24 Kasım 2016

BİR BAHAR AKŞAMI (1961)

HUNP: 7,5







Bir Bahar Akşamı

Vizyon Tarihi : 1961

Hunp : 7,5

Orijinal Dil : Türkçe

Oyuncular :

Göksel Arsoy Göksel Arsoy Suat
Gönül Yazar Gönül Yazar Oya
Suna Pekuysal Suna Pekuysal
Serpil Gül Serpil Gül Aysel
Orhan Elmas Orhan Elmas Ercüment
Münir Özkul Münir Özkul Osman
Faik Coşkun Faik Coşkun Doktor
Hayri Esen Hayri Esen Göksel Arsoy Seslendirmesi
Jeyan Mahfi Tözüm Jeyan Mahfi Tözüm   Gönül Yazar Seslendirmesi
Rıza Tüzün Rıza Tüzün Selahattin Yazgan Seslendirmesi
Sedat Demir Sedat Demir
Memduh Alpar Memduh Alpar Emin Bey
Ayşegül Devrim Ayşegül Devrim
Afif Yesari Afif Yesari Adil Bey
Erdoğan Esenboğa Erdoğan Esenboğa Sedat Demir Seslendirmesi
Selahattin Yazgan Selahattin Yazgan Avni Bey
Selahattin İçsel Selahattin İçsel İcra Memuru

Yönetmen
Senaryo
Yapımcı
Görüntü Yönetmeni
Vizyona Giriş Tarihi
20 Aralık 1961
Süre
75 dk
Tür
Özellikler
Siyah Beyaz, 35 mm
Ülke
Türkiye
Etiketler








İki aşk arasında kalan fakir bir delikanlının hayatı anlatılır. Suat, fabrikada çalışan bir kaynak işçisidir. Bir bekâr odasını arkadaşı Osman’la paylaşmaktadır. Mahallede küçük bir hayatı vardır. O hayatı, terzi Aysel’le kurulacak yuvanın hayali süslemektedir. Ancak bir akşamüstü Oya’yla karşılaşır. Kendini öğretmen olarak tanıtan güzel kadın, bir fabrikatörün kızıdır. Bir yıl önce seyahate çıkan bahriyeli sevgilisini beklemektedir. Suat’tan ona ulaşmak için aracılık etmesini ister. Fakat delikanlı Oya’ya âşık olmuştur. Küçük bir oyun oynamaya karar verir. O oyunun kurbanının kendisi olacağından habersizdir. (Ayşe Adlı)

Ayrıntılar:
‘Finlandia’ (1899) (Jean Sibelius).
Kızından ayrılmasını istiyor. ‘Ya iyilikle ya da zorla’.
Avni Bey; “Makul hareket edelim. İstanbul’dan bir müddet uzaklaşın. Şöyle 1-2 yıl. Eminim bu her şeyi halledecektir. (Cüzdanını çıkararak) Şu 10 bin. İlk adımda yeter size. Adresinizi gönderince size 20 bin daha postalayacağım. Söz veriyorum.”
Suat; “Demek 30 bine aşkımı satın alıyorsunuz… Maalesef teklifinizi kabul edemeyeceğim Avni Bey.”
Avni; “Ya arttırırsam? Mesela 40 bin dersem?”
Suat; “Hiç yormayın kendinizi. Satılacak bir şeyim yok benim.”
Avni; “Beni kötü yollara itiyorsunuz.”
Hemen o gece üç adamına dövdürür delikanlıyı. Üstelik “Gözünü korkutun kâfi. Başıma iş açmayın sonra” diye kendini garantiye alarak.

60’lı yıllar. Kahramanımız ‘basit, fakir bir işçi’. Oksijen kaynağı ustası Suat Esin. Görenin, dönüp tekrar baktığı bir genç. ‘Sabırsız, yalnız, hayalci’. Ankara’daki ‘oldukça varlıklı’ teyzesinden başka kimsesi yok. “Oldum olası sevmemişimdir O’nu” diyordu. Zaten pek görüşmüyorlar. Tek arkadaşı, sokak fotoğrafçısı ‘Şipşakçı’ Osman. Aynı odada kalıyorlar. Bir de sevdiğini zannettiği ama aslında acıdığı Aysel var.
Günler tatlı bir benzerlik içinde geçiyor. Sabah erkenden atölye. “En sevdiğim saat işimin sona erdiği saattir.” Ustabaşının melodi güzelliğindeki paydos düdüğünden sonra Salacak, Kız Kulesi. Biraz denizi seyrettikten sonra hemen yakındaki bir parkta kurulan hayaller. Akşamleyin Osman’ın pişirdiği balık ve bir kadeh eşliğinde sohbet. Ardından “yatağıma uzanır hayal kurarım. Patronu olacağım bir fabrika. Son model bir araba. İçi şahane eşyalarla dolu bir köşk. Beni, benim için sevecek bir kadın”. Ertesi sabah güneşle gelen yeni gün bundan farklı değil. Yine iş, paydos düdüğü, Salacak, park ve zenginlik düşleri.
‘Modern Plise 8’ işçisi Aysel, biricik arkadaşı Suna ile Remzi Bey’in dükkânında çalışıyor. Annesizlik ve fakirlik belini bükmüştü. “Bilemezsin Suat, bilemezsin acılarımı. Allahtan sen varsın da hiç olmazsa dertlerimi açıyorum sana. Ya sen de olmasan ne yapardım” diye yakınıyordu sevdiğine. Hep üzgün, hep gözü yaşlı. Babası bir şoför. Karısı ‘rahmetli’ olduktan sonra içkiyi iyice arttırmış. Kızının dertlerini anlamayıp “Sen de anan gibi nankörün birisin” diye azarlıyor hep. Devamı da var; “Hadi git de bakkaldan rakı al bana.” Genç kızın kurtuluş için tek şansı ‘gelin gitmek’. Ama bu da uzadıkça uzuyor. Bir gece Osman “Ne duruyorsun evlen de kurtar kızı” deyince “Evlenmek mi? Aklını mı kaçırdın sen” karşılığını vermişti Suat. O çok bilindik ‘bekârlık sultanlıktır’ havalarında. Aysel de ‘küçük bir ev, birlikte pazar gezileri’nin gerçekleşmeyeceğini çoktan hissetmiş; “Ne zaman, bunlar ne zaman olacak? Cevap vermiyorsun. Hoş, söylesen de yalan, bunu bilmiyor muyum.”
Genç kızın iş arkadaşı Suna da (senaryodaki herkes gibi) ‘romantik’. ‘Okuduğu kitaplar, seyrettiği filmler için aklını kaçıracak’ neredeyse. Ne zaman bir roman okusa, ya da güzel bir film seyretse tesiri altında kalıyor, günlerce kendine gelemiyor. Zor günlerinde hep Aysel’e destek olacaktır. Bir hafta sonu beraber gittikleri deniz sahnesi filmin eğlenceli kısmı. Suna, Osman’a kızarak orayı terk eder. Nedenini fotoğrafçımızın sözlerinden anlıyoruz. “Vallahi, iki gözüm önüme aksın fena bir şey demedim. Şey, ‘bir gün buluşalım da resmini çekeyim’ dedim.” Bunun nasıl bir resim’ olduğunu yine kendisinden öğreniyoruz. “Şey, ‘çıplak bir resmini’ canım. Bunda ayıp bir şey yok ki. Sanat resmi çekecektim.” İlerde aynı şeyi tekrarlayınca bir tokat yiyecektir.
‘Bir Bahar Akşamı Rastladım Size’ (1952) (Selahattin Pınar / Fuat Edip Baksı). Öncekilerin benzeri bir gün, parkta gözü yaşlı bir genç kızla karşılaşır kahramanımız. Milyoner Avni Bey’in kızı Oya Selen. ‘İstanbul H. 41 601’ plakalı ‘lux’ Opel ve (Muammer Karaca’ya ait) muhteşem villa.
‘You Mean Everything To Me’ (1960) (Neil Sedaka / Howard Greenfield). Odasında makaralı teyp dinliyor ve babası ile partilere katılıyor.
Ama kendisini, ‘görmeyen ninesiyle yaşayan bir öğretmen’ olarak tanıtır. “Ninem kör olduğu halde çorap örer. Ben de her gün mektepten dönünce O’na yüksek sesle kitap okurum.” Delikanlıdan hoşlanmış ve varsıllığı ile ezmek istemiyor. Bu durum biraz ‘gurur sorunu’ yaratsa da sonunda tatlıya bağlanacaktır.
Victor Young Orkestrası’ndan ‘Ruby Gentry’deki (1953) ‘Ruby’ (Heinz Roemheld / Mitchell Parish). Park ve Salacak sahnelerinde ‘bir kaptanla olan gönül hikâyesini’ öğreniyoruz. “Ercüment hayatıma giren ilk erkekti.” Sisli rutubetli bir sabah, bir Boğaz vapurunda karşılaşmışlar. “Birden içimde tuhaf bir his duydum.” Beraberliklerini paytonla gezerken ve ağaçların altında yürürken ta yüz küsur yıl öncesindeki ‘Tom Dooley’ ile izliyoruz.
‘My Little One’ (1955) (David Gussin / George Howe): “My little one, as the years go by//There may be times when your heart will cry//And if you’re in need of a word of cheer//You can always turn to me.” Gazinoda Oya’nın şarkısı ile dans ediyorlar. Bateride Salim Ağırbaş, piyanoda Şevket Uğurluer var. Gülten Ceylan da konuklar arasındaydı.
Sonrası acıklı. Delikanlı “Beni bekleyecek olursan döndüğümde seni ninenden isterim, evleniriz” diyerek sefere çıkmış. “Aradan bir yıl geçti. Hâlâ görünmedi” diyor genç kız. Daha doğrusu dört gün önce döndüğü halde aramamış.
Filmin burası biraz karışık. Ercüment’e iletilmek üzere bir mektup verir kahramanımıza. Bu konunun nasıl sonuçlandığı belirsiz bırakılmış senaryoda.
Haftalar geçtikçe birbirlerine yakınlaşır, evlenmeye karar verirler. “Babam anlayışlı bir adamdır” demişti Oya. Fakirlikten bugünkü durumuna gelmiş. Ama kızını istemeye gelen Suat’ı kovulmaktan beter edecektir. Önce maaşını sorar. 525 lirayı öğrenince demediğini bırakmıyor. ‘İki pabuç parasıymış’! “Ev ve yemek hariç tenisi, kuaförü, arabası için yalnız ayda bin 500 lira harcayan bir kızı siz nasıl geçindirirsiniz?”
Oralardan uzaklaşması için para teklif eder. Delikanlı kabul etmeyince de adamlarına dövdürüyor. Aslında bunlara gerek yokmuş. Çünkü hemen o günlerde Ercüment ortaya çıkar ve anlaşılmaz bir şekilde Oya kendisi ile nişanlanır. Hâlbuki Suat ile kaçmaya karar vermişlerdi.
Aysel de ihmal edilmenin üzüntüsü içindeyken Osman’dan gerçeği öğrenir. Deniz kenarındaki çayevinde filmin başka bir sürprizi var. Yönetmen yardımcısı Kemal İnci, Çaycı Bekir rolünde.
Belki iyi korunamadığı için TRT-İNT’deki gösterimde yok ama sevdiği ile beraber olamayacağını anlayan genç kız intihar girişiminde bulunur. Hastaneye götürülürken bir trafik kazasında yaşamını yitiriyor.
Aysel’i toprağa verdikleri gün Ankara’dan bir telgraf gelir. “Başınız sağ olsun. Teyzeniz dört gün önce vefat etti. Vasiyetnamesine göre bütün serveti size kalıyor. Görüşmek üzere sizi bekliyorum. Avukat Adil Kozluca. Ulus Meydanı, Yeni Han.”
Nakit 187 bin lira ve çeşitli gayrı menkullerden oluşan bir servet. Osman “Artık bu fakirliğe paydos” diye bağırmıştı. Suat’ın ilk yaptığı şey ‘İstanbul H. 38 541’ plakalı, 1957 model bir ‘Chevrolet’ almak olur.
“Scheherazate Symphonic Suite Opus 35; I. The Sea and Sinbad’s Ship” (1.30-2.00 arası) (1888) (Nikolai Rimsky Korsakov). Ankara, Zafer Anıtı görüntüleri bu melodi ile.
İstanbul’daki nişanlılık ise pek iyi gitmiyor. Ercüment, mutlu olmadığını gördüğü Oya’dan arkadaşça ayrılır.
Gelişen olaylarla Selen ailesi iflasın eşiğine geliyor. Armatör olmak isteyen Avni Bey’in İtalya’ya fındık götüren ‘Güzel İstanbul’ şilebi ‘bir mayına çarpıp batar’. Geminin süvarisi Ercüment Onur da ölenler arasında.
Oya geçimlerini sağlamak için bir iplik fabrikasında işçi olarak çalışmaya başlar. Her şeyleri haraç mezat satılmış.
‘2 Numaralı Do minör Piyano Konçertosu, Op. 18: III. Allegro scherzando’ (1900) (Sergei Rachmaninov). Babası, geçirdiği şok nedeniyle yataklara düşmüş. Doktor Faik Coşkun “Uzun ve ihtimamlı bir tedaviye ihtiyacı var” diyor.
Şimdi ‘varsıllık-yoksulluk’ durumu tam tersi. Delikanlı ‘milyoner’, Oya ‘fakir’. Birliktelikleri için çözümü Osman bulur; “Sen de eski Suat ol. Fabrika işçisi Suat.”
Her şeyini genç kıza bırakıp Haydarpaşa’dan Anadolu’ya gitmeye kalkar.
‘Love Story’deki (1944) ‘Cornish Rhapsody’ (Hubert Charles Bath). Filmin sonu ‘Love in the Afternoon’dan (1957) alınmış. Frank Flannagan-Gary Cooper gibi yapıp peronda koşan Oya’yı kucakladığı gibi trene alıyor. Suna da Osman’ı.

‘Kurtuluş’ ümitlerinin sona erdiği sahne.
Aysel; “Doğruymuş demek.”
Suat; “(Anlamazdan gelerek) Doğru olan ne?”
Aysel; “Gidiyorsun öyle mi? Ya ben, ben ne olacağım? Söylememiş miydim sana ‘senden başka kimsem yok, seni seviyorum’ diye. Şimdi ben kime dertlerimi anlatayım? Kiminle sevincimi paylaşayım?”
Suat; “Affet beni böyle olması lazım. Senle kalmak isterdim ama elimde değil bu.”
Aysel; “Sana muhtacım Suat! Bırakma beni. Sensiz yaşayamam.”
Suat; “(Ne faydası olacaksa) Sana yazarım. Sen de bana her gün yazar neler yaptığını anlatırsın. Üzülmeyeceksin değil mi? Allahaısmarladık.”
Aysel; “(Arkasından) Güle güle. Yolun açık olsun sevgilim. Artık beni bir daha görmeyeceksin.”
Bu son cümleyi Suat da Oya’ya (hem de iki defa) söylemişti. Delikanlının değil ama Aysel’in söyleyiş şekli ‘kötü bir şey’ olacağını hissettiriyor.
(Yazan: Murat Çelenligil)

Kurgu


Ali Berkan (Kurgu)
Sanat Yönetmeni
Fethi Oğuz (Sanat Yönetmeni)
Yapım Ekibi
Kahraman Kongur (Yapım Asistanı)

Burhan Yeşildağ (Yapım Asistanı)
Yönetmen Ekibi
Nursen Yüceses (Reji Ekibi)

Kemal İnci (Reji Ekibi)
Kamera Ekibi
Cemal Karataş (Kamera Asistanı)

Abdullah Köksalar (Kamera Asistanı)
Post-Prodüksiyon
Recai Karataş (Laboratuar)

Mihail Skarpedis (Laboratuar)
Ses Ekibi
Lami Kamil (Ses Kayıt)

Zafer Davutoğlu (Senkron)

Ali Berkan (Senkron)

Lami Kamil (Ses Ekibi)
Müzik ekibi
Firmalar
Acar Film (Seslendirme)

Acar Film (Film Hazırlık)

Be-Ya Film (Yapım)


 TESBİHNAME.COM

Hiç yorum yok: