HUNP: 8,0 Follow @filmnostalgi Tweet |
Urfa İstanbul
-Bir Anadolu Destanı-
Vizyon Tarihi
: 1968
Hunp : 8,0
Orijinal Dil : Türkçe
Oyuncular :
|
Ahmet Mekin | Ahmet | |
|
Hülya Aşan | Ayşe | |
|
Nubar Terziyan | Cebbar | |
|
Muhterem Nur | Karanfilli Neriman | |
|
Talat Gözbak | Tayfur | |
|
Ali Seyhan | İrfan | |
|
Kayhan Yıldızoğlu | Doktor Hayri | |
|
Hüseyin Peyda | Salih Ağa | |
|
Kazım Kartal | Nasri | |
|
Münir Özkul | Doktor | |
|
Cahit Irgat | 2. Hancı | |
|
Zeki Tüney | Hamit | |
|
Nermin Özses | Hemşire | |
|
Hüseyin Güler | Tayfur'un Adamı | |
|
Mehmet Büyükgüngör | Otel Görevlisi | |
|
Talia Saltı | Ebe | |
|
Mehmet Ali Akpınar | Tayfur'un Adamı | |
|
Hasan Nurdan | ||
|
Fikret Güryalçın | ||
|
Ali Demir | Polis | |
|
Sait Ergenç | ||
|
Toron Karacaoğlu | Ahmet Mekin Seslendirmesi | |
|
Jeyan Mahfi Tözüm | Hülya Aşan Seslendirmesi | |
|
Muhip Arcıman | Seslendirme | |
|
Sadettin Erbil | Kayhan Yıldızoğlu Seslendirmesi | |
|
Nedret Güvenç | Muhterem Nur Seslendirmesi | |
|
Rıza Tüzün | Nubar Terziyan Seslendirmesi | |
|
Handan Kadıoğlu | Hülya Aşan Seslendirmesi | |
|
Timuçin Caymaz | Mehmet Ali Akpınar Seslendirmesi | |
|
Nermin Özses | Hemşire | |
|
Esen Günay | Talat Gözbak Seslendirmesi | |
|
Osman Alyanak | Hakkı Haktan Seslendirmesi | |
|
Hakkı Haktan | İbrahim |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Eser
|
|
Süre
|
85 dk.
|
Tür
|
|
Özellikler
|
Siyah Beyaz,
35 mm
|
Ülke
|
Türkiye
|
Etiketler
|
Bir bebeği kurtarmaya
çalışan Ayşe’yle iftiraya uğramış Ahmet’in kaçış hikâyesini anlatır.
İstanbul’da yaşayan Salih Ağa kalp krizi geçirir. Yeğenleri Ağa’nın mirasına
konmak için ölümünü beklemektedir. Ağa’nın kahyası Cebbar, ölüm haberini
saklar. Çünkü bu haberle Ağa’nın varisi olan bebeğin canı tehlikeye girecektir.
Haberi alan Ayşe, bebeği yanına alıp Urfa yakınındaki çiftlikten kaçar.
Ayşe’nin yolu bir kaçakla kesişir. Azılı bir katil olarak aranan Ahmet, aslında
iftiraya uğramıştır. Ayşe ve Ahmet’in kaçış yolculukları, bazı gerçekleri gün
yüzüne çıkaracaktır. (Ayşe Pay)
Ayrıntılar:
Balıklı
Göl’deki balıklar gibi çırpınan Ahmet.
“Evet, kocanın yüzünden idama mahkûm edilen adam benim! İstanbul’a gidip O’nu konuşturmazsam yakalandığım an asılacağım. Allahım, ne ettim ben sana, ne ettim ki gazapların en korkuncuyla cezalandırdın beni. Dünyada olmayacak tek kızın sevdasını kor gibi düşürdün kalbime!”
Urfa Yolu yakınlarındaki çiftlik ile İstanbul arasında, soluk soluğa, sevgi dolu bir kaçışın anlatıldığı iki filmden ilki.
Harran Ovası’nın yarısına sahip Salih Ağa, kalp hastasıydı zaten. Bağdaş kurar gibi oturduğu kumar masasında yaşamını kaybeder. Yeğenleri de kurt gibi beklemekte. Gelini Ayşe ve bebeğini öldürüp mirasa konacaklar. Neyse ki, Dr. Hayri, durumu bir kaç saat gizler de ‘iyi yürekli kâhya’ Cebbar’ın telefonuyla ‘sabinin’ kaçması sağlanır.
[Ayşe, aslen İstanbullu. ‘Namuslu tonton bir emekli’ olan babası, aşiretin buradaki ufak tefek işleriyle ilgileniyordu. ‘Üniversiteye devam bahanesi ve içki-kumarla zaman geçiren’ Ağa oğlu Faruk, genç kızı görmüş. Önce sataşarak, olmayınca evlenerek elde etmeye çalışır. Babasının masraflı hastalığı nedeniyle, istemese de ‘evet’ demek zorunda kalır, Ayşe. Daha ilk gece ‘gözleri kan çanağına dönmüş sarhoş’ damat tarafından kamçılanıyor. ‘Hasta ruhlu’ kocanın başka marifetleri de var! ‘Birkaç’ kişiyi öldürmüş. Suç, başkasının üzerine atılmış ama idam gerçekleşmediği için saklanmak zorunda beyimiz].
Saatler sonra Ağa’nın ölümünü öğrenen yeğen takımı, Ayşe ve bebeğin peşine düşer.
[Ahmet’in öyküsünü bir sonraki film olan ‘Beşikteki Miras’tan öğreniyoruz. Lise sondayken babası ölünce ‘ailenin bütün yükü’ üstüne kalmış. Okuttuğu ufacık bir kardeşi, evlendireceği ablası, bir de hasta anacığı var. Dostların yardımı ile Anadolu’ya sefer yapan kamyonların birinde iş bulur kendine. Salih Ağa’nın mallarını çekiyor İstanbul’a. “Bitip tükenmek bilmeyen ambarlarını taşırdık hep. Hani, bütün Harran Ovası’nı taşırdık desek yeridir.” Bir gün bu ‘gözü tok, yiğit’ delikanlıyı görmek ister Ağa. Övücü sözler söyleyip para ile ödüllendirir. Av ve dinlenme için Urfa’ya çiftliğe dönecek olan oğlunun Onlarla gitmesini ister. Hep olay çıkaran Faruk, bir gece kumar oynarken birkaç kişiyi öldürür. Suç, hep olduğu gibi gariban Ahmet’in üstüne atılır. “Sonunda idama mahkûm ettiler beni. Anam kahrından öldü. Kardeşim okuldan oldu. Ablam evlenmişti. Eniştem, bir o yardım etti bana.”]
Diyarbakır Hapishanesi’nden kaçar. Tek çaresi Faruk’u konuşturmak. Eniştesinin ‘34 DV 687’ plakalı Dodge kamyoneti ile İstanbul’a giderken yolda bekleyen Ayşe ve çocuğunu yanına alır.
Sonrası, şehirler, insanlar ve duygular arası bir bambaşka yolculuk.
İyiliğini görecekleri Karanfilli Neriman, Adana’daki tamirci; Taşhan’daki Doktor; İhbarcı Hancı; İyi kötü nice insan.
Kamyonet ile Birecik, Urfa, Adana ve Konya.
‘Urfa İstanbul’, yürüyerek aşmak zorunda kalacakları Konya Ovası’nda bitiyor.
İstanbul’a kadar gidecekleri son bölüm ise, ‘Beşikteki Miras’ta.
‘Kaçak’ ama sevgiye yakalanmış iki genç.
Ayşe; “Yük oldum sana. Benim yüzümden, hep benim yüzümden!”
Ahmet; “Sen olmasaydın dünya olmazdı. Bugüne kadar dünyam bir zindandı. Kan, iftira, ihanet, kahpelik, namertlik. Yaşamaya değer ne varsa sende gördüm ben… Ve sen, dünyada bu kadar kısacık sürede sevdiğim tek varlık, can düşmanımın karısısın!”
(Yazan: Murat Çelenligil)
“Evet, kocanın yüzünden idama mahkûm edilen adam benim! İstanbul’a gidip O’nu konuşturmazsam yakalandığım an asılacağım. Allahım, ne ettim ben sana, ne ettim ki gazapların en korkuncuyla cezalandırdın beni. Dünyada olmayacak tek kızın sevdasını kor gibi düşürdün kalbime!”
Urfa Yolu yakınlarındaki çiftlik ile İstanbul arasında, soluk soluğa, sevgi dolu bir kaçışın anlatıldığı iki filmden ilki.
Harran Ovası’nın yarısına sahip Salih Ağa, kalp hastasıydı zaten. Bağdaş kurar gibi oturduğu kumar masasında yaşamını kaybeder. Yeğenleri de kurt gibi beklemekte. Gelini Ayşe ve bebeğini öldürüp mirasa konacaklar. Neyse ki, Dr. Hayri, durumu bir kaç saat gizler de ‘iyi yürekli kâhya’ Cebbar’ın telefonuyla ‘sabinin’ kaçması sağlanır.
[Ayşe, aslen İstanbullu. ‘Namuslu tonton bir emekli’ olan babası, aşiretin buradaki ufak tefek işleriyle ilgileniyordu. ‘Üniversiteye devam bahanesi ve içki-kumarla zaman geçiren’ Ağa oğlu Faruk, genç kızı görmüş. Önce sataşarak, olmayınca evlenerek elde etmeye çalışır. Babasının masraflı hastalığı nedeniyle, istemese de ‘evet’ demek zorunda kalır, Ayşe. Daha ilk gece ‘gözleri kan çanağına dönmüş sarhoş’ damat tarafından kamçılanıyor. ‘Hasta ruhlu’ kocanın başka marifetleri de var! ‘Birkaç’ kişiyi öldürmüş. Suç, başkasının üzerine atılmış ama idam gerçekleşmediği için saklanmak zorunda beyimiz].
Saatler sonra Ağa’nın ölümünü öğrenen yeğen takımı, Ayşe ve bebeğin peşine düşer.
[Ahmet’in öyküsünü bir sonraki film olan ‘Beşikteki Miras’tan öğreniyoruz. Lise sondayken babası ölünce ‘ailenin bütün yükü’ üstüne kalmış. Okuttuğu ufacık bir kardeşi, evlendireceği ablası, bir de hasta anacığı var. Dostların yardımı ile Anadolu’ya sefer yapan kamyonların birinde iş bulur kendine. Salih Ağa’nın mallarını çekiyor İstanbul’a. “Bitip tükenmek bilmeyen ambarlarını taşırdık hep. Hani, bütün Harran Ovası’nı taşırdık desek yeridir.” Bir gün bu ‘gözü tok, yiğit’ delikanlıyı görmek ister Ağa. Övücü sözler söyleyip para ile ödüllendirir. Av ve dinlenme için Urfa’ya çiftliğe dönecek olan oğlunun Onlarla gitmesini ister. Hep olay çıkaran Faruk, bir gece kumar oynarken birkaç kişiyi öldürür. Suç, hep olduğu gibi gariban Ahmet’in üstüne atılır. “Sonunda idama mahkûm ettiler beni. Anam kahrından öldü. Kardeşim okuldan oldu. Ablam evlenmişti. Eniştem, bir o yardım etti bana.”]
Diyarbakır Hapishanesi’nden kaçar. Tek çaresi Faruk’u konuşturmak. Eniştesinin ‘34 DV 687’ plakalı Dodge kamyoneti ile İstanbul’a giderken yolda bekleyen Ayşe ve çocuğunu yanına alır.
Sonrası, şehirler, insanlar ve duygular arası bir bambaşka yolculuk.
İyiliğini görecekleri Karanfilli Neriman, Adana’daki tamirci; Taşhan’daki Doktor; İhbarcı Hancı; İyi kötü nice insan.
Kamyonet ile Birecik, Urfa, Adana ve Konya.
‘Urfa İstanbul’, yürüyerek aşmak zorunda kalacakları Konya Ovası’nda bitiyor.
İstanbul’a kadar gidecekleri son bölüm ise, ‘Beşikteki Miras’ta.
‘Kaçak’ ama sevgiye yakalanmış iki genç.
Ayşe; “Yük oldum sana. Benim yüzümden, hep benim yüzümden!”
Ahmet; “Sen olmasaydın dünya olmazdı. Bugüne kadar dünyam bir zindandı. Kan, iftira, ihanet, kahpelik, namertlik. Yaşamaya değer ne varsa sende gördüm ben… Ve sen, dünyada bu kadar kısacık sürede sevdiğim tek varlık, can düşmanımın karısısın!”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Kurgu
|
Arif Özalp (Kurgu)
|
Sanat Yönetmeni
|
Hasan Nurdan
(Sanat Yönetmeni)
|
Saim Bilge (Sanat
Yönetmeni)
|
|
Yapım Ekibi
|
Adnan İrkut
(Yapım Sorumlusu)
|
Hasan Nurdan
(Yapım Amiri)
|
|
Fikret
Güryalçın (Set Amiri)
|
|
Yılmaz
özyurt (Set Ekibi)
|
|
Yönetmen Ekibi
|
Arif Erkuş (Yönetmen
Yardımcısı)
|
Kamera Ekibi
|
Taci Saraç
(Kamera Asistanı)
|
Yaşar
Memişoğlu (Kamera Asistanı)
|
|
Kazım
Çakırmanoğlu (Kamera Asistanı)
|
|
Post-Prodüksiyon
|
Osman Bilen
(Negatif Kurgu)
|
Recai
Karataş (Laboratuar)
|
|
Tanas
Petriyadis (Laboratuar)
|
|
Işık Ekibi
|
İlhan Aslım
(Işık Ekibi)
|
Mehmet Köz (Işık
Ekibi)
|
|
Muzaffer
Durusoy (Işık Ekibi)
|
|
Ses Ekibi
|
Bican Avşar
(Ses Kayıt)
|
İsmail
Karadaş (Ses Kayıt)
|
|
Ümit Efekan
(Ses Kayıt)
|
|
Tuncer
Aydınoğlu (Ses Kayıt)
|
|
Müzik ekibi
|
Muhterem Nur
(Şarkılar)
|
Diğer
|
Ömer
Bubuoğlu (Set Teknisyeni)
|
Firmalar
|
Kemal Film
(Yapım)
|
Kemal Film
(Film Hazırlık)
|
|
Acar Film (Seslendirme)
|
|
Mimeray Ofset Matbaacılık (Lobi Basım)
|
|
Mimeray Ofset Matbaacılık (Afiş Basım)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder