6 Ekim 2013

İNTİKAM UĞRUNA (1966)

HUNP: 8,2







Vizyon Tarihi : 1966

Hunp : 8,2

Orijinal Dil : Türkçe

Oyuncular :

Cüneyt ArkınCüneyt ArkınSedat Akman
Selda AlkorSelda AlkorSemra
Önder SomerÖnder SomerTarık
Avni DilligilAvni DilligilAvukat Kemal
Necdet TosunNecdet TosunFaik Efendi
Bedri ÇavuşoğluBedri ÇavuşoğluAğır Ceza Üyesi
İclal Gençİclal GençSedat'ın Annesi
Zeki SezerZeki SezerPolis Memuru
Özdemir HanÖzdemir HanTurgut Ak
Meral SayınMeral SayınEkrem
Süheyl EğribozSüheyl EğribozGarson
Cemal ErtokuşCemal Ertokuş
Jeyan Mahfi TözümJeyan Mahfi TözümSelda Alkor Seslendirmesi
Hayri EsenHayri EsenCüneyt Arkın Seslendirmesi
Nezihe BecerikliNezihe Becerikliİclal Genç Seslendirmesi
Yönetmen
Senaryo
Yapımcı
Müzik
Görüntü Yönetmeni
Süre
83 dk
Tür
Özellikler
Ülke
Türkiye
Etiketler





Haksız yere hapis yatan Sedat’ın intikam mücadelesi konu edilir. Sedat dolmuş şoförüdür. Bir gece başarısızlıkla sonuçlanan bir soyguna karışır. Hırsızlardan biri olay yerinde ölürken, diğeri Sedat’ın avukatını satın alır. Bütün suç Sedat’ın üzerine kalır. On seneye mahkûm edilen Sedat, hapisten çıktığında Avukat Kemal’den intikam almak için kızı Semra ile yakınlaşır. Semra ile birlikte olarak Kemal’e tüm serveti karşılığı şantaj yapan Sedat, aynı zamanda Semra’yı sevmektedir. (İbrahim Veli Sözer) 

Replikler :

‘El Cid’deki (1961) ‘The Barn-Love Theme’ (0.48’den itibaren) (Miklós Rózsa).
Sedat; “Bugünü hazırlayan olaylar 10 yıl önce başladı. Fakir bir şofördüm [‘Kardeş Kavgası’nda (1967) Murat’ın olan ‘34 FS 045’ plakalı ‘şevrole’yi kullanıyor] ama içim umutla doluydu. Evde bakacak yaşlı bir anam vardı. Ama ben geçim için değil daha iyi bir istikbal için gece gündüz çalışıyordum. Yaşamayı seviyordum. İnsanları da. İnançlarım, hayallerim vardı. Güzel hayallerim. Sonra ne oldu onlar? Hepsi yıkıldı. Uçup gittiler.
Bir gece duraktan iki müşteri aldım…”
‘Cape Fear’in (1962) ilginç bir Yeşilçam uyarlaması.
TRT 1’deki gösterim ‘Thunderball’ (1965) (John Barry) ile başlıyor. Bateri sololarına hayran kaldığımız melodiden sonra Avukat Kemal’in (o dönemde Kalkavanlara ait) köşkündeyiz. Fırtınalı bir gece. Yağmur, şimşek ve gök gürültüsüyle uyanan Semra, pencereden bakınca bahçede birini görmüş. ‘Hali çok acayipmiş’. Kâhya Faik Efendi sakinleştirmeye çalışıyor kendisini; “Yolcunun biriydi herhalde. Hadi git yat küçükhanım. Mübarek, öyle bir hava ki bir ara beni bile korkuttu”. Filmin sonunda, yine böyle fırtınalı bir gecede, şimdi korktuğu gencin kollarına koşacağını nerden bilsin genç kız.
Koleji bitirmiş geçen yıl. Çalışmak istiyor ama babası bırakmıyormuş. Zaten başka kimsesi de yok. Annesini ‘hayal meyal hatırlıyor’. “Tanıyanlar O’na benzediğimi söylerler” dediğinde Sedat fırsatı kaçırmayacaktır; “Öyleyse güzel kadınmış anneniz.” Tekrar evlenmeyen Kemal Bey tüm sevgisini kızına vermiş. Bir dediğini iki etmiyor. ‘Yuvadan uçacağı günleri biraz da koktu ile bekliyor’.
Komşu köşkten Tarık da kimsesiz büyümüş. “Bunca yılımız yan yana evlerde geçti. Seni çocukluğundan beri seviyorum” diyordu Semra’ya. Aynı okullara gitmişler. “Yalnızlığım senle bitecek, mesut olacağız. Yıllardır sözlü gibiyiz zaten. Hiç değilse bir nişan yapalım” şeklindeki evlenme teklifleri hep nazikçe reddedilir. İlişkileri ‘arkadaşlık ve kardeşlik’ten ileri gidemezmiş.
Fırtınalı gecedeki ‘gizemli yabancı’ ertesi gün yine oradaydı. Adı Sedat ve semte yeni taşınmış. O fırtınada geziyormuş(!). Eski ve güzel bir yapı olan köşkü de çok beğenmiş. ‘Garip bir adam’. Ama ‘sesi, bakışları tesir edici’. Tarık’ın yıllardır yapamadığını başarıp genç kızı etkilemiş bile.
Sonrasında hep beraberdiler. Semra’nın [‘Kolejli Kızın Aşkı’ (1966), ‘Aşk Mücadelesi’ (1966), ‘Bar Kızı’ (1966), ‘Suçsuz Firari’ (1966), ‘Beyoğlu Esrarı’ (1966), ‘İdam Mahkûmu’ (1967), ‘Parmaklıklar Arkasında’ (1967), ‘Kardeş Kavgası’ (1967) filmlerinden anımsadığımız] ‘34 FR 689’ plakalı Ford arabasıyla dolaşıyorlar. Delikanlı, şimdilik, pek konuşkan biri değil. Ağzından dökülen kırık dökük cümlelerden babasız büyüdüğünü, annesinin de geçenlerde öldüğünü öğreniyoruz. “Zaten burada değildim. 10 yıldır dışarıdaydım.”
‘La Playa’ (1964) (Georges Joseph Van Wetter / Pierre Barouh). Claude Ciari’nin gitarından bu melodi duyulurken Boğaz’daki tepedeydiler. ‘Senelerdir denizden çok uzakta yaşamış’. Ama ‘iyi bir yüzücü olduğunu’ öğreniyoruz. “İyi de nişancıydım” diye ekliyor. Film boyunca hiç ateş etmediği için bu cümlenin senaryoya katkısını anlayamadık. Üstelik ‘yüzücülüğü’ne de tanık olamayacağız.
Franck Pourcel’in ‘Somewhere My Love’ albümündeki (1966) ‘Elle Etait Belle Pourtant’ (1966) (Salvatore Adamo). Kır kahvesinde çay içerlerken genç kız cıvıl cıvıl, delikanlı ise ketumdu. ‘Hep uzaklarda gibi’. Mutsuz, kırık ve öfkeli. ‘Kapalı yerlerde boğulur gibi olduğunu ve mümkün olsa geceleri bile açıkta yatmak istediğini’ öğrenebiliyoruz kıyısından köşesinden. Eskiden yalnızlıktan çok korkarmış. Hatta ağlamış bile. Sonradan alışmış.
İlk öpüşmeleri o günlerde. Genç kız çok mutluydu, kuşlar gibi. Kanatlarında taşıyabilirmiş Sedat’ı.
Sıra, babası ile tanıştırmakta. Kemal de, ister istemez, ‘aralarına giren bu bahtiyar adamı’ görmek istiyor.
Tanışma gecesi. Bizimki iki dirhem bir çekirdekti. [‘Suçsuz Firari’de (1966) tekrar giyeceği çapraz fermuarlı] Deri ceketin yerini takım elbise almış. Konuşkanlığı her zamanki gibi. Semra’ysa susmak bilmiyor; “Şimdilik ufak bir tüccar ama ilerde çok kazanacak. Lüks bir hayat istemiyoruz (‘istemiyoruz’ yerine ‘beklemiyoruz’ mu deseydi). Gerekirse ben de çalışırım. İnsan seviyorsa, anlaşıyorsa elinden geleni yapmalı değil mi?” Ne var ki Kemal Bey, böyle bir buluşma için doğal olandan kat be kat daha fazla gergin. Yüzünden düşen bin parça. Kovulmaktan beter eder ‘müstakbel damadı’. Faik Efendi’nin ‘ağız tadıyla içilmesi için hazırladığı’ kahvelere dokundurmaz bile; “Çok acele bir işim var. Hemen gitmeliyim.” İşlerinin saati belli olmazmış. “Babam hiç bu adam değildir” diyor genç kız. Kahramanımız ise ne olduğunu sonradan anlayacağımız gizemli sözleri döktürüyor. “Belki masum bir mahkûm bütün ümidini babana bağlamıştır.”
Bahçede, kendilerini rahat bırakması için önce 50, sonra biraz yükselerek 60 bin lira vermeye kalkar Sedat’a. Anında reddedilir. “Bu işin ücreti olmaz. Parayla nasıl ölçebilirsin? Dünyanın bütün serveti yeter mi?” Ama Semra için ‘olanları’ (artık her ne ise) unutmaya hazırmış. Avukat ‘kızını vermemek’, diğeriyse ‘almak’ için ellerinden geleni yapacaklarmış.
Görüşmelerini yasaklıyor Kemal; “Bir daha o adamın ‘ağzını’ ağzına almayacaksın” diyor Semra’ya. (O kadar şaşkın ki ‘adını’ yerine ‘ağzını’ dediğini fark etmez bile). “İnsan sarrafıyım ben” diye devam eder. ‘Ahlaksız ve ikiyüzlüymüş’ Sedat. ‘Zengin bir aileye kapılanmak, para yemek isteyen tipik bir jigolo ve sadece kendi çıkarını düşünen itin biriymiş’. Kızının ‘bedbaht olmasını, yanlış bir sevgi uğruna bütün hayatının kararmasını istemiyormuş’. Geçmişle ilgili kötü bir şeyler olduğu çok açık. Ne olduğunu ilerde anlayacağız.
“Ascenseur Pour L’Échafaud” filmindeki (1957) ‘Dîner Au Motel’ (Miles Davis). Ardından ‘deri ceketli’ kahramanımızı işbaşında görüyoruz. Eller cepte ‘S Kulüp’ sahibini görmeye gelmiş. Garson Süheyl Eğriboz’a “Haber vermeye lüzum yok. Çok sevişiriz” diyor. Patron Turgut’un durumu da ayrı bir belirsizlik. Ne yapacağını bilmez haldeydi. “Olan oldu bir defa. Unutalım. Ben de 3 yıl yatmadım mı? Pişman olmadım mı? Senelerce ziyaretine gelmedim mi” diye yalvarıp duruyor. 1 tokat ve tabanca tehdidi ile aldığı yanıt oldukça kısa; “Burayı bana bırakıp defolacaksın.”
Sonraki sahnede Turgut, söylendiği gibi, ‘defolmuş’ ve kulüp artık Sedat’ın. Sigara tüttürüp, viski içerek dans eden çiftleri seyrediyor.
‘Charade’ (1963) (Henry Mancini). Aşk acısı ve gözyaşları içindeki Semra ise daha önce dolaştıkları yerlerdeydi.
Sedat, ilerde pişman olacağı yöntemle [‘Korkunç Arzu’da (1966) Selim’in olan] evine götürüp ‘kirletir’ genç kızı.
“Ascenseur Pour L’Échafaud”daki (1957) ‘Générique’ (Miles Davis). Pikapta 33’lük plak dönerken öpüşüyorlar. Ertesi sabah Semra nikâh hazırlığından, yeni nüfus cüzdanından söz ediyor şımarıkça. Bizimki oralı değil. Etmediği hakaret kalmaz. ‘Meşhur ve maruf’ Avukat Kemal Bey’in kızı metresi olacakmış. “Neden, niçin değiştin” sorusunu “Seni sever görünürken değişiktim. Aslım bu benim. Bir gece için benim olacaktın ve oldun” diye yanıtlıyor. Daha önce pek konuşmazdı şimdi susması bir mesele. İnanılmaz bir değişim. ‘Genç kızı mahvedecek, tüketecekmiş’. Sonuçta bütün bunların nedeni olan ‘eski hikâye’yi anlatıyor.
Yıllar önce bir şoförmüş. Bir gece Çimen Night Club yakınlarında iki müşteri almış. Turgut ve Ekrem’in bir soygun planladıklarını bilemezdi elbette.
‘Goldfinger’daki (1964) ‘Teasing the Korean’ (John Barry). O saatte “Bizi bir çeyrek kadar bekleyeceksin” diyerek Kuyumcular Çarşısı’na dalmalarından da şüphelenmez. Ama ahbap çavuşların hırsızlık girişimleri başarısızlıkla sonuçlanıyor. Çıkan çatışmada Ekrem ölmüş. Diğeri, Sedat’ı tabanca ile tehdit ederek kaçar. Bizimkinin tek hatası durumu polise bildirmeden eve gitmek. Komiser Zeki Sezer tarafından tutuklanıyor. Zavallı anne İclal Genç de ‘aldığı davaların hiçbirini kaybetmemekle şöhret yapmış’ Avukat Kemal’in kapısına dayanır; “Neyim varsa sattım savdım. İşte 6 bin lira size… Bir de oğlumla ikimizin duasını alacaksın ki bana sorarsan ne parayla ölçülür ne pulla.”
Kemal Bey ‘ilk celsede tahliye’ ettireceğini düşünüyordu Sedat’ı. Ama ‘beklenmedik bir ziyaretçi’ aklını çeler. Turgut gelmiş. ‘Açık ve kısa’ bir konuşma yapar. “Onlar 6 bin mi verdiler size. Ben 60 bin veriyorum. 60 bin Kemal Bey. Buyrun çekinizi.”
Kahramanımız mahkemede şaşkınlık içindeydi. Avukatı karşı tarafı savunuyor. (‘Hayır duası’ o dönemde bile geçerli bir şey değilmiş. Ayrıca, 6 bin liranın geri verilip verilmediği belli değil). Hem de cansiperane. Sonuçta karar açıklanır; Sedat Akman, 10; Turgut Ak, 3 yıl caza almış.
“Ben cezaevinde işlemediğim bir suçun cezasını çekerken anam sefalet içinde kahrından öldü. Kimsesizler mezarlığına kaldırdılar (‘kaldırmışlar’ olmalıydı)… Kinim, haksız mahkûmiyetimin acı çeliğinde bir bıçak gibi bilenip keskinleşti.” Genç kızın suçu, günahı ise ‘o babanın kızı olmakmış’. Delikanlı hırsını alamamış “Kapatmamsın… Efendinim senin. Ben izin verinceye kadar burada benim yanımda kalacaksın” diye bas bas bağırıyor. Bu daha ilkmiş. Asıl intikamı bundan sonra başlıyormuş.
“Ascenseur Pour L’Echafaud”daki (1957) ‘Chez Le Photographe Du Motel’ (Miles Davis). Biricik evladı 24 saattir kayıp. Meraktan ‘çıldırmak üzereyken’ Sedat’ın telefonuyla daha da sarsılır. “Koz bende, söz bende, el bende. Oyunumu oynuyor rest çekiyorum.” Kızına karşı bütün servetini istiyormuş. ‘Nakit, menkul, gayrı menkul, her şeyini’. Üstelik “Maalesef bizde fiyatlar maktudur. Ben şahsen pazarlıktan nefret ederim” diye alay ediyor. İstediğini yaptırır.
Avukat, kabul etmek istemese de ‘bu felaketi 10 yıl önce kendisi hazırlamış’. Ta o zaman ektiği rüzgârın fırtınasını şimdi kızı biçiyor. ‘İğfal edildiğini, kirletildiğini’ duyunca ‘kalbi daha fazla dayanamaz’.
‘Segâh Makamında Ney Taksimi’. Gömülmesi bu notalarla. [Selda Alkor üzerindeki manto’yu ‘Yosma’da (1966) Lale Pavyon’dan çıkarken giyiyordu].
Sonrasında büyük bir acı yaşıyor Semra. ‘Pavyonlara düşmüş’ ve Sevim Şengül’ün sesiyle şarkıcılık yapıyor. “Söyleyin yıldızlar sevgilim nerde//Beklerim O’nu ben/hep pencerelerde” (Suat Sayın).
Fausto Papetti’nin ‘I Remember N. 2 (In Love With...)’ (1965) albümündeki ‘Harlem Nocturne/Nocturno’ (1961) (Earle Hagen). Önüne gelenle kahkahalar atarak dans ediyor. [Bu sahnedeki gösterişli küpeleri ‘Evlat Uğruna’da (1967) “Sevmek ne güzel şeydir//Sonu hicran/hüsran olmasa” şarkısını (Suat Sayın) söylerken kullanacaktır]. Yaşlı bir çapkınla kadeh tokuşturduğu sahnede Hülya Koçyiğit’e çok benziyor.
‘The House of the Rising Sun’; “Oh mother tell your children//Not to do what I have done.” Sedat ise yaptıklarına bin pişman, kadehleri deviriyor. İstediklerinin hepsi olmuş ama mutsuz. “Bunları elde etmek için seni feda etmiştim. Şimdi seni tekrar kazanmak için ne istersen yapmaya hazırım” diyor. Oysa sevdiği kız ‘O’nla aynı dünyada yaşamaktan bile utanıyormuş’. [‘Cape Fear’daki (1962) Sam Bowen da “Makes me sick to breath the same air” demişti Cady’ye].
Sonunda ‘konduğu servetten Semra adına feragat ettiğini bildiren bir noter senedi’ yaptırıp oralardan uzaklaşır. Bu kez de genç kız üzgün. Ağlamadığı sahne yok. ‘Melankoliye yakalanacak’ neredeyse.
Sedat, aylar önceki “Araba kullanır mısınız” sorusuna ‘hayır’ demişti. Taksi bir yana, sonlarına doğru 2086/K1 plakalı muhteşem Adams greyderi kullandığını göreceğiz. Yardımcısı Cemal Ertokuş ile yol inşaatında çalışıyor. Tarık da ‘biraz hava alıp açılması için’ Semra’yı oralara getirmiş. Patinaj yapan arabalarını kurtaran kişinin kahramanımız olması her şeyi yeniden başlatıyor.
Filmin sonu, başlangıcı gibi fırtınalı bir gecede. ‘Garip yabancı’ yine bahçedeydi. Sedat yağmur altında kollarına atılan Semra’yı öyle bir şiddetle öpüyor ki, genç kız (belki de senaryonun dışına çıkarak) kendisini hafifçe çeker. Kameraman da, ne yapsın, görüntüyü köşkün lambasına yaklaştırıyor.
Paul Mauriat’nın ‘Of Vodka And Caviar’ (1965) uzunçalarındaki Rus halk şarkısı ‘Le Cocher De La Troika (The Coachman Of The Troika)’.
Tarık; “Bu kadar uzatmakta, üzülmekte ne fayda var anlayamıyorum. Bu matem O’nu sana geri getirebilecek mi?”
Semra; “Sevgi, aşk nedir anlamıyorsan sus ne olur.”
Tarık; “Anlamıyor muyum? Ben mi? Ben de tıpkı senin gibiyim. Senin O’nu sevdiğin gibi ben de seni seviyorum. Karşılık beklemeden.”
Semra; “Ne olur sus Tarık. Seni bir kardeş, bir arkadaş olarak çok, çok seviyorum. Sevgi, aşk başka bir şey. İsteyerek olmuyor. Aniden geliyor. İstesen de gitmiyor.”
Tarık; “Anlıyorum Semra. Bundan sonra her gün beraber olacağız, gezeceğiz. Aşktan hiç, hiç bahsetmeyeceğiz. Seni gene eskisi kadar çok seveceğim. Ama bir kardeş gibi. Aşkına, sevgine hürmet (Erdoğan Esenboğa’nın söyleyişiyle ‘hörmet’) ederek.”
Genç kız ve Sedat’ın verilmiş sadakaları varmış. Önder Somer benzer bir durumda olduğu ‘Zehirli Hayat’ta (1967), yapmadığı kötülüğü bırakmayacaktır.
maj � m y �$� p� ı çeliğinde bir bıçak gibi bilenip keskinleşti.” Genç kızın suçu, günahı ise ‘o babanın kızı olmakmış’. Delikanlı hırsını alamamış “Kapatmamsın… Efendinim senin. Ben izin verinceye kadar burada benim yanımda kalacaksın” diye bas bas bağırıyor. Bu daha ilkmiş. Asıl intikamı bundan sonra başlıyormuş.
“Ascenseur Pour L’Echafaud”daki (1957) ‘Chez Le Photographe Du Motel’ (Miles Davis). Biricik evladı 24 saattir kayıp. Meraktan ‘çıldırmak üzereyken’ Sedat’ın telefonuyla daha da sarsılır. “Koz bende, söz bende, el bende. Oyunumu oynuyor rest çekiyorum.” Kızına karşı bütün servetini istiyormuş. ‘Nakit, menkul, gayrı menkul, her şeyini’. Üstelik “Maalesef bizde fiyatlar maktudur. Ben şahsen pazarlıktan nefret ederim” diye alay ediyor. İstediğini yaptırır.
Avukat, kabul etmek istemese de ‘bu felaketi 10 yıl önce kendisi hazırlamış’. Ta o zaman ektiği rüzgârın fırtınasını şimdi kızı biçiyor. ‘İğfal edildiğini, kirletildiğini’ duyunca ‘kalbi daha fazla dayanamaz’.
‘Segâh Makamında Ney Taksimi’. Gömülmesi bu notalarla. [Selda Alkor üzerindeki manto’yu ‘Yosma’da (1966) Lale Pavyon’dan çıkarken giyiyordu].
Sonrasında büyük bir acı yaşıyor Semra. ‘Pavyonlara düşmüş’ ve Sevim Şengül’ün sesiyle şarkıcılık yapıyor. “Söyleyin yıldızlar sevgilim nerde//Beklerim O’nu ben/hep pencerelerde” (Suat Sayın).
Fausto Papetti’nin ‘I Remember N. 2 (In Love With...)’ (1965) albümündeki ‘Harlem Nocturne/Nocturno’ (1961) (Earle Hagen). Önüne gelenle kahkahalar atarak dans ediyor. [Bu sahnedeki gösterişli küpeleri ‘Evlat Uğruna’da (1967) “Sevmek ne güzel şeydir//Sonu hicran/hüsran olmasa” şarkısını (Suat Sayın) söylerken kullanacaktır]. Yaşlı bir çapkınla kadeh tokuşturduğu sahnede Hülya Koçyiğit’e çok benziyor.
‘The House of the Rising Sun’; “Oh mother tell your children//Not to do what I have done.” Sedat ise yaptıklarına bin pişman, kadehleri deviriyor. İstediklerinin hepsi olmuş ama mutsuz. “Bunları elde etmek için seni feda etmiştim. Şimdi seni tekrar kazanmak için ne istersen yapmaya hazırım” diyor. Oysa sevdiği kız ‘O’nla aynı dünyada yaşamaktan bile utanıyormuş’. [‘Cape Fear’daki (1962) Sam Bowen da “Makes me sick to breath the same air” demişti Cady’ye].
Sonunda ‘konduğu servetten Semra adına feragat ettiğini bildiren bir noter senedi’ yaptırıp oralardan uzaklaşır. Bu kez de genç kız üzgün. Ağlamadığı sahne yok. ‘Melankoliye yakalanacak’ neredeyse.
Sedat, aylar önceki “Araba kullanır mısınız” sorusuna ‘hayır’ demişti. Taksi bir yana, sonlarına doğru 2086/K1 plakalı muhteşem Adams greyderi kullandığını göreceğiz. Yardımcısı Cemal Ertokuş ile yol inşaatında çalışıyor. Tarık da ‘biraz hava alıp açılması için’ Semra’yı oralara getirmiş. Patinaj yapan arabalarını kurtaran kişinin kahramanımız olması her şeyi yeniden başlatıyor.
Filmin sonu, başlangıcı gibi fırtınalı bir gecede. ‘Garip yabancı’ yine bahçedeydi. Sedat yağmur altında kollarına atılan Semra’yı öyle bir şiddetle öpüyor ki, genç kız (belki de senaryonun dışına çıkarak) kendisini hafifçe çeker. Kameraman da, ne yapsın, görüntüyü köşkün lambasına yaklaştırıyor.
Paul Mauriat’nın ‘Of Vodka And Caviar’ (1965) uzunçalarındaki Rus halk şarkısı ‘Le Cocher De La Troika (The Coachman Of The Troika)’.
Tarık; “Bu kadar uzatmakta, üzülmekte ne fayda var anlayamıyorum. Bu matem O’nu sana geri getirebilecek mi?”
Semra; “Sevgi, aşk nedir anlamıyorsan sus ne olur.”
Tarık; “Anlamıyor muyum? Ben mi? Ben de tıpkı senin gibiyim. Senin O’nu sevdiğin gibi ben de seni seviyorum. Karşılık beklemeden.”
Semra; “Ne olur sus Tarık. Seni bir kardeş, bir arkadaş olarak çok, çok seviyorum. Sevgi, aşk başka bir şey. İsteyerek olmuyor. Aniden geliyor. İstesen de gitmiyor.”
Tarık; “Anlıyorum Semra. Bundan sonra her gün beraber olacağız, gezeceğiz. Aşktan hiç, hiç bahsetmeyeceğiz. Seni gene eskisi kadar çok seveceğim. Ama bir kardeş gibi. Aşkına, sevgine hürmet (Erdoğan Esenboğa’nın söyleyişiyle ‘hörmet’) ederek.”
Genç kız ve Sedat’ın verilmiş sadakaları varmış. Önder Somer benzer bir durumda olduğu ‘Zehirli Hayat’ta (1967), yapmadığı kötülüğü bırakmayacaktır.

Sanat Yönetmeni
İsmail Gonca (Sanat Yönetmeni)
Yapım Ekibi
Sadri Karan (Yapım Sorumlusu)
Yönetmen Ekibi
Mehmet Bozkuş (Teknik Yönetmen)

Hüseyin Karaoğlu (Yönetmen Yardımcısı)
Kamera Ekibi
Hüseyin Karındoyuran (Kamera Asistanı)
Ses Ekibi
Marko Buduris (Ses Kayıt)
Müzik ekibi
Sevim Şengül (Şarkılar)

Suat Sayın (Beste)
Firmalar
Erler Film (Yapım)



 TESBİHNAME.COM 

Hiç yorum yok: