HUNP: 7,6 Follow @filmnostalgi Tweet |
Kırk Küçük Anne
Vizyon Tarihi
: 1964
Hunp : 7,6
Orijinal Dil :
Türkçe
Oyuncular :
|
Göksel Arsoy | Çetin | |
|
Fatma Girik | Fatma/Fatoş | |
|
Birsen Menekşeli | Birsen | |
|
Mürüvvet Sim | Flotild Şirinyan | |
|
Abdullah Ferah | Bekçi | |
|
Mualla Sürer | Müdire Hanım | |
|
Kemal Ergüvenç | Ahmet Tarık Tekçe Seslendirmesi | |
|
Jeyan Mahfi Tözüm | Fatma Girik Seslendirmesi | |
|
Abdurrahman Palay | Göksel Arsoy Seslendirmesi | |
|
Ahmet Turgutlu | Sütçü | |
|
Emel Işık | ||
|
Gülten Ceylan | ||
|
Gülgün Erdem | ||
|
Deniz Selen | ||
|
Memduh Alpar | Müfettiş Rüknettin Bey | |
|
Timuçin Caymaz | Memduh Alpar Seslendirmesi | |
|
Zeki Alpan | Lokantacı | |
|
Murat Tok | Doktor | |
|
Ahmet Tarık Tekçe | ||
|
Candan Sabuncu | ||
|
Devlet Devrim | ||
|
Yıldız Kafkas | ||
|
Aziz Basmacı | Maraton Bey | |
|
Kenan Büke | ||
|
Nurlan San | ||
|
Necdet Tosun | ||
|
Vahi Öz | Komiser | |
|
Zuhal Tan |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Tür
|
|
Özellikler
|
|
Ülke
|
Türkiye
|
Etiketler
|
Çocuk,
Fatma
Girik , Kırık,
Okul, Talebe
|
Terk edilmiş bir bebeğe
sahip çıkan Çetin’in yaşadıkları konu edilir. Çalışmak için İstanbul’a gelen
Çetin, akrabası Hasan’ı aradığı adreste bulamayınca başının çaresine bakmaya
çalışır. Bir gün parkta otururken terk edilmiş bir bebek bulur. Çetin, bir süre
bebeğin annesini arasa da bulamaz ve çocuğa bakmaya başlar. Bu sırada tesadüf
eseri akrabası Hasan’ı bulur. Hasan’ın yardımıyla bir kız kampında öğretmenlik
işine başlar. Bebeği bir bakıcıya teslim ederek kamp alanına gider. Fakat işler
umduğu gibi yolunda gitmez. Bakıcı kadının köyüne dönmesiyle bebeği yanına
almak zorunda kalan Çetin, kimseye belli etmeden çocuğa bakmaya çalışacaktır.
(Meltem İşler Sevindi)
Diğer:
'Forty Little Mothers' (1940)
(Yönetmen; Busby Berkeley) filminden uyarlama.
Ayrıntılar:
‘Il Faut Savoir’
(1961-1962) (Aznavour) müziğinin fon müziği olarak kullanıldığı filmde Fatma, (daha
birkaç gün önce kovulması, şimdi ise kalması için neler yaptığı) Çetin ve Bay
Bebek..
Çetin ; “..Benim yüzümden tatsızlık çıkmasına gönlüm razı değil..Bu hareketini de seni de unutmayacağız. Ama, bırak gidelim.”
Fatma ; “Hayır.”
Çetin ; “Allah, nerede olsa Bay Bebek’in rızkını verir.”
Fatma ; “Budala! Benim ayrılamadığım bebek değil sensin. Hâlâ anlamadın mı?”
64’ün yaz sonu. Başkan Lyndon B. Johnson, başbakan İnönü’ye o ünlü mektubu göndermiş ; Kıbrıs mitingleri ; ‘Susuz Yaz’ın Berlin Film Festivaline gönderilmesi önce sakıncalı bulunmuş, ödül kazanınca bu kez de kutlamalar düzenlenmiş.
Ama, filmde, Haydarpaşa Garına Anadolu’dan gelen (az çok okuyup yazmış) Çetin’le bambaşka şeylere tanık oluyoruz. Delikanlının karşıya geçtiği motorda Pina Motel’de eğitim gören genç kızlar da var. Öğretmenleri Flotild Şirinyan ile İstanbul’u gezmeye gelmişler. Şehrin yabancısı Çetin’in Hasanköylü Hasan Efendiyi araması alay konusu olur.
Fatma ; “Adrese bak ; ‘Hasanköylü Hasan Efendi’. Ne adamlar var şu dünyada.”
Çetin ; “Çok mu komik buldunuz, küçük hanım?”
Fatma ; “Hem de nasıl.”
Çetin ; “O halde istediğiniz kadar gülebilirsiniz. Bana bir Çin atasözünü hatırlattınız ; Çocuklar ve ahmaklar çabuk gülermiş.”
Kızlar ; “Biz çocuk değiliz.”
Çetin ; “Ben çocuksunuz demedim.”
Kızlar ; “…”
Şehir Palas Oteline yerleşir. Dönercinin önünde yutkunmasından ve son lirasını mazgala düşürdüğü için III. Ahmet çeşmesinin yakınındaki simitçiye simidi geri vermesinden, ne kadar zor durumda olduğunu anlıyoruz.
Bu arada bir genç kadın, bebeğini (ilerde Çetin ona Bay Bebek diyecektir) aynı otelde kalan kocasına bırakıp kaçar. “Artık tahammülüm kalmadı..Son ümidi de kırılan her insanın yapacağı şeyi yapmaya karar verdim. Zerre kadar vicdanın varsa çocuğumuza iyi bak. Aysel.” Kendisini denize atarken son anda, Çetin engel olur ve ‘olmayan parası ile’ onu ‘mis gibi bir döner’ yemeğe götürür (Akşam Gazetesinin küçük ilan sayfasında ona iş bile buluyor).
Karakolda Komiserin sözleri ; “..Yaptığın dolandırıcılıktır. Türk Ceza Kanunu madde 503 ila 508, en aşağı altı ay yersin..Bir de emniyeti suistimal ; Türk Ceza Kanunu madde 508 ila 512..altı ay da oradan etti 12 ay. Bitmedi, nas-ı izhar..madde 516-521. Oradan da yedin mi bir 8 ay. Bitmedi..” Neyse ki insafa gelen lokanta sahibi yakınıcı olmayınca paçayı kurtarır. Bir başka gün, Aysel’in kocası çocuğu bir sepetle, parkta gazete okumakta olan Çetin’in yanına bırakıyor. Acıkan Bay Bebek’e sütçüden ‘izinsiz’ süt almaya kalkınca tekrar karakol.
Komiser’in “Yandın bu sefer, şap gibi yandın. Türk Ceza Kanunu madde 491..” diye devam eden konuşmasının sonunda ifadesi alınır ; “Ana adı Ayşe, baba adı Köse Hacı Sabri, doğum yeri Yozgat’ın Hasanköy’ü..” Bunları duyan Komiser’de inanılmaz bir ‘değişim’ olur.
Komiser ; “Evladım, aslanım benim..Sen benim elime doğdun kerata. Tanımadın mı beni..Hasanköylü Hasan derler bana.”
Çetin ; “Ben de sizleri aramaya gelmiştim buraya. İşsizim.”
Komiser ; “Hepsi olur. Bizim Başkomiser Ahmet Tarık Beyin hemşiresi özel bir eğitim kampında müdiredir. Yarın ondan bir mektup alırız, bu iş olur biter..Ama dur, Müdire Hanım evde kalmıştır, çocuklardan nefret eder..Bizim tarafta bir sütnine var, 5-10 lira verdin mi (Bay Bebek’e) kendi çocuğu gibi bakar.”
The Shadows topluluğundan ‘The Boys’ (1962) (Welch / Marvin / Bennet) melodisi ve elinde Ahmet Tarık’ın yazdığı ‘tavsiye mektubu’ ile Pina Motel Kız Kampına gelir. Müdire Hanım onu diğer hocalarla tanıştırır ; Şan hocası Şeyda Bülbüler ; Lisan ve kültür hocası Flotild Şirinyan (oysa filmin başında, kızlar onun tarih hocası olduğunu söylemişlerdi) ; Hem jimnastik hocası hem de disiplin amiri, eski bir sporcu Maraton Ömer. Çetin, ‘hasta olan’ edebiyat öğretmeninin yerine ders verecektir. Öğrenciler ise, belki bir yanlış anlama ile, önceki ve çok sevdikleri öğretmenlerinin onun yüzünden kovulduğunu düşünürler. Artık onları tutabilene aşkolsun. Fatoş’un önderliğinde ‘yeni gelen zibidiyi doğduğuna pişman etmek için’ ne lazımsa yaparlar. Banyodayken suyunu kesmek ; Yoğurt savaşında her tarafını bulaştırmak.
Çok güzel bir sahnede, Fatma, yeni disiplin sorumlusu Çetin’e haber vermeden Altın Sahil Gazinosuna gider. Burada iki unutulmaz melodi dinliyoruz ; Frankie Avalon’u meşhur eden ‘Venus’ (1959) (Ed Marshall) [bir başka ‘Venus’ı (1970) (Leeuwen) (The Shocking Blue) anımsamamak elde değil] ve ‘Roberta’ (1963) (Peppino di Capri). Çetin, ceza olarak onu gazinodan kampa kadar (20 km.) yürütür. Yolculuğun sonunda yorgunluktan baygın bir halde olan Fatoş’u filmin fon müziği ile kucağında taşıması ne güzeldi. Aralarındaki sevgi belki de birbirlerine en kızgın oldukları zamanda başlamıştır.
Sonra işler daha da karışır ; Sütanne Ayşe Teyze (“Memleketime gidiyorum. Kocam hastalanmış. Telgraf çekti”), Bay Bebek’i Çetin’e getirir. Kızlar durumu anlarlar ama köprünün altından çok sular akmış ve artık öğretmenlerini sevmektedirler. Hem bebeği hem de öğretmenlerini koruyorlar. Çocuğunu bıraktığına pişman olan Aysel, karakoldan durumu öğrenip kampa gelir. Durum daha zorlaşır ama sonunda her şey tatlıya bağlanıyor.
Matmazel Şirinyan kızlara ders anlatıyor..
Şirinyan ; “Kont Saint-Saens, Marie Antoinet’in önünde eğildi. ‘Madam, jö vu zem (je vous aime)’ dedi. Yani, seni sevorum. O zaman, Marie’de hoşafın yağı kesildi. ‘Ben de seni jö vu zem be’ dedi. Derken sarmaş dolaş oldular. 10 dakika ya öpüştüler ki birden bire telefon çaldı. Louises yani XVI. Lui telefonda..”
Bir öğrenci ; “Ama matmazel O zaman telefon yoktu.”
Şirinyan ; “Karıştırdım mı yoksam? Neyse, aşk vardı ya siz ona bakın. Derken efendim..”
(Yazan : Murat Çelenligil)
Çetin ; “..Benim yüzümden tatsızlık çıkmasına gönlüm razı değil..Bu hareketini de seni de unutmayacağız. Ama, bırak gidelim.”
Fatma ; “Hayır.”
Çetin ; “Allah, nerede olsa Bay Bebek’in rızkını verir.”
Fatma ; “Budala! Benim ayrılamadığım bebek değil sensin. Hâlâ anlamadın mı?”
64’ün yaz sonu. Başkan Lyndon B. Johnson, başbakan İnönü’ye o ünlü mektubu göndermiş ; Kıbrıs mitingleri ; ‘Susuz Yaz’ın Berlin Film Festivaline gönderilmesi önce sakıncalı bulunmuş, ödül kazanınca bu kez de kutlamalar düzenlenmiş.
Ama, filmde, Haydarpaşa Garına Anadolu’dan gelen (az çok okuyup yazmış) Çetin’le bambaşka şeylere tanık oluyoruz. Delikanlının karşıya geçtiği motorda Pina Motel’de eğitim gören genç kızlar da var. Öğretmenleri Flotild Şirinyan ile İstanbul’u gezmeye gelmişler. Şehrin yabancısı Çetin’in Hasanköylü Hasan Efendiyi araması alay konusu olur.
Fatma ; “Adrese bak ; ‘Hasanköylü Hasan Efendi’. Ne adamlar var şu dünyada.”
Çetin ; “Çok mu komik buldunuz, küçük hanım?”
Fatma ; “Hem de nasıl.”
Çetin ; “O halde istediğiniz kadar gülebilirsiniz. Bana bir Çin atasözünü hatırlattınız ; Çocuklar ve ahmaklar çabuk gülermiş.”
Kızlar ; “Biz çocuk değiliz.”
Çetin ; “Ben çocuksunuz demedim.”
Kızlar ; “…”
Şehir Palas Oteline yerleşir. Dönercinin önünde yutkunmasından ve son lirasını mazgala düşürdüğü için III. Ahmet çeşmesinin yakınındaki simitçiye simidi geri vermesinden, ne kadar zor durumda olduğunu anlıyoruz.
Bu arada bir genç kadın, bebeğini (ilerde Çetin ona Bay Bebek diyecektir) aynı otelde kalan kocasına bırakıp kaçar. “Artık tahammülüm kalmadı..Son ümidi de kırılan her insanın yapacağı şeyi yapmaya karar verdim. Zerre kadar vicdanın varsa çocuğumuza iyi bak. Aysel.” Kendisini denize atarken son anda, Çetin engel olur ve ‘olmayan parası ile’ onu ‘mis gibi bir döner’ yemeğe götürür (Akşam Gazetesinin küçük ilan sayfasında ona iş bile buluyor).
Karakolda Komiserin sözleri ; “..Yaptığın dolandırıcılıktır. Türk Ceza Kanunu madde 503 ila 508, en aşağı altı ay yersin..Bir de emniyeti suistimal ; Türk Ceza Kanunu madde 508 ila 512..altı ay da oradan etti 12 ay. Bitmedi, nas-ı izhar..madde 516-521. Oradan da yedin mi bir 8 ay. Bitmedi..” Neyse ki insafa gelen lokanta sahibi yakınıcı olmayınca paçayı kurtarır. Bir başka gün, Aysel’in kocası çocuğu bir sepetle, parkta gazete okumakta olan Çetin’in yanına bırakıyor. Acıkan Bay Bebek’e sütçüden ‘izinsiz’ süt almaya kalkınca tekrar karakol.
Komiser’in “Yandın bu sefer, şap gibi yandın. Türk Ceza Kanunu madde 491..” diye devam eden konuşmasının sonunda ifadesi alınır ; “Ana adı Ayşe, baba adı Köse Hacı Sabri, doğum yeri Yozgat’ın Hasanköy’ü..” Bunları duyan Komiser’de inanılmaz bir ‘değişim’ olur.
Komiser ; “Evladım, aslanım benim..Sen benim elime doğdun kerata. Tanımadın mı beni..Hasanköylü Hasan derler bana.”
Çetin ; “Ben de sizleri aramaya gelmiştim buraya. İşsizim.”
Komiser ; “Hepsi olur. Bizim Başkomiser Ahmet Tarık Beyin hemşiresi özel bir eğitim kampında müdiredir. Yarın ondan bir mektup alırız, bu iş olur biter..Ama dur, Müdire Hanım evde kalmıştır, çocuklardan nefret eder..Bizim tarafta bir sütnine var, 5-10 lira verdin mi (Bay Bebek’e) kendi çocuğu gibi bakar.”
The Shadows topluluğundan ‘The Boys’ (1962) (Welch / Marvin / Bennet) melodisi ve elinde Ahmet Tarık’ın yazdığı ‘tavsiye mektubu’ ile Pina Motel Kız Kampına gelir. Müdire Hanım onu diğer hocalarla tanıştırır ; Şan hocası Şeyda Bülbüler ; Lisan ve kültür hocası Flotild Şirinyan (oysa filmin başında, kızlar onun tarih hocası olduğunu söylemişlerdi) ; Hem jimnastik hocası hem de disiplin amiri, eski bir sporcu Maraton Ömer. Çetin, ‘hasta olan’ edebiyat öğretmeninin yerine ders verecektir. Öğrenciler ise, belki bir yanlış anlama ile, önceki ve çok sevdikleri öğretmenlerinin onun yüzünden kovulduğunu düşünürler. Artık onları tutabilene aşkolsun. Fatoş’un önderliğinde ‘yeni gelen zibidiyi doğduğuna pişman etmek için’ ne lazımsa yaparlar. Banyodayken suyunu kesmek ; Yoğurt savaşında her tarafını bulaştırmak.
Çok güzel bir sahnede, Fatma, yeni disiplin sorumlusu Çetin’e haber vermeden Altın Sahil Gazinosuna gider. Burada iki unutulmaz melodi dinliyoruz ; Frankie Avalon’u meşhur eden ‘Venus’ (1959) (Ed Marshall) [bir başka ‘Venus’ı (1970) (Leeuwen) (The Shocking Blue) anımsamamak elde değil] ve ‘Roberta’ (1963) (Peppino di Capri). Çetin, ceza olarak onu gazinodan kampa kadar (20 km.) yürütür. Yolculuğun sonunda yorgunluktan baygın bir halde olan Fatoş’u filmin fon müziği ile kucağında taşıması ne güzeldi. Aralarındaki sevgi belki de birbirlerine en kızgın oldukları zamanda başlamıştır.
Sonra işler daha da karışır ; Sütanne Ayşe Teyze (“Memleketime gidiyorum. Kocam hastalanmış. Telgraf çekti”), Bay Bebek’i Çetin’e getirir. Kızlar durumu anlarlar ama köprünün altından çok sular akmış ve artık öğretmenlerini sevmektedirler. Hem bebeği hem de öğretmenlerini koruyorlar. Çocuğunu bıraktığına pişman olan Aysel, karakoldan durumu öğrenip kampa gelir. Durum daha zorlaşır ama sonunda her şey tatlıya bağlanıyor.
Matmazel Şirinyan kızlara ders anlatıyor..
Şirinyan ; “Kont Saint-Saens, Marie Antoinet’in önünde eğildi. ‘Madam, jö vu zem (je vous aime)’ dedi. Yani, seni sevorum. O zaman, Marie’de hoşafın yağı kesildi. ‘Ben de seni jö vu zem be’ dedi. Derken sarmaş dolaş oldular. 10 dakika ya öpüştüler ki birden bire telefon çaldı. Louises yani XVI. Lui telefonda..”
Bir öğrenci ; “Ama matmazel O zaman telefon yoktu.”
Şirinyan ; “Karıştırdım mı yoksam? Neyse, aşk vardı ya siz ona bakın. Derken efendim..”
(Yazan : Murat Çelenligil)
Kurgu
|
Turgut İnangiray
(Kurgu)
|
Sanat Yönetmeni
|
Stavro
Yuanidis (Sanat Yönetmeni)
|
Yapım Ekibi
|
Vecdi
Benderli (Yapım Sorumlusu)
|
Sabri
Arslankara (Yapım Asistanı)
|
|
Nuri İnal (Set
Amiri)
|
|
Yönetmen Ekibi
|
Feyzi Tuna (Yönetmen
Yardımcısı)
|
Şengün
Gökçay (Yönetmen Yardımcısı)
|
|
Kamera Ekibi
|
Yılmaz Akay
(Kamera Asistanı)
|
Rafet Ateş
(Kamera Asistanı)
|
|
Feridun Kete
(Kamera Asistanı)
|
|
Post-Prodüksiyon
|
Sezai
Elmaskaya (Negatif Kurgu)
|
Hilmi Başcan
(Laboratuar Şefi)
|
|
Hayati
Akbulut (Laboratuar)
|
|
Yılmaz Erman
(Laboratuar)
|
|
Ali Özügül
(Laboratuar)
|
|
Işık Ekibi
|
Erol
Batıbeki (Işık Şefi)
|
Ses Ekibi
|
Yorgo
İlyadis (Ses Kayıt)
|
Turgut
İnangiray (Senkron)
|
|
Firmalar
|
Arzu Film (Yapım)
|
Erman Film
(Seslendirme)
|
|
Kıral Matbaası (Afiş Basım)
|
|
Mim Cim Ofset Basımevi (Lobi Basım)
|
|
Afiş Prodüksiyon
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder