HUNP: 8,7 Follow @filmnostalgi Tweet |
Son Hıçkırık
Vizyon Tarihi
: 1971
Hunp : 8,7
Orijinal Dil :
Türkçe
Oyuncular :
|
Kartal Tibet | Ferit/İlhami | |
|
Hülya Koçyiğit | Handan/Nalan | |
|
Metin Serezli | Kenan | |
|
Ahmet Turgutlu | Kır Kahvecisi | |
|
Akif Coşkun | Kapıcı | |
|
Münir Özkul | Ferhat Dayı | |
|
Önder Somer | Doktor Bülent | |
|
Güzin Özipek | Falcı | |
|
Faik Coşkun | Lokantacı | |
|
Nezihe Güler | Müdüre | |
|
Ali Demir | Postacı | |
|
Kaya Volkan | Yüzbaşı | |
|
Hayri Esen | Kartal Tibet Seslendirmesi | |
|
Jeyan Mahfi Tözüm | Hülya Koçyiğit Seslendirmesi | |
|
Necdet Mahfi Ayral | Faik Coşkun Seslendirmesi | |
|
Erdoğan Esenboğa | Önder Somer Seslendirmesi |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Müzik
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Eser
|
|
Süre
|
92 dk.
|
Tür
|
|
Özellikler
|
Renkli,
35 mm
|
Ülke
|
Türkiye
|
Etiketler
|
Eşinin ölümünden
sonra yas tutan Kenan Bey’in yıllar sonra tanıdığı Handan ile olan ilişkisini
anlatır. Kenan ve Nalân birbirlerine âşıktır. Nalân'ın umutsuz âşığı İlhami,
nikâh anında Nalân'ı öldürür. Eşinin ölümünden sonra eve kapanan Kenan Bey,
yıllar sonra Nalân'ın yeğeni Handan’ı evlat edinir. Kenan Bey’in yanında
yaşamaya başlayan Handan, İlhami Bey’in oğlu Ferit’e âşık olur. Bu aşka karşı
çıkan Kenan ve Handan’ı zor bir süreç beklemektedir. (Selma Topkara)
Ayrıntılar:
‘Toccata ve Füg Re minör
BWV 565’ (1703/07) (Johann Sebastian Bach). Kitapların tozunu alıyorlar. Ancak
genç kızın aklı başka yerde.
Handan; “Ferhat Dayı, söyler misiniz bana, bu karşıki köşk nedir kuzum?”
Ferhat; “Öyle bir köşk işte.”
Handan; “Hayır, ‘öyle bir köşk’ değil. Bu evde önem verilen, daha doğrusu lafından bile kaçınılan bir yer orası.”
Ferhat; “İyi ya sen de lafını etme öyleyse.”
Handan; “E, ama meraktan öleceğim. Geleli 4 ay oldu. Babama sordum, sustu. Sana sordum, başını önüne eğdin. Kimindir orası? Niçin boş? Niçin panjurları hep kapalı ve en önemlisi neden bizim evde bu eski köşkün sözünü bile etmek yasak?”
Aynı isimli romanın (Birinci basım 1955) (Kerime Nadir) (7. baskı-1977) (İnkılâp ve AKA Kitabevleri) renkli Yeşilçam uyarlaması. Ama birkaç isim dışında hiçbir benzerlikleri yok.
“Seni çok seviyorum//Her zaman seveceğim//Bin kalbim olsa sana//Hepsini vereceğim.” (Şekip Ayhan Özışık). Jenerikte Kenan ve Nalân’ın şarkısı.
50’lerde Çamlıca’daki köşk. Kenan Bey ve yardımcısı Ferhat Dayı yalnız yaşıyorlar. Kapı yalnızca gazete ve dergileri getiren Postacı Ali Demir’e açılıyor. Yıllardır, ‘rahmetli Nalân’ın aziz hatırasından başka ziyaretçileri yok’.
Kenan yaşlanmış. ‘Saçlarına kır düşmüş, pudralı koca bir bebek gibi’ (sf 60 ve 129). 30 yıl önce mutluluk ve acıyı peş peşe yaşamış. Nalân ile evlenecekler. Ama ‘ebedi ayrılık’ bir kâbus gibi üzerlerine çökmek üzere. Meğer komşu köşkten İlhami de genç kıza tutkunmuş. Tam nikâh saatinde “Bir başkasını sevmeni, O’nun olmanı kabul edemiyorum” diye itirafta bulunuyor. Oysa Nalân’ın ilgisi ‘bir kardeş gibi’. İşi geçiştirmeye çalışır ancak delikanlının bakışları çok karanlık.
İmzalar atılmış. Gelin ve damat bulutlarda uçuyorlar.
Nalân; “Kenan, bir rüya görmediğimi kulağıma fısıldar mısın?”
Kenan; “Önce dudaklarına.”
Bir kişi dışında herkes mutlu; İlhami. Tabancasından çıkan üç kurşun genç kızı yere serer.
Kenan; “Nalân, ben de ölürüm seninle.”
Nalân; “Hayır sevgilim, sen yaşayacaksın. Bu aşk yuvamızda beni bekleyeceksin. Ve ben buraya, sana geleceğim. Her gece bu saatte. Bulutlardan eğilip senin temiz alnını öpeceğim. Yıllar geçecek, ağaran saçlarına ellerimi uzatacağım.”
Sonraki onlarca yılda Kenan için zaman durmuş gibi. Sular kararıncaya kadar yaptığı tek şey karısının resmini seyretmek. Saat sekizde bahçedeki yerini alıyor. Burası birbirlerine sevgilerini söyledikleri köşe. Birazdan gelinliği ile Nalân gökyüzünden geliyor.
Artık, bir süre de olsa, Ferhat paltosunu getirene kadar beraberler.
İki aşığı elleri ile büyütmüş olan yaşlı adam yaşamdaki yardımcısı.
Günler böyle geçerken bir mektup her şeyi değiştirir. Konya Kız Lisesi Müdiresi Nezihe Güler ‘bir talebe için yardım istiyor’; “Bu çocuk kısa aralarla ana ve babasını kaybetti. Yaptığım soruşturma neticesi Handan’ın hayatta kalan tek akrabasının siz olduğunuzu öğrendim.”
Genç kız Nalân’ın kız kardeşinin çocuğuymuş. Kahramanımız önceleri karşı çıksa bile kısa zamanda yumuşuyor.
Ferhat; “İçime öyle geliyor ki ‘Nalân’ın ağlattıklarını Handan güldürecek’. Gel, alalım şu zavallı kızı.”
Kenan; “Peki Ferhat, haklısın. Git getir yavrucağı.”
“L’aigle Noir (Dédiée Á Laurence)” (1961) (Barbara-Monique Andrée Serf). Konya’dan köşke gelişleri Paul Mauriat’nın “Comme J’ai Toujours Envie D’aimer” albümündeki (1971) melodi ile. ‘Erkek çocuk dayıya, kız çocuk teyzeye benzer’ misali Handan da Nalân’ın kopyası. Kenan genç kıza ‘enişte’ değil ‘baba’ olacakmış.
O gece ‘karısından teşekkür alır’. Paltosunu artık Ferhat değil Handan getiriyor.
‘Dead Ringer’ (1964) (André Previn) için yapılan ‘The Dog Attacks’ (ilk 2-3 saniye). Bahçeden eve dönerken kalbini tutup tökezlemesi kötü şeylerin belirtisi.
Doktor Bülent ‘bazı yasak ve ilaçlara dikkat etmesi’ için uyarıyor. Handan da ‘tıbbiyeye devam edecekmiş’.
Bu sırada evdeki kuralları öğreniyoruz. Yandaki köşkle ilgili soru sormak, hatta oraya bakan pencereleri açmak ve Kenan’ın Nalân için yaptığı bestenin çalınması yasak.
Yağmurlu bir günde, okuldan dönerken bu ‘yasak köşk’e sığınır. Tüm mobilyalar çarşaflarla örtülü. Duvarda Nalân’ın kocaman ve imzalı bir resmi asılı; “İlhami ağabeye sevgilerimle.” Orada bir piyade Asteğmeni ile tanışır. İlhami’nin oğlu Ferit. ‘Oğlan dayıya, kız teyzeye’ kuralının istisnası olarak babasına tıpatıp benziyor. Yurt dışından yeni gelmiş ve 5 gün sonra çok çok uzaklara, Kore’ye, savaşa gidecekmiş.
Bu arada İlhami’ye ne olduğunu öğreniyoruz. ‘Yabancı bir ülkede vatan hasreti içinde ölmüş’.
O beş günde (Handan’ın deyimiyle ‘az bir zaman sayılmayan 120 saatte’) birbirlerine sevdalanırlar. (Bülent’in karşılık bulmayan evlenme teklifi de bugünlerde.)
“Budding trees//Autumn leaves//A snowflake or two//All kinds of everything reminds me of you.” ‘Paul Mauriat Orkestrası’nın ‘Le Passager De La Pluie’ (1971) uzunçalarındaki ‘A Chaque Printemps’ (1970) (Derry Lindsay / Jackie Smith). Ferit, cama taş atarak genç kızı bahçeye çağırıyor. Birkaç saatlik kısa sürede özlemiş ve bir gül verecekmiş.
Her gün beraberler. Aşklarını ‘fal bakan, bakla döken’ Güzin Özipek, ‘fala falan hacet kalmadan’ anlamış. Handan’a “Bak bu delikanlıcağız sana vurgundur ha, bilesin” diyor.
Dördüncü gün. ‘Ayrılık’ (Necip Celal Andel) tangosu ile dans ettikleri Faik Coşkun’un kır kahvesinde evlenmeye karar verirler.
Ferit; “İzin ver bu akşam babanla konuşup O’nun rızasını alayım. Parmağımda bir nişan halkanı olsun taşıyayım giderken.”
Handan; “Bilmem ki! Babam sizin evin lafını bile yasaklamıştır bize. Sanırım ailelerimiz arasında büyük bir kırgınlık var.”
Ferit; “Bizim aramızda da büyük bir aşk.”
Henüz iki aile arasındaki sorunu bilmiyorlar.
‘Paul Mauriat Orkestrası’ndan (1971) “C’est La Vie, Lily” (1969) (Joe Dassin). Handan sevinç içinde pencereye çıkmış. Ferit’e beklendiğini müjdeliyor. Ancak Kenan, damat adayını görünce kıyamet kopar; “Katil, katilin oğlu.” Bu karmaşada kızının payına bir tokat düşer.
Sonrasında Ferhat Dayı, Handan’a, genç kız da Ferit’e geçmişteki sırrı anlatıyor. İki sevgili, her şeye karşın birlikte kalmaya karar veriyorlar.
Kore Savaşı sırasında aşkları büyüyor. Ferit’i silah başında değil hep mektup yazarken görüyoruz. Handan’ı ise dolaştıkları yerlerde.
‘Arabesque’teki (1964) ‘Aquarium Scene/Dream Street’ (Henry Mancini). Umutla sevdiğinin durumunu soruyor. Ama Falcı’nın kötü bir şeyler gördüğü her halinden belli. “Hiç üzülmeyesin, silesin gözünün yaşını” diye önemsizleştiriyor. ‘7 gün mü, 7 hafta mı’ sonra kavuşacaklarmış.
Hergün Gazetesi’nin haberine göre ‘Kore’den ilk kafile dönüyor’. Haydarpaşa’daki Asteğmen Kaya Volkan, Ferit’i tanıyormuş. “Başınız sağ olsun” diyerek genç kızı perişan eder. Ancak delikanlı ölmemiş. Komşu köşkteki ışığı gören Handan oraya koşuyor. Ferit çok soğuk davranır. Kovmaktan beter ediyor. Oturduğu koltuktan kalkmaz bile. Neden böyle yaptığını sonra anlıyoruz. Meğer savaşta ayakları yaralanmış. Yürüyemiyor.
‘Dead Ringer’ filmindeki (1964) ‘Main Title’ (André Previn). Bu kez de elinde tabanca, Kenan gelmiş. Kızına yaptıkları için Ferit’i öldürecekti ama koltuk değneklerini görünce durumu anlıyor. Nedense evde bunu anlatmıyor.
Handan o kızgınlıkla Bülent’in teklifini kabul eder. Burada Nalân işe karışıyor. “Aşkımızı Onlar devam ettirsinler. Bu benim büyük ve son arzum” diyerek Kenan’ı uyarır.
‘The Police Is Waiting’ (1964) (Previn). Yaşlı adamın aralarını bulma gayreti yetersiz. Ferit “Gönül sadakasına ihtiyacım yok” diyerek kaçıyor.
“Calvera’s Visit/Council Of War/Calvera’s Return” (Elmer Bernstein). Kenan’ın, göğsünü tutarak evden çıkışı ‘The Magnificent Seven’daki (1960) gergin melodi ile.
‘La Cumparsita’lı nikâhtan hemen önce gerçeği öğrenen Handan, Haydarpaşa’da sevdiğine yetişir.
İki sevgili köşke gelirken Nalân ve Kenan göğe yükseliyorlardı.
Kenan; “Nalân çok ıstırap çekiyorum. Bu azap ne zaman dinecek? Allah bizi ebedi huzur dünyasında buluşturmayacak mı?”
Nalân; “Istırapların dinecek sevgilim. Onların acıları dindiği zaman Tanrı bizi de göklerde buluşturacak.”
“Bir gün kaparsak//Gözlerimizi//Son hıçkırık göklerde//Buluşturacak bizi.”
Roman çok farklı. Agatha Christie’ninkilere benzemiş. Ferhat Dayı; İlhami; Ferit; Doktor Bülent; Kore Savaşı; Falcı hiçbiri yok. Kenan, Handan ile evli. Peyami adında 3 yaşında bir çocukları var. Leylak kokulu Nalân, meğer ölmemiş hayattaymış. 15 yıl önce Karacaahmet’e gömülen kişi Bahçıvan Şaban’ın Nalân’a çok benzeyen ortanca yeğeniymiş.
Kitapta İlhami’nin Ablası Şaziment intikam peşinde. Büyük oğlu Burhan’ın ölümünden İlhami’yi sorumlu tutuyor. Kardeşi rahmetli olduğu için ailesine zarar verecek. Aslında, tüm kötülüklerin nedeni miras peşinde olan küçük oğul Sufyan’dı. Üstelik bakır kaçakçısı.
Nalân’ın yardımı ile gerçek ortaya çıkar.
Ama her şey ‘Kenan’ın muhayyilesindeymiş’. Ve kahramanımız sevdiği kişinin Handan olduğunu anlamış. Zaten ‘Son Hıçkırık’ da Kerime Nadir’in Kenan ile ‘muhayyel konuşmasından ibaret’.
‘Zorba’daki (1964) ‘Life Goes On’ (Mikis Theodorakis). Sevgililerin evlilik ve ayrılık yıldönümü. Handan, teyzesi için yapılan besteyi piyanoda çalıp Belkıs Özener’in sesi ile söylüyor.
Kenan; “Yeter kes! Bu şarkıyı çalmana kim izin verdi? Bu evde bu şarkı çalınamaz. Hele böyle bir günde asla. Bu şarkı benim bağrımda gömülüdür.”
Yine de ‘Son Hıçkırık’, filmde 5 kez söylenmiş.
(Yazan: Murat Çelenligil)
Handan; “Ferhat Dayı, söyler misiniz bana, bu karşıki köşk nedir kuzum?”
Ferhat; “Öyle bir köşk işte.”
Handan; “Hayır, ‘öyle bir köşk’ değil. Bu evde önem verilen, daha doğrusu lafından bile kaçınılan bir yer orası.”
Ferhat; “İyi ya sen de lafını etme öyleyse.”
Handan; “E, ama meraktan öleceğim. Geleli 4 ay oldu. Babama sordum, sustu. Sana sordum, başını önüne eğdin. Kimindir orası? Niçin boş? Niçin panjurları hep kapalı ve en önemlisi neden bizim evde bu eski köşkün sözünü bile etmek yasak?”
Aynı isimli romanın (Birinci basım 1955) (Kerime Nadir) (7. baskı-1977) (İnkılâp ve AKA Kitabevleri) renkli Yeşilçam uyarlaması. Ama birkaç isim dışında hiçbir benzerlikleri yok.
“Seni çok seviyorum//Her zaman seveceğim//Bin kalbim olsa sana//Hepsini vereceğim.” (Şekip Ayhan Özışık). Jenerikte Kenan ve Nalân’ın şarkısı.
50’lerde Çamlıca’daki köşk. Kenan Bey ve yardımcısı Ferhat Dayı yalnız yaşıyorlar. Kapı yalnızca gazete ve dergileri getiren Postacı Ali Demir’e açılıyor. Yıllardır, ‘rahmetli Nalân’ın aziz hatırasından başka ziyaretçileri yok’.
Kenan yaşlanmış. ‘Saçlarına kır düşmüş, pudralı koca bir bebek gibi’ (sf 60 ve 129). 30 yıl önce mutluluk ve acıyı peş peşe yaşamış. Nalân ile evlenecekler. Ama ‘ebedi ayrılık’ bir kâbus gibi üzerlerine çökmek üzere. Meğer komşu köşkten İlhami de genç kıza tutkunmuş. Tam nikâh saatinde “Bir başkasını sevmeni, O’nun olmanı kabul edemiyorum” diye itirafta bulunuyor. Oysa Nalân’ın ilgisi ‘bir kardeş gibi’. İşi geçiştirmeye çalışır ancak delikanlının bakışları çok karanlık.
İmzalar atılmış. Gelin ve damat bulutlarda uçuyorlar.
Nalân; “Kenan, bir rüya görmediğimi kulağıma fısıldar mısın?”
Kenan; “Önce dudaklarına.”
Bir kişi dışında herkes mutlu; İlhami. Tabancasından çıkan üç kurşun genç kızı yere serer.
Kenan; “Nalân, ben de ölürüm seninle.”
Nalân; “Hayır sevgilim, sen yaşayacaksın. Bu aşk yuvamızda beni bekleyeceksin. Ve ben buraya, sana geleceğim. Her gece bu saatte. Bulutlardan eğilip senin temiz alnını öpeceğim. Yıllar geçecek, ağaran saçlarına ellerimi uzatacağım.”
Sonraki onlarca yılda Kenan için zaman durmuş gibi. Sular kararıncaya kadar yaptığı tek şey karısının resmini seyretmek. Saat sekizde bahçedeki yerini alıyor. Burası birbirlerine sevgilerini söyledikleri köşe. Birazdan gelinliği ile Nalân gökyüzünden geliyor.
Artık, bir süre de olsa, Ferhat paltosunu getirene kadar beraberler.
İki aşığı elleri ile büyütmüş olan yaşlı adam yaşamdaki yardımcısı.
Günler böyle geçerken bir mektup her şeyi değiştirir. Konya Kız Lisesi Müdiresi Nezihe Güler ‘bir talebe için yardım istiyor’; “Bu çocuk kısa aralarla ana ve babasını kaybetti. Yaptığım soruşturma neticesi Handan’ın hayatta kalan tek akrabasının siz olduğunuzu öğrendim.”
Genç kız Nalân’ın kız kardeşinin çocuğuymuş. Kahramanımız önceleri karşı çıksa bile kısa zamanda yumuşuyor.
Ferhat; “İçime öyle geliyor ki ‘Nalân’ın ağlattıklarını Handan güldürecek’. Gel, alalım şu zavallı kızı.”
Kenan; “Peki Ferhat, haklısın. Git getir yavrucağı.”
“L’aigle Noir (Dédiée Á Laurence)” (1961) (Barbara-Monique Andrée Serf). Konya’dan köşke gelişleri Paul Mauriat’nın “Comme J’ai Toujours Envie D’aimer” albümündeki (1971) melodi ile. ‘Erkek çocuk dayıya, kız çocuk teyzeye benzer’ misali Handan da Nalân’ın kopyası. Kenan genç kıza ‘enişte’ değil ‘baba’ olacakmış.
O gece ‘karısından teşekkür alır’. Paltosunu artık Ferhat değil Handan getiriyor.
‘Dead Ringer’ (1964) (André Previn) için yapılan ‘The Dog Attacks’ (ilk 2-3 saniye). Bahçeden eve dönerken kalbini tutup tökezlemesi kötü şeylerin belirtisi.
Doktor Bülent ‘bazı yasak ve ilaçlara dikkat etmesi’ için uyarıyor. Handan da ‘tıbbiyeye devam edecekmiş’.
Bu sırada evdeki kuralları öğreniyoruz. Yandaki köşkle ilgili soru sormak, hatta oraya bakan pencereleri açmak ve Kenan’ın Nalân için yaptığı bestenin çalınması yasak.
Yağmurlu bir günde, okuldan dönerken bu ‘yasak köşk’e sığınır. Tüm mobilyalar çarşaflarla örtülü. Duvarda Nalân’ın kocaman ve imzalı bir resmi asılı; “İlhami ağabeye sevgilerimle.” Orada bir piyade Asteğmeni ile tanışır. İlhami’nin oğlu Ferit. ‘Oğlan dayıya, kız teyzeye’ kuralının istisnası olarak babasına tıpatıp benziyor. Yurt dışından yeni gelmiş ve 5 gün sonra çok çok uzaklara, Kore’ye, savaşa gidecekmiş.
Bu arada İlhami’ye ne olduğunu öğreniyoruz. ‘Yabancı bir ülkede vatan hasreti içinde ölmüş’.
O beş günde (Handan’ın deyimiyle ‘az bir zaman sayılmayan 120 saatte’) birbirlerine sevdalanırlar. (Bülent’in karşılık bulmayan evlenme teklifi de bugünlerde.)
“Budding trees//Autumn leaves//A snowflake or two//All kinds of everything reminds me of you.” ‘Paul Mauriat Orkestrası’nın ‘Le Passager De La Pluie’ (1971) uzunçalarındaki ‘A Chaque Printemps’ (1970) (Derry Lindsay / Jackie Smith). Ferit, cama taş atarak genç kızı bahçeye çağırıyor. Birkaç saatlik kısa sürede özlemiş ve bir gül verecekmiş.
Her gün beraberler. Aşklarını ‘fal bakan, bakla döken’ Güzin Özipek, ‘fala falan hacet kalmadan’ anlamış. Handan’a “Bak bu delikanlıcağız sana vurgundur ha, bilesin” diyor.
Dördüncü gün. ‘Ayrılık’ (Necip Celal Andel) tangosu ile dans ettikleri Faik Coşkun’un kır kahvesinde evlenmeye karar verirler.
Ferit; “İzin ver bu akşam babanla konuşup O’nun rızasını alayım. Parmağımda bir nişan halkanı olsun taşıyayım giderken.”
Handan; “Bilmem ki! Babam sizin evin lafını bile yasaklamıştır bize. Sanırım ailelerimiz arasında büyük bir kırgınlık var.”
Ferit; “Bizim aramızda da büyük bir aşk.”
Henüz iki aile arasındaki sorunu bilmiyorlar.
‘Paul Mauriat Orkestrası’ndan (1971) “C’est La Vie, Lily” (1969) (Joe Dassin). Handan sevinç içinde pencereye çıkmış. Ferit’e beklendiğini müjdeliyor. Ancak Kenan, damat adayını görünce kıyamet kopar; “Katil, katilin oğlu.” Bu karmaşada kızının payına bir tokat düşer.
Sonrasında Ferhat Dayı, Handan’a, genç kız da Ferit’e geçmişteki sırrı anlatıyor. İki sevgili, her şeye karşın birlikte kalmaya karar veriyorlar.
Kore Savaşı sırasında aşkları büyüyor. Ferit’i silah başında değil hep mektup yazarken görüyoruz. Handan’ı ise dolaştıkları yerlerde.
‘Arabesque’teki (1964) ‘Aquarium Scene/Dream Street’ (Henry Mancini). Umutla sevdiğinin durumunu soruyor. Ama Falcı’nın kötü bir şeyler gördüğü her halinden belli. “Hiç üzülmeyesin, silesin gözünün yaşını” diye önemsizleştiriyor. ‘7 gün mü, 7 hafta mı’ sonra kavuşacaklarmış.
Hergün Gazetesi’nin haberine göre ‘Kore’den ilk kafile dönüyor’. Haydarpaşa’daki Asteğmen Kaya Volkan, Ferit’i tanıyormuş. “Başınız sağ olsun” diyerek genç kızı perişan eder. Ancak delikanlı ölmemiş. Komşu köşkteki ışığı gören Handan oraya koşuyor. Ferit çok soğuk davranır. Kovmaktan beter ediyor. Oturduğu koltuktan kalkmaz bile. Neden böyle yaptığını sonra anlıyoruz. Meğer savaşta ayakları yaralanmış. Yürüyemiyor.
‘Dead Ringer’ filmindeki (1964) ‘Main Title’ (André Previn). Bu kez de elinde tabanca, Kenan gelmiş. Kızına yaptıkları için Ferit’i öldürecekti ama koltuk değneklerini görünce durumu anlıyor. Nedense evde bunu anlatmıyor.
Handan o kızgınlıkla Bülent’in teklifini kabul eder. Burada Nalân işe karışıyor. “Aşkımızı Onlar devam ettirsinler. Bu benim büyük ve son arzum” diyerek Kenan’ı uyarır.
‘The Police Is Waiting’ (1964) (Previn). Yaşlı adamın aralarını bulma gayreti yetersiz. Ferit “Gönül sadakasına ihtiyacım yok” diyerek kaçıyor.
“Calvera’s Visit/Council Of War/Calvera’s Return” (Elmer Bernstein). Kenan’ın, göğsünü tutarak evden çıkışı ‘The Magnificent Seven’daki (1960) gergin melodi ile.
‘La Cumparsita’lı nikâhtan hemen önce gerçeği öğrenen Handan, Haydarpaşa’da sevdiğine yetişir.
İki sevgili köşke gelirken Nalân ve Kenan göğe yükseliyorlardı.
Kenan; “Nalân çok ıstırap çekiyorum. Bu azap ne zaman dinecek? Allah bizi ebedi huzur dünyasında buluşturmayacak mı?”
Nalân; “Istırapların dinecek sevgilim. Onların acıları dindiği zaman Tanrı bizi de göklerde buluşturacak.”
“Bir gün kaparsak//Gözlerimizi//Son hıçkırık göklerde//Buluşturacak bizi.”
Roman çok farklı. Agatha Christie’ninkilere benzemiş. Ferhat Dayı; İlhami; Ferit; Doktor Bülent; Kore Savaşı; Falcı hiçbiri yok. Kenan, Handan ile evli. Peyami adında 3 yaşında bir çocukları var. Leylak kokulu Nalân, meğer ölmemiş hayattaymış. 15 yıl önce Karacaahmet’e gömülen kişi Bahçıvan Şaban’ın Nalân’a çok benzeyen ortanca yeğeniymiş.
Kitapta İlhami’nin Ablası Şaziment intikam peşinde. Büyük oğlu Burhan’ın ölümünden İlhami’yi sorumlu tutuyor. Kardeşi rahmetli olduğu için ailesine zarar verecek. Aslında, tüm kötülüklerin nedeni miras peşinde olan küçük oğul Sufyan’dı. Üstelik bakır kaçakçısı.
Nalân’ın yardımı ile gerçek ortaya çıkar.
Ama her şey ‘Kenan’ın muhayyilesindeymiş’. Ve kahramanımız sevdiği kişinin Handan olduğunu anlamış. Zaten ‘Son Hıçkırık’ da Kerime Nadir’in Kenan ile ‘muhayyel konuşmasından ibaret’.
‘Zorba’daki (1964) ‘Life Goes On’ (Mikis Theodorakis). Sevgililerin evlilik ve ayrılık yıldönümü. Handan, teyzesi için yapılan besteyi piyanoda çalıp Belkıs Özener’in sesi ile söylüyor.
Kenan; “Yeter kes! Bu şarkıyı çalmana kim izin verdi? Bu evde bu şarkı çalınamaz. Hele böyle bir günde asla. Bu şarkı benim bağrımda gömülüdür.”
Yine de ‘Son Hıçkırık’, filmde 5 kez söylenmiş.
(Yazan: Murat Çelenligil)
Müzik
|
Metin Bükey (Müzik)
|
Yapım Ekibi
|
Yılmaz Kanat
(Yapım Amiri)
|
Ekrem Ülgey
(Set Amiri)
|
|
Yönetmen Ekibi
|
Tolgay Ziyal
(1. Yönetmen Yardımcısı)
|
Kamera Ekibi
|
Ali Güvenci
(Kamera Asistanı)
|
Orhan Oğuz (1.
Kamera Asistanı)
|
|
Güngör Özsoy
(Set Fotoğrafları)
|
|
Post-Prodüksiyon
|
Recai
Karataş (Laboratuar Şefi)
|
Arif Özalp
(Laboratuar)
|
|
Osman Bilen
(Laboratuar)
|
|
Utku Çelik
(Dijital Restorasyon)
|
|
Işık Ekibi
|
Hüseyin
Özşahin (Işık Şefi)
|
Ses Ekibi
|
Tuncer
Aydınoğlu (Ses Kayıt)
|
Müzik ekibi
|
Nesrin
Sipahi (Şarkılar)
|
Firmalar
|
Arzu Film (Yapım)
|
Vipsaş
Post Production (Restore)
|
|
Acar Film (Film
Hazırlık)
|
|
Mimeray Ofset Matbaacılık (Afiş Basım)
|
|
Mimeray Ofset Matbaacılık (Lobi Basım)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder