17 Mayıs 2013

ÖLÜM EMRİ (1970)

ÖLÜM EMRİ 1970 ile ilgili görsel sonucu
HUNP: 7,3






Ölüm Emri

Vizyon Tarihi : 1970

Hunp : 7,3

Orijinal Dil : Türkçe

Oyuncular :
Murat Soydan Murat Soydan Murat
Esen Püsküllü Esen Püsküllü Ayşe
Erden Alkan Erden Alkan Selim
Ali Poyrazoğlu Ali Poyrazoğlu Ali
Mine Soley Mine Soley Neriman
Behçet Nacar Behçet Nacar Rıza
Muammer Gözalan Muammer Gözalan Fabrikatör
Faik Coşkun Faik Coşkun Meyhaneci
Adnan Mersinli Adnan Mersinli
Tarık Şimşek Tarık Şimşek
Sadettin Erbil Sadettin Erbil Murat Soydan Seslendirmesi
Fuat İşhan Fuat İşhan Erden Alkan Seslendirmesi
Alev Koral Alev Koral Mine Soley Seslendirmesi
Kemal Ergüvenç Kemal Ergüvenç  Behçet Nacar Seslendirmesi

Yönetmen
Senaryo
Yapımcı
Görüntü Yönetmeni
Tür
Özellikler
Ülke
Türkiye
Yönetmen Ekibi
Taner Oğuz (Teknik Yönetmen)
Kamera Ekibi
Taci Saraç (Kameraman)
Firmalar
Metin Film (Yapım)

Yıldız Film (Seslendirme)







İşlemediği bir suç yüzünden on dört yıl hapis cezası alan Murat’ın değişen hayatını konu edinir. Murat, Ayşe ile evlilik hazırlıkları yaparken bir anda kendisini hapishanede bulur. On dört sene hapishanede kalacağı için Ayşe’yi kendisinden soğutmaya çalışır. Ayşe’nin hapishane ziyaretlerinde onunla görüşmez. Bu sırada annesini de kaybeden Ayşe kimsesiz kalır ve Selim’in evlilik teklifine evet der. Selim, Murat’ın en yakın arkadaşıdır. Murat, hapishaneden çıkıp ellerinde çiçeklerle Ayşe’nin evinin önüne geldiğinde pencereden Ayşe ve Selim’in dans ettiğini görür. Selim, Ayşe ile evlenmek için ihtiyaç duyduğu parayı karşılamak için kirli işlere bulaşmıştır. Onun bulaştığı kirli işler Murat’ın da başını belaya sokacaktır. (Aslan Erdem)


Replikler:
Herb Alpert & The Tijuana Brass’ın ‘Whipped Cream & Other Delights’ albümündeki (1965) ‘Green Peppers’ (Sol Lake). Bir iş çıkışı.
Ali; “Ayşe! Var mısın altı 45’e bir sinemaya? Rüya’da ‘Bomba Ahmet’ filmi oynuyormuş. Tam 36 kişi ölüyor. Hadi! Paralar, gazozlar benden.”
Ayşe; “Çok isterdim ama annemin ilaçlarını alıp hemen eve gitmem lazım Ali. İnşallah başka bir gün.”
‘Bomba Ahmet’ (1970) gerçekten de 12 Ekim, Pazartesi günü (Beyoğlu) Rüya Sineması’nda gösterime girmiş. Ama ‘36’ biraz abartılı. Filmde 15 ölü, 2 yaralı, 14 dayak yiyen ve 2 de ‘kız tokatlaması’ var. Bunların toplamı bile Ali’nin ‘tam’ diye söylediğini vermiyor.
Bilinmeyenlerin daha fazla olduğu film.
Jeneriği ‘Bir Teselli Ver’ ile (1970) (Orhan Gencebay) izliyoruz; “Aşkın zehir olsa//Yine içerim.”
İstanbul, Adliye Sar ayı. Savcı Ali Demir, birazcık da koruyarak, kahramanımızı suçluyor; “Haksız bir tahrikin husule getirdiği gazap ve şedit bir elemin tesiri altında sanık elinde olmayarak bir suç işlemiştir.” Her ne kadar ‘Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci maddesi gereğince ölüm cezası müstelzimse de aynı maddenin ikinci fıkrasına binaen hafifletici sebepleri göz önüne alarak 15 sene ağır hapisle cezalandırılmasını talep eder’. Sonuçta 14 yıl hapsine karar verilir.
Murat’ın ‘elinde olmadan’ ve nasıl bir suç işlediğini öğrenemeyeceğiz. ‘Haksız tahrik’in ne olduğunu da. ‘Nahak yere burada çile dolduruyormuş’. Koğuştaki tek dostu Gani Dede. Yaşlı adamın ne arayanı ne de soranı var. “Tek beklediğim ziyaretçim; Azrail” demişti. Neden hapse düştüğü ve ne kadar yatacağı belli değil. Öğütleriyle delikanlıyı rahatlatıyor. “Ne demiş atalarımız. Gün doğmadan neler doğar sözünü boşuna söylememişler. Bakarsın bir gün bir af çıkar ya da başka bir şeyler olur kendini bu kasvetli duvarların dışında bulursun.” Oysa kahramanımız orada çürüyeceğini düşünüyor hep.
Hapse girmeden önce Muammer Gözalan’ın imalathanesinde çalışıyordu. İşçilerin bir ağabeyi, önderi ve işadamının ‘en yakın yardımcısıymış’. Güzel Ayşe ile sözlüydü. Mahkûm olunca ‘kendisini unutmasını isteyen’ bir mektup yazar. Ziyaretine geldiğinde görüşmek istemediğini söyler. Gardiyan şaşırmış; “Bunlara da akıl sır ermiyor ki. Kimi ziyaretçi diye çıldırır, kimisi de ayağına geleni geri çevirir.” Dahası ‘savcılığa dilekçe verip Sinop veya İmralı Cezaevi’ne naklini istemiş’. “Sevdiğim insanlardan uzakta olursam acım biraz hafifler belki.” Birkaç gün içinde ‘istidası’ kabul edilip İmralı’ya gönderilir.
Genç kız TEKTA-Tekstil Sanayii T.A.O. Yün iplik-Dokuma Fabrikası’nda işçi. Aynı iş yerindeki Ali bu zor günlerde yardımcı oluyor kendisine. Yatalak annesi Nezihe Güler’den başka kimsesi yok. İmalathanedeki kaynakçı Selim de Murat’ın tokluğunu fırsat bilerek yakınlaşmaya çalışmaktaydı.
Eli kolu paket dolu hatır sormaya gelmiş. [Esen Püsküllü bu sahnedeki etek, gömlek ve kolyeyi ‘Ah Müjgan Ah’da (1970) Faruk’a “En ufak bir ümit verdim mi size” derken kullanıyordu.] Bir şeye ihtiyaçları var mıymış. “Hamdolsun her şeyimiz var. Geçinip gidiyoruz” terslemesini önemsemez. “Nasılsınız teyzeciğim? İyisiniz, iyisiniz. Maşallahınız var” diyerek yaşlı kadının elini öperken gözü Ayşe’de. Bir gün önce Murat’ı ziyarete gitmişti. İki sevgilinin arasını bozacak şekilde anlatır bunu. Yaşama ümidini tamamen yitirmiş. ‘Bu kalın duvarlar artık benim mezarım olur’ diyormuş. İstanbul’un havasına bile tahammülü olmadığı için başka bir yere naklini istemiş. Üstelik genç kızı sormamış bile.
Selim’in ilgisi mahallelinin gözünden kaçmaz. Faik Coşkun’un meyhanesinde bunu tartışıyorlar. Konuşmaları çok ilginç. ‘Bir erkek, arkadaşının hikâyesine yan gözle bile bakmazmış’. Ancak Ayşe de galiba Selim’e pek boş vermiyormuş.
Şakir-Oktay Yavuz; “Karı milleti değil mi köküne kibrit suyu. Herhalde unuttu Murat’ı.”
Ahmet-Ahmet Şenses; “Eğer öyleyse yazıklar olsun. Murat Abi unutulur mu be? O’nun gibi delikanlı az bulunur bu zamanda.”
Şakir; “(Yere tükürerek) Karı milleti değil mi oğlum, saçı olanın dini olmaz.”
Ali; “O senin dediğin anandır.”
‘Hatari!’deki (1962) ‘The Sounds of Hatari’ (Henry Mancini). Bu son laftan sonra kavga çıkar. Mahallelinin ‘Eniştemiz’ dediği Selim de yumruklarını konuşturuyor. O’nu seyreden ‘Adamdan’ Rıza filmin farklı yönde gelişmesine neden olacaktır. ‘Boşa çene çalmaktan hoşlanmayan biri’. Kısa sohbetleri sırasında ‘kaynakçı olduğunu, şifreli kasa açabildiğini’ öğrenir. ‘Maldan iyi anlıyor’.
Fausto Papetti’nin ‘I Remember N.2’ albümündeki (1965) ‘Saint Louis Blues’ (1914) (William Christopher Handy). Delikanlının ‘bileğini, yüreğini beğenmiş’. Gazinoya götürür. Bu sırada Neriman bu ‘blues’ ile striptiz yapıyordu. Çok hoş, çok da zeki bir kadın. Buranın sahibiymiş. (Bu konu çelişkili. Filmin sonunda pavyonun Rıza tarafından işletildiği söyleniyor.) Yorulmadan, üzülmeden para kazanmanın yollarını O’ndan iyi bilen yokmuş.
‘Desafinado’ (1959) (Antonio Carlos Jobim). Delikanlıya ‘yakışıklı/yakışıklım’ diye hitap ediyor. Meteliğe kurşun attığını anlamış. Bir tomar banknot verir. Polisi, mahpushaneyi düşünmezse cebinden para eksik olmazmış. Adamsızlık nedeniyle yarıda kalan bir projeden söz ediyor. “Şimdi hiç sesini çıkarmadan işine devam et. Sana ihtiyacımız olduğu zaman haber veririz.”
‘Zorba’daki (1964) ‘The Happy Youth’ (Mikis Theodorakis). ‘Yakışıklı’, Ayşe’ye telefon ediyor. Çok önemli bir meseleyi konuşacakmış. İşten çıkınca sahil yoluna gelmesini ister. Ta küçüklüğünden beri severmiş genç kızı. Yakında ‘büyük bir mirasa konacakmış’. (Bu, film boyunca 4 kez tekrarlanır). Evlenirlerse çok mutlu edermiş. “Murat artık yok. O’nu ben de çok severim(!) ama bitti o hikâye. Bir gün eğer dönse bile O’nu hiçbirimiz tanıyamayacağız. Kıytırık bir ihtiyar olacak.” [Yaşar Nabi bu konuda farklı düşünüyor. ‘Sevi Çıkmazı’ndaki (1935/79) (Varlık Yayınları) ‘Kaçırılmış Fırsat’ adlı öyküde şunları yazmış (sf. 94); “15 yıl sonra bir kadın tanınır mı hiç? Oysa bir erkek yüzü 30 yıl sonra da ilk bakışta hatırlanabilir.”] Ayşe bu konuşmayı şaka zanneder. Oysa Selim çok ciddi.
O günlerde anne-Nezihe Güler’in ölmesi ‘yakışıklıyı’ daha da cesur yapar. ‘Bu zamanda kimsesiz bir genç kızın karşılaşacağı zorluklardan’ dem vuruyor. Yalnızlık, kimsesizlik, çaresizlik hakkında söyledikleri doğru ancak ‘Murat’tan başkasıyla evlenmek, bir ağabey bir arkadaş olarak bildiği Selim’e koca olarak bakmak’ aklının ermediği şey Ayşe için. Fikrini almak istediği Ali biraz ikircikli davranıyor. “Kısmet diye bir şey vardır Ayşe. Selim çok iyi çocuktur. Çalışkan, namuslu, bileği kuvvetli, mert. Seni de çok sevdiğine göre İnşallah mutlu olursun.” Oysa gözleri tam tersini haykırıyordu. Sonradan Murat’a “Selim çok ısrar etmişti. Yalnızdı, çaresizdi. Denize düşen yılana sarılır misali kabul etti” diye anlatacaktır.
Yine Fausto Papetti’nin saksofonuyla ‘Harlem Nocturne’ (1939) (Earle Hagen). ‘Yakışıklı’ tekrar gazinoya gelmiş. ‘Ezeli dert’. Yani parası bitmiş. Bu kez 2 bin koparır Neriman’dan. Planlanan işin ne olduğunu soruyor. Daha zamanı varmış. Bu işler ‘köşe başından kaynamış kestane almaya benzemezmiş’. Nişanına davet eder oradakileri.
Süheyl Denizci Orkestrası eşliğinde İhsan Kayral söylüyor ‘Bunu Sen İstedin (Adieu Jolie Candy)’ (1969) (Türkçe sözler Bora Çakır). Rıza “İkiniz de bir yastıkta mutlu ve mesut olun” diyerek yüzükleri takıyor. Remziye Fırtına ve Özdemir Akın da orada.
Meyhanede “Helal olsun herife, en sonunda kızı arakladı be” muhabbeti devam ederken çok şaşırtıcı bir şey olur. Kapıdan Murat giriyor. Meğer umumi af çıkmış (ama mahallelinin haberi bile yok). Elinde çiçekle sözlüsüne giderken nişan törenini görünce yolunu buraya çevirmiş. Yine de olay çıkarmıyor. Selim’i tebrik eder. Ayşe’ye de “Allah ikinizi de mesut etsin... Ne yapalım kısmet böyleymiş” diyor.
Eski işine döndüğü için Muammer Gözalan çok mutluydu. O günlerde çıkacağı ‘bir iş seyahati dolayısıyla imalathanenin bütün mesuliyetini’ kahramanımıza bırakır; “Yokluğumda bana gösterdiğiniz saygı ve çalışkanlığı O’na da göstereceğinizden emin ve müsterih olarak sizlere veda ediyorum.” Gerçekten de bir veda bu. Çünkü birkaç gün sonraki soygunun ardından işinin başına dönmüş olarak göremeyeceğiz kendisini.
Yalnız Selim biraz paniğe kapılmış. ‘Hemen evlenip uzaklara gitmeyi’ öneriyor. Genç kız ‘birkaç gün süre ister’. Düşünecekmiş. [Esen Püsküllü, üzerindeki gömleği ‘Ah Müjgan Ah’da (1970) “Bir saat baygın kaldı” derken de giyiyordu.] Daha da ileri gidip ‘yol yakınken nişanı bozmaktan’ söz ediyor. Böylesi ikisi için de daha iyi olurmuş belki. Ama nişanlısı ‘başladığı işi hiçbir zaman yarıda bırakacak biri değil’.
Neriman, Süheyl Denizci Orkestrası eşliğinde ve Handan Kara’nın sesi ile ‘Gözüm Sende’yi (Sözler Ülkü Aker) söylüyor. ‘Yakışıklı’ yeniden gazinoya ‘damlamış’. Yine meteliksiz yine para lazım. O gece mesaiye kalıp imalathaneyi soyması kararlaştırılır. İşçilerin haftalıkları kasadaymış. ‘Tam 400 bin lira’. Sonraki bir sahnede 400 küsur bin olarak geçiyor.
‘Wipe Out’ (1963) (Bob Berryhill / Pat Connolly / Jim Fuller / Ron Wilson). Kasayı boşaltması bu melodi ile. Dışarda karşılaştığı Murat’ı “Mesai bitti, gidiyorum” sözleriyle atlatır. Ama uzaktan Onları gören Rıza durumu farklı yorumluyor.
‘Crime Wave’ (Irving Joseph). “Soygunu birlikte planladıkları muhakkak” diye anlatır Neriman’a. Paraları göz göre göre bu iki enayiye yedirecek değilmiş. ‘Hakkını almak için’ hemen Murat’a gider. “Soygun gecesi fabrika kapısında buluştuğunuzu gördüm. Hâlbuki Selim ilk önce bana ortaklık teklif etmişti... Herkese şapur şupur bize Ya rabbi (Kemal Ergüvenç’in seslendirmesiyle ‘Ya rebbi’) şükür mü yani.” Kahramanımızın “Yani soygunu Selim mi yaptı” şaşkınlığını görünce de diklenir; “Bırak şimdi numarayı. Paraları kırıştınız. Bana pay vermemek için tiyatro kesiyorsun.” Yanıtını bir yumrukla alır.
Komiser Haydar Karaer soygunla ilgiliydi. Ama “Şüphelendiğiniz kimse var mı” demek ve oradaki işçileri anlamlı bakışlarla süzmekten başka bir şey yapmaz. Murat’ı sorgulayabilir diye düşündük ama böyle bir şey olmuyor.
Kahramanımız önce iyilikle konuşturmaya çalışır Selim’i. “Beni aradan çıkarıp Ayşe’yi almak istiyorsun” sözlerini duyunca 15 yumrukla cezalandırır. Sonra da hangar gibi bir yere ‘tıkar’. Çaldıklarının yerini söyleyinceye kadar bırakmayacakmış. Bir yumruk da burada atar.
‘Once Upon a Time in the West’deki (1968) ‘The First Tavern’ (Ennio Morricone). “Paraları nerede sakladınız” diye Ayşe’yi bile suçluyor. Milyonluk miras yalanını bu sırada öğrenir.
Rıza çok sıkı bir takiple Selim’in yerini bulmuş. Ufak bir pazarlıkla silah getireceğini söyleyip paraların yerini öğrenir. Evin bodrumundaymış. Ama getirdiği tabanca boştu. Selim’i öldürünce suç Murat’ın üstüne kalır.
Bunu kimin yapabileceğini konuşurlarken Ali bir şey hatırlar; “Bir Rıza vardı. Selim’im ‘arkadaşım’ dediği. Adamı hiç gözüm tutmamıştı. (Gerçi hiç karşılaşmamışlardı ya neyse).”
İkisinin de elinde bir tabanca pavyona giderler. Çıkan çatışmada gazino fedaileri Adnan Mersinli ve Tarık Şimşek ölür. Neriman da son nefesini vermeden Rıza’nın ‘Edirne sınırını geçeceğini’ söylüyor.
Ali sol kolundan hafifçe yaralanmış. Yine de şakacı; “Bir Ringoluk yapalım dedik. Ayvayı yedik.”
Kahramanımız Rıza’nın neyle kaçtığını görmemişti. Ama çok uzaktaki ‘Şevrole’ye (Murat Soydan’ a ait ‘34 KR 569’ plakalı) motosikletle kendisine yetişir.
Takip, 3 buçuk dakika ve 12 yumruk, bir tekmeli dayak 50 saniye sürüyor.
Filmin ‘kötü adamı’ uçurumdan düşüp ölünce filmin cümlesini söyler; “Sen ölüm emrini kendin imzalamıştın zaten.”
Sonunda suçsuz olduğu anlaşılmış ve Ayşe’sine kavuşmuş. Ali de mutlulukla Onlara bakıyordu.

‘Was Ich Dir Sagen Will (The Music Played)’ (1967/68) (Udo Jürgens / Joachim Fuchsberger / Mike Hawker).
Üç kez yırtıp attığı ve ancak dördüncüsünü gönderebildiği mektup; “Ayşe! Bu satırları yazmak benim için çok zor. Ama mecburdum. Feleğin kalleşçe bir cilvesi beni bu demir parmaklıkların arkasında 14 yıl çile doldurmaya mahkûm etti. Tam 14 yıl Ayşe. Dile kolay. Böyle bir adamın tekrar yaşamayı umması, hayattan bir şeyler beklemesi, hele sevmesi çılgınlık bence. Beni unutmanı istiyorum Ayşe. Gençsin, güzelsin önünde gönlünce yaşayabileceğin, istediğin gibi sevebileceğin koskoca bir ömür var. Ben çürümüş, mahvolmuş bir adamım Ayşe. Bari sen mutlu ol.”
(Yazan: Murat Çelenligil) 





 TESBİHNAME.COM

Hiç yorum yok: