düşündünüz mü hiç? Bir anne olsaydınız siz de sorardınız aynı suali. Siz de oğlunuzun kolunda bir hayat arkadaşı görmek isterdiniz. Mazisi ailenizi utandırmayacak, soyadınızı taşımaya layık bir kız. ‘Bu benim gelinimdir, bu benim torunlarımın anasıdır’ diyebileceğiniz bir ‘aile kızı’.”
Funda; “…Benden fedakârlık mı bekliyorsunuz?”
Anne; “O’nu seviyorsanız eğer?”
Funda; “Hem de nasıl. Dünyada bir başka kadının sevemeyeceği kadar.”
Anne; “Bunu en iyi ben anlarım. Ben de O’nu dünyada bir başka kadının sevemeyeceği kadar seven insanım, annesiyim.”
Kurgu
|
Turgut İnangiray
(Kurgu)
|
Yapım Ekibi
|
Vecdi
Benderli (Yapım Amiri)
|
Yılmaz Kanat
(Set Amiri)
|
|
Tezcan Has
(Set Ekibi)
|
|
Halis özer
(Set Ekibi)
|
|
Ahmet Aktüre
(Set Ekibi)
|
|
Yönetmen Ekibi
|
Funda öktem
(Reji Ekibi)
|
Zuhal
Üstüntaş (Reji Ekibi)
|
|
Kamera Ekibi
|
Abdullah
Gürek (Kamera Asistanı)
|
Post-Prodüksiyon
|
Sezai
Elmaskaya (Negatif Kurgu)
|
Hilmi Başcan
(Laboratuar Şefi)
|
|
Gani
Maraşlıoğlu (Laboratuar)
|
|
Hayati
Akbulut (Laboratuar)
|
|
Erdoğan
Dolapçı (Laboratuar)
|
|
Işık Ekibi
|
Hüseyin
Özşahin (Işık Şefi)
|
Himmet
Tokgöz (1. Işık Asistanı)
|
|
Sadi Kanat
(Işık Asistanı)
|
|
Ses Ekibi
|
Yorgo
İlyadis (Ses Kayıt)
|
Turgut
İnangiray (Senkron)
|
|
İlia İliadis
(Ses Kayıt Asistanı)
|
|
Müzik ekibi
|
Sevim Şengül
(Şarkılar)
|
Sevim Şengül
(Şarkılar)
|
|
Seslendirme
|
İlia İliadis
(Seslendirme Asistanı)
|
Yorgo
İlyadis (Seslendirme)
|
|
Firmalar
|
Arzu Film (Yapım)
|
Erman Film
(Film Hazırlık)
|

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder