24 Ekim 2017

KIRBAÇ ALTINDA (1967)

kirbac_altinda_1967.jpg
HUNP: 7,5






Kırbaç Altında


Vizyon Tarihi : 1967

Hunp : 7,5

Orijinal Dil : Türkçe

Özellik : Siyah Beyaz

Oyuncular :

Cüneyt Arkın Cüneyt Arkın Selim Çelik
Selda Alkor Selda Alkor Ferayi
Esen Püsküllü Esen Püsküllü Hülya
Turgut Özatay Turgut Özatay Hasan Erdinç
Tunç Oral Tunç Oral Semih
Osman Alyanak Osman Alyanak Aşık Garip
Ali Şen Ali Şen Osman Bey
İsmail Varol İsmail Varol Osman Bey
Asım Nipton Asım Nipton
Necabettin Yal Necabettin Yal Şaban Efendi
Adnan Mersinli Adnan Mersinli
Çetin Başaran Çetin Başaran
Nermin Özses Nermin Özses
Türker Tekin Türker Tekin
Enver Dönmez Enver Dönmez
 Talia Saltı Talia Saltı Gussa Nine
Tevfik Soyurgal Tevfik Soyurgal Baki Tamer Seslendirmesi
Toron Karacaoğlu Toron Karacaoğlu   Cüneyt Arkın Seslendirmesi
Nevin Akkaya Nevin Akkaya Selda Alkor Seslendirmesi
Sadettin Erbil Sadettin Erbil Turgut Özatay Seslendirmesi
Fuat İşhan Fuat İşhan Esen Püsküllü Seslendirmesi
Rıza Tüzün Rıza Tüzün Ali Şen Seslendirmesi
Mümtaz Ener Mümtaz Ener Osman Türkoğlu Seslendirmesi
Esen Günay Esen Günay Tunç Oral Seslendirmesi
Birsen Kaplangı Birsen Kaplangı Osman Türkoğlu Seslendirmesi
Baki Tamer Baki Tamer
Osman Türkoğlu Osman Türkoğlu
Renan Fosforoğlu Renan Fosforoğlu
Suna Pekuysal Suna Pekuysal Esen Püsküllü Seslendirmesi
Ergun Köknar Ergun Köknar Asım Nipton Seslendirmesi

Yönetmen
Senaryo
Yapımcı
Müzik
Görüntü Yönetmeni
Süre
100 Dk.
Tür
Özellikler
Ülke
Türkiye
Işık Ekibi
Cengiz Arlı (Işık Şefi)
Ses Ekibi
Tuncer Aydınoğlu (Ses Kayıt)
Firmalar
Acar Film (Yapım)
Etiketler









Dayısı tarafından büyütülen bir çocuğun yaşadıkları konu edilir. Annesi ve babası olmayan Selim, dayısı Hasan’ın yanında yaşar. Ancak bir çocuk olmasına rağmen dayısından sürekli şiddet görür. Bir gece karşılaştığı Osman adında yaralı bir kanun kaçağına yardım eder. Ne var ki bir süre sonra Osman yakalanır ve hapse atılır. Yıllar sonra Selim beraber büyüdüğü kuzeni Hülya ile aşk yaşar. Hülya ile evlenmek isteyen bir arkadaşı bu yüzden Selim’i kıskanır. Selim’e bir tuzak kurarak hapse girmesine sebep olur. O günlerde hapisten çıkan Osman olayı gazetede görür. Zengin bir iş adamı olan Osman, Selim’e yardım edecektir. (Meltem İşler Sevindi)


Replikler ve Ayrıntılar:
‘The Firebird Suite: Infernal Dance of King Koshchei’ (1919) (Igor Stravinsky) ve ardından ‘The Bible: In the Beginning…’deki ‘Cain and Abel’ (1966) (Toshiro Mayuzumi).
Bardaktan boşanırcasına yağmurlu bir gece. Küçük bir çocuk, Bakkal İbrahim Akbulut’un kapısını çalıyor.
Bakkal; “Ne var be, bu saatte?”
Selim; “Hasan Dayı rakı istiyor.”
Bakkal; “Zıkkım içsin! Dükkânım kapalı.”
Selim; “Ne olur Bakkal Amca! Rakı vermezsen sonra beni döver.”
Bakkal; “Çattık be! (Rakıyı vererek) Al. Ver bakalım parayı. Sırılsıklam olmuşsun. Gel içeri de biraz ısın.”
Selim; “Geç kaldım. Mutlaka Hasan Bey gene beni dövecek. Onun için kestirmeden gitmeliyim ben. Eski Surlardan.”
Bu değişiklik, Dickens’ın çocuk kahramanı Pip gibi, yaşamını etkileyecek kanun kaçağı ile karşılaşmasına neden olacaktır.

‘ Benjamin Blake’ (Dell Publishing Company, Inc.-1941) (Edison Marshall) ve biraz da ‘Büyük Umutlar’ın (1860/61) (Charles Dickens) Yeşilçam uyarlaması.
Küçük Selim, dayısının içkisi için dışarıda olduğu gece bir kanun kaçağına rastlar. Adam yaralıydı. Yıkık Türbe’ye götürüp yarasını rakı ile yıkıyor ve sarıyor. Isınması için ateş yakar. Sonradan, jandarmalar burayı bulana kadar, yemek de getirecektir. Ancak eve geç ve içkisiz dönmesinin karşılığı korkunç. Hasan Dayı “Seni ancak bu akıllandırır” diye acımasızca kırbaçlıyor. “Bey, bu sefer affet” diye araya girenleri de susturur; “Çekilin be! Yoksa hepinizi kırbaçtan geçiririm.”
Birkaç gün sonra Hanife Bacı ve Şaban Efendi’den yaralının kim olduğunu öğreniyoruz; Çakırbeyli Çiftliği’nin sahibi Osman. “Karısını bir seyisle yakalamış. İkisini de öldürmüş.” İlerde Selim’e kol kanat gerecektir.
Hasan, aynı köşkte kalan Hülya’nın da amcası. Küçük kız “Üzülme artık Selim, üzülme. Geçecek bunlar. Eğer Hasan amcanın da bir çocuğu olsaydı çocuklara acımasını bilirdi” demişti. Küçüklerin konumu da farklı. Biri ‘kolejde okumuş, büyük şehir terbiyesi görmüş genç kız olarak yetiştirilirken diğeri bir çoban, bir çiftlik yanaşması olarak kalır’.
‘Monday, Monday’ (1966) (John Phillips). 10-12 yıl sonra Hülya’nın yaş günü. Komşu köşkten Semih’in genç kıza ilgisini kıskanan Selim samanlıkta ‘kırbaçla sakinleştirilir’. Dayı beye göre bu terbiyenin adı ‘tımar’mış. ‘Kırbaç altında sabaha kadar ölmezse defolup gitmesini’ söylüyor. ‘Leşini bile görmek istemiyormuş’.
[Romandaki Sir Arthur Blake, küçük Ben’in amcası. Çocuğun babası Godfrey ve annesi Bessie, Hindistan’da ölmüşler. Bir evlilik kâğıdı olmamasını fırsat bilen zalim amca, durumdan istifade, Benjamin’in mallarına ve tüm Breetholm arazisine konmuş. Yeğenini bir sığırtmaç gibi yetiştirmesine karşın kızı Isabel ile aralarında aşk oluşmasına engel olamamış.]
‘Lawrence of Arabia’daki (1962) ‘Overture’ (0.50’den itibaren) (Maurice Jarre). Perişan bir haldeyken Hülya’ya gideceğini söylüyor. Genç kız için yanıp tutuşan Semih de bir plan yapar.
‘Black is Black’ (1966) (Michelle Grainger / Tony Hayes / Steve Wadey). Herkes Los Bravos’un şarkısı ile dans ederken Hasan’ın odasından çaldığı bir tomar banknotu Selim’in bavuluna koyar. Amca Bey parasını çalanın gerçekte Semih olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecektir.
Jandarmaların yaptığı aramada durum ortaya çıkınca kahramanımız kaçıyor. Yaralı olarak ulaştığı nehir kenarında izini kaybettirir. Amcasının Hülya’ya söyledikleri çok incelikli(!); “Boşuna bekleme. Seninkinin nehir ağzında leşini bulmuşlar.”
‘500 Miles’: “If you miss the train I’m on, you will know that I am gone//You can hear the whisle blow, a hundred miles.” Genç kız çok üzgündü ama iki gün sonra (Amerikan folklorunun bu güzel melodisi eşliğinde) Semih’le evlendiğini görüyoruz. Dansları sırasında kadehler kalkıyor.
Selim yine de şanslı sayılır. Yörük kızı Ferayi ve Gussa Nine baygın vaziyetteki kahramanımızı (yaralı ayağını kızgın çubukla dağlayıp) iyileştiriyorlar. Artık O da bir Yörük olmuş.
[Maskeli Balo’da Isabel’in Kenneth ile dans ettiğini gören Benjamin kıskançlık içindeydi. Bir fırsatını bulup genç kızla öpüşür. Bunu gören Sir Arthur, delikanlıyı kırbaçlıyor. Amcasına saldırmakla suçlanan Ben için başka çare kalmaz. Western Star adlı gemi ile Polinezya yakınlarındaki Cennet Adaları’na kaçar. Burada yerli güzeli Eve ile karşılaşacaktır.]
Bir rastlantı ile obanın konakladığı çiftliğin sahibi Osman Bey’di. Cezası bitmiş, gazetede ‘büyüklük resmini gördüğü’ genci arıyordu. Delikanlıyı bulması jandarmalarla aynı günde. Selim tutuklanır. En zoru da Ferayi’den ayrılmak. Giderayak genç kızı ‘Allahın emriyle’ babası Osman Türkoğlu’ndan ister. Ama (kelepçelerini göstererek) ‘bu bileziklerden başka yüzgörümlüğü veremezmiş’.
Mahkemede dayısı Hasan Erdinç’in 3550 lirasını çalmakla suçlanıyor. Türk Ceza Kanunu’nun 493. maddesinin birinci bendine göre iki sene ceza alır.
Bu günlerde Ferayi en olmayacak şeyi yapıyor. Gidip dayı beyden hesap sormaya kalkar. ‘The Bible: In the Beginning…’deki (1966) ‘Cain and Abel’ (Toshiro Mayuzumi). Hasan genç kızı beğenmiş. ‘İyi olacak hastanın, doktor ayağına gelir’ misali bir yumrukta bayıltıp ‘yatağına götürür’.
‘The Bible: In the Beginning…’deki (1966) ‘40 Days and 40 Nights’ (Toshiro Mayuzumi). Kendine geldiğinde ‘her şeyin bittiğini’ anlayan Ferayi evi yakıp kaçıyor. Obayı da terk etmiş.
Selim ise 9-10 kişilik koğuşta çile dolduruyor. ‘Zehirli Hayat’ın (1967) simitçisi Ahmet Yıldırım da oradaydı. Ayların geçişi, penceredeki çiçek, yağmur ve kar görüntüleriyle verilmiş. Bu arada beklenmedik bir şey ortaya çıkar. Yörüklerin yanında yaşayan Âşık Garip kahramanımızın babasıymış. Olanları oğluna anlatıyor; “O Hasan namussuzunun kanı kötülüklerle doludur. Annenle beni nasıl ayırdı... Annenle bir dağ köyüne kaçmıştık. Sana hamileydi. Öyle mesuttuk ki. Fakat serde cahillik vardı. O’nun şerrinden kasabaya inip nikâh muamelesini yapamıyorduk. Sonra bir gün jandarmalarla çıkıp geldi. İğfalden beni hapse attırdı. Anneciğini de, saçını sürüye sürüye, aldı götürdü. Hapisten çıktıktan sonra sahiden bir Mecnun olmuştum. Elimde bağlama oba oba dolaşıp ayrılık türküleri söylüyordum.” Filmde bunların hiçbirini dinleyemeyeceğiz.
Delikanlının tahliyesi ‘Birini De Yavrum Birini’ ezgisi ile. Dışarda Osman bekliyordu. Artık delikanlıyı hiç bırakmayacakmış. ‘Bir sürü öğretmen tutarak hayat mektebini birincilikle bitirmesini sağlar’. Ama Ferayi hâlâ bulanamamış.
‘Peter Gunn’daki (1959) ‘The Little Man Theme’ (Henry Mancini). Dört dilberle âlem yapan damat beyi (Semih için böyle diyor) iyice benzetir. Hapisten sonra yaptığı ilk iş bu.
‘Bülbülün Çilesi Yanmakmış Güle’ (1967) (Yusuf Nalkesen). Bu sırada Ferayi, ‘rıhtımdaki bir sahil barında’ şarkıcılık yapıyordu. Söylediği Segâh şarkı çileli yaşamına çok uygun ama hemen ardından ‘Azize’ ile göbek atışının nedenini anlayamadık. [Selda Alkor, bu sahnedeki gösterişli küpelerini ‘Evlat Uğruna’da (1967) Vural-Ekrem Bora’ya “Çalışacak halde değilim. İzin verirseniz eve gitmek istiyorum” derken de kullanıyordu]. Gazino Müdürü’ne göre ‘ancak çok yüklü bir müşteri çıkarsa konsomasyon yaparmış’. Ama kim olursa olsun ‘akşam alıp götüremezmiş’. Hacıağalar binlerce lira dökerler, gene de O’na sahip olamazlarmış.
O günlerde Selim, amcasından hakkını almak için mahkemeye başvurur. Avukat, filmin bir sürprizi; Yönetmen Nejat Saydam.
Hülya da çok mutsuzdu. Kocasının kumardan başka düşündüğü bir şey yok.
‘The Shadow of Your Smile’ (1965) (Johnny Mandel / Paul Francis Webster). Selim’le karşılaştıklarında anlatır bunları. Af diliyor, O’na dönmek istediğini söyleyip “Beni tekrar kabul eder misin” diye soruyor. Ancak artık olamayacağı besbelli. Delikanlının aklından geçeni anlayınca son darbeyi vurur; “Ferayi’den sana ne kalmış olabilir. Ferayi bir sokak kadını… İnanmazsa git gör. Bu saatler günahkâr kadınların saatidir. Rıhtımda bir sahil barı var. Orada çalışıyor.”
Fausto Papetti’nin ‘1a Raccolta’ (1960) uzunçalarındaki ‘Sleep Walk’ (1959) (Santo Farina / Johnny Farina). Kahramanımız gazinoya geldiğinde sevdiği kız konsomasyondaydı. Tevfik Soyurgal ‘şerefine’ kadeh kaldırıyor. “Olamaz, hayır olamaz” diye bağırsıp tokatlasa da sonunda O’nu bağrına basar; “Ferayi ben senden böylesine çabuk vazgeçemem. Bir anda silip atamam seni.” [Selda Alkor, buradaki küpeleri yine ‘Evlat Uğruna’da (1967) “Sevmek ne güzel şeydir//Sonu hüsran olmasa” şarkısını söylerken takıyordu].
Velinimetine “Osman Amca, bu Yörük kızıyla evlenmek istiyorum. Çabuk babasını, kardeşlerini, sülalesini bulalım. Eski Mandıra’da, şanıyla şerefiyle bir Yörük düğünü yapmak istiyorum” diyor.
‘The Bible: In the Beginning…’ (1966) ‘Cain and Abel’ (Toshiro Mayuzumi). Ama Hasan ve Semih yine rahat durmazlar. Selim [‘Beyoğlu Piliçleri’ (1963), ‘Gençlik Rüzgârı’ (1964), ‘Tamirci Parçası’ (1965), ‘Kolejli Kızın Aşkı’ (1966), ‘Bar Kızı’ (1966) filmlerinden anımsadığımız ve Turgut Özatay’a ait] ‘34 AH 992’ plakalı Parisienne Pontiac ile yetiştiğinde Ferayi’nin kaçırıldığını öğrenir. Semih’i yaralar. Dayısı ile hesaplaşırken kırbaç artık kahramanımızın elindeydi. ‘Bu kırbaçta zehredilmiş yılların, kirletilmiş namusların kini, intikamı varmış’.
“Anneme çektirdiklerin (4), babama yaptıkların için (4). Bu da zavallı Farayi için (1). Bunlar da bir ömür boyu bana yaptıkların için (4)” diyerek vurur. Genç kıza ait darbe sayısındaki fark dikkat çekici.
Bununla yetinmeyip (ne için olduğunu söylemediği) 9 yumruk bir tekme atıyor. Sonuçta Selim’in yap(a)madığı ‘bitirici hamleyi’ oradaki bataklık yapacaktır.
Cüneyt Arkın, bu sahnedeki güzel kazağı ‘Zehirli Hayat’ta (1967) da giymişti.
“Ferayi’dir kızın adı Ferayi de (yar) yandım aman//Esmer yârim de aman da Ferayi//Demirciler demir döğer tunç olur aman aman//Sevip sevip ayrılması güç olur.” (Muzaffer Sarısözen’in derlemesi-1942).

Romanda (Benjamin Blake) olaylar III. George zamanında (18. yüzyıl) geçiyor. Amcasının zulmünden kaçan Ben, Güney Denizlerinde iki define bulur. Güzel Eve ve kendisini zengin yapacak olan inciler. Yıllar sonra Londra’ya döndüğünde Kenneth ve Isabel’i evlenmişti. Bir de çocukları olmuş. Cin gibi bir avukat olan Bartholomew Pratt’ın yardımı ile anne ve babasının evlilik kâğıtlarını bulur. Meğer zavallı çift Kalküta’ya giderken gemide nikâhlanmışlar. Amcasından mallarını geri alır. Kenneth de bir kazada ölünce, yıllardır beklediği şeye 256. sayfada kavuşur.
Ben; “May I kiss you Isabel?”
Isabel; “Yes, Ben, you may kiss me.”

Tyrone Power’lı Hollywood filmi ‘Son of Fury; The Story of Benjamin Blake’in (1942) bitişi kitaptan farklı. Breetholm arazisini büyükbabası Amos Kidder ve dostlarına bırakan Benjamin, Paradise Island-Moerna’ya geri dönüyor. Roman Isabel’i, film ise Eve’i öperken biter. Selim ise sevdiğine sadece sarılmıştı.
Acaba üç erkek kahramandan hangisi daha şanslı?

Fausto Papetti’nin ‘1a Raccolta’ albümündeki (1960) ‘Scandalo Al Sole (A Summer Place)’ (1959) (Max Steiner). Gazinodaki assolist odası.
Ferayi; “Ne var baykuş suratlı, çoktandır ortalarda yoktun.”
Hasan; “Hasretine dayanamıyorum Ferayi. Ne zaman bana döneceksin?”
Ferayi; “Avucunu yala. Bir yumruğa tav olacak Ferayi yok artık senin karşında.”
Hasan; “Ne yılansın sen.”
Ferayi; “Keşke yılan olsaydım. Hem de en zehirli cinsinden. O zaman ilk defa seni sokardım.”
(Yazan: Murat Çelenligil)



Hiç yorum yok: