20 Mayıs 2013

KİRALIK KADIN (1967)

HUNP: 8,0






Kiralık Kadın

Vizyon Tarihi : 1967

Hunp : 8,0

Orijinal Dil : Türkçe

Oyuncular :
Fatma Girik Fatma Girik Gül Kutlu
Ekrem Bora Ekrem Bora Ekrem Kutlu
Kuzey Vargın Kuzey Vargın Murat Kutlu
Şakir Arseven Şakir Arseven Osman
Suzan Avcı Suzan Avcı
Handan Adalı Handan Adalı Gül'ün Annesi
Nezihe Güler Nezihe Güler
Talia Saltı Talia Saltı Hafize Teyze
Levent Kaplangı Levent Kaplangı Gül'ün Kardeşi
Hayri Esen Hayri Esen Ekrem Bora Seslendirmesi
Nevin Akkaya Nevin Akkaya Fatma Girik Seslendirmesi
Fuat İşhan Fuat İşhan Kuzey Vargın Seslendirmesi

Yönetmen
Senaryo
Yapımcı
Görüntü Yönetmeni
Tür
Ülke
Türkiye
Etiketler











Gül, Ekrem ve Murat’ın arasındaki aşk üçgenini konu alır. Ekrem ve Murat, varlıklı bir ailenin oğullarıdır. Ailesi bacakları sakat olan Ekrem’e evleneceği bir kız bulmak için gazeteye ilân verir. Yaptığı ufak tefek işlerle ailesinin geçimini sağlamaya çalışan Gül, babasının zorlamasıyla ilâna başvurur. Ekrem ile Gül evlenir. Roman yazarı olan Murat, ağabeyinin karısı Gül’e karşı ilgi duymaya başlar. Murat’ın yazdığı romanın müsveddelerini okuyan Gül, bu aşkın farkına varır. Başlarda Murat’tan kendini korumaya çalışsa da daha fazla karşı koyamaz. Üçlü, içinden çıkılmaz bir durumun içinde kalacaktır. (İbrahim Veli Sözer)


Ayrıntılar:
Miles Davis’in “Ascenseur Pour L’Échafaud” albümündeki (1957) ‘Motel/Dîner Motel/Séquence Voiture’ (Miles Davis).
Ferit Bey’le karısının evlilik yıldönümü toplantısından dönüyorlar.
Murat; “Beni mi düşünüyorsun?”
Gül; “Evet ama sadece kurtulmak için.”
Murat; “Zincir mi vurdum ayağına?”
Gül; “Zincirden de kötü.”
Murat; “Benden kurtulamamanın sebebi zincirden de kuvvetli bir bağsa buna düpedüz aşk derler.”
Gül; “Nefret olduğunu kaç kere söyledim.”
Murat; “Yalan hepsi. Ağzın başka hava çalıyor gözlerin başka. Gene yalan söylüyorsun. Gözlerime bakmaya bile korkuyorsun. Bak titriyorsun da.”
Gül; “Üşümekten.”
Murat; “Hayır, sevgi titreyişi bu. Deliler gibi âşıksın bana, deliler gibi.”
Gül; “Bu ahlaksızca sözlerinizi dinleyemem.”
Murat; “Dinleyeceksiniz. Mecbursunuz. Çünkü gecenin bu saatinde evden uzak, ıssız bir yoldayız. Ya beni dinleyeceksiniz ya da uzun bir yolu yürümeyi göze alacaksınız.”
Gül; “Teşekkür ederim Beyefendi! Yürümeyi tercih ederim.”
“Lady Chatterley’s Lover”ın (1928) (D. H. Lawrence) (“Lady Chatterley’in Âşıkı”) (1945-İkinci baskı-İnsel Kitabevi) (Çeviren Avni İnsel) siyah beyaz ve sonuna sürpriz eklenmiş bir Yeşilçam uyarlaması.
Jenerikte Franck Pourcel Orkestrası’nın “Un’Orchestra Nella Sera Vol. 4” uzunçalarındaki (1965) “Que C’est Triste Venise (Venecia Sin Ti)” (1964) (Françoise Dorin) var. 60’larda kenar bir İstanbul semti.
‘Arabesque’ (1966) ‘Soundtrack’ındaki ‘Arabesque Theme’ (Henry Mancini). 8-9 yaşlarında bir çocuk, Levent Kaplangı, ablasına koşuyor. “Bekçi Rıza’nın karısı doğuracakmış. Hemen seni istiyor.” Gül mahallenin koruyucu meleği. İki sahnede hemşire olduğu söyleniyor. Doğum, hasta bakımı, ders vermek, dikiş, hatta ayağı sakatlanmış kuzuların tedavisi hep O’nda. Bunlara karşılık para almıyor. İyilik kendi kendini öder, zevki yetermiş. Doğurttuğu kız çocuklarının yedisine kahramanımızın adı verilmiş.
Annesi-Handan Adalı, babası Osman-Şakir Arseven ve kardeşi ile küçük bir evde kalıyorlar. Eskiden durumları iyiymiş. Osman, dedelerden kalan köşkü kumarda ve meyhanelerde yiyip bitirince böyle beş parasız kalmışlar. Şimdi içmekten başka bir şey yaptığı yok. Şarap paralarını bile kızı ödüyor. Karısı bunu anımsattığında “Babasıyım! Ödeyecek elbet. Mecbur buna” demişti.
Gazetede gördüğü bir ilan ailenin kaderini değiştirecektir. ‘Zengin bir budala, evlenmek için, güzel, akıllı ve merhametli bir kız arıyormuş’. “Senden iyisini mi bulacak” diyor babası. Sonra da kendisine acındırıyor. Bitmiş, tükenmiş, hayatta daima kaybetmiş bir adammış. Bu yoksulluğa tahammülü kalmamış. “Eğer geberip gitmemi, kendimi denize atmamı ya da içki yerine kezzap içmemi istemiyorsan babanın son arzusuna hayır demeyeceksin, dememelisin.” Handan Adalı’ya göre bu ‘kızını satmak’ gibi bir şey. Osman’a göreyse ‘kiralamak’.
Kandilli’de [‘Son Gece’den (1967) anımsadığımız] ‘Kont Ostrorog (Server Paşa) Yalısı’. İlanı veren iki kardeş burada yaşıyor. ‘Tarihi geçmiş ünlü bir ailenin son oğulları’. Murat “Şeceremiz bizle birlikte kuruyacak. Evlenmen lazım Abi” diyordu. Ekrem ise bunu ‘evde kalmış çirkin mahalle kızları gibi ilanla yapmaktan’ rahatsız. Bütün sosyeteye rezil olacaklarmış. Kardeşe kaymak tabaka falan vız geliyor. Kimse keyfinin kâhyası değilmiş; “Tüccarsın be Abi! Malını satmak için nasıl gazete ilanı kullanıyorsan evlilik de böyle bir iş benim için.”
‘Un Homme Et Une Femme’deki (1966) ‘Plus Fort Que Nous’ (Francis Lai). Nicole Croisille ve Pierre Barouh’nun söylediği şarkıyı dinlerken Murat’ı daha yakından tanıyoruz. Sevgilisi Suzan Avcı’ya “Dünyada başkaları için yaşayan insan var mıdır acaba? Başkaları için seven, başkalarının dünyasını renklendiren” diye ‘felsefe yapıyor’. (İlerde ‘meşhur bir yazar’ olduğunu öğreneceğiz). Genç kadın “Ben varım. Seviyorum seni” diye yırtınıyor ama delikanlı başka havalarda; “Sevmek mi? Tekrar aldatılmak için mi? Yok yavrum, aşka paydos.” Bu aldatılma konusu bir kez daha söylenecektir. Ama kimin aldattığı belli değil. Kadınlara inanılmayacağını anlamış. Münasebeti yatak odasından öteye geçmezmiş artık. ‘Geçmeyecek de’ diyerek bir kez daha vurguluyor. Kadın denen nesne yumuşak bir şeytanmış o kadar. Melek gibi olanlarına yeryüzünde değil masallarda ve bulutların üzerinde rastlanırmış ancak. Bir sonraki sahnede ‘sadece bir çocuğu olsun diye evlenmeye karar verdiğini anlatıyor’. Suzan Avcı da bir çocuk verebilirdi O’na. Üstelik zengin bir kadın. Ama bizimki ‘zaten varsılmış ve fakir de olsa kadınların parası vız gelirmiş’. “Ya güzellik” sorusunu da yanıtsız bırakmaz; “Ben çocuğumun anasında güzellik değil mertlik arıyorum. Aradığımı bulmak için de gereken her şeyi yapacağım.” Sonrasında ayrılırlar. Dünyaları ayrı olan insanlar kader yollarını da ayırmak zorundaymışlar. “Ben ne olacağım” diyen sevgilisinin ‘mutlu olması için ömrünce dua edecekmiş’. Nedense bu ‘dünyaların ayrı olduğu’ meselesi ‘aylar süren yatak beraberliğinden sonra’ anlaşılır hep.
[Kitapta olaylar Büyük (1. Dünya) Harp sonu ve sonrasında geçiyor. Konstans (Constance), 1917’de cepheden izinli gelen Klayford (Clifford) Chatterley ile evlenir. Kocası ‘kalçalarından aşağısı felçli’ olarak döner savaştan. Çocuğu olamayacakmış. Evlilikleri batan bir gemi, kendileri de iki kazazede (sf. 19). Delikanlı öyküler yazıyor. Genç kızın babası Sir Malkolm (Malcolm) Reid damadı için “Öz namına bir şey yok” demişti. Bunu yazarlığı mı yoksa kocalığı için mi söylediği anlaşılmıyor. Kızının yaşamındaki eksiği görüp beklenen öneriyi yapar (sf. 21); “Kendine ne diye bir âşık tutmuyorsun? Bu sıhhatin için elzem.” Klayfort da ‘ilişkilerine bir halel getirmeyecekse başka bir erkekten çocuğu olmasına karşı değildi (sf. 53)’. Mühim olan bir evladın babasının kim olduğu değil yetiştirilme tarzıymış (sf. 96). Konstans, orman bekçisi Oliver Mellors ile yaşadığı ilişkide cinselliğin ten yönünü keşfedecektir. Mellors da ‘ruhsal yönünü’.]
Aralarında Gülgün Erdem’in de olduğu 57 kişilik ‘elemeyi’ Gül kazanır. ‘Kendini beğenmiş Murat ile sinir harbi daha o saniye başlıyor’. Yalnız ortada bir sorun var.
‘The V.I.P.s’deki (1963) ‘The Bracelet’ (Miklós Rózsa). Evlenecek kişi Ekrem’miş. ‘Tekerlekli iskemleye mahkûm bir felçli’. Hayatı boyunca karısına elini süremeyecek bir koca. ‘Kurbanlar kaderlerine boyun eğmek zorundadır’. Genç kız da öyle yapar. Tek şartı ‘ailesinin sefaletten kurtulması’. Başka hiçbir şey istemez.
‘Günahkâr Kadın’da (1966) gördüğümüz ve Mimar Cevat Bey’e ait Etiler’deki ev. Babası, annesi, kardeşi buraya yerleşmiş. Rahata çabuk alışılıyor. Ana oğul ‘shake’ dansı yaparken Osman, üzerinde robdöşambr, puro ve viski içmekteydi. “14 ayaklı buzdolabımızdan buz getiriver” diyor eşine. İçkisini buzsuz içemezmiş. Damadından para istediği 1-2 sahne dışında kendilerini bir daha göremeyeceğiz.
Doğru sözlü, güzel, zekâsı da ‘zararsız’ ama Murat’a göre yetişmesi kusurlu ve eksikleri çokmuş Gül’ün. “Nikâhtan önce sofra adabından dansa, danstan sosyete salonlarındaki adetlere kadar hepsini öğrenmeniz lazım” diyor. Ekrem kocası, Murat da hocası olacakmış. Ters bir erkek ancak iyi bir öğretmenmiş.
‘Arabesque’deki (1966) ‘Main Title’ (Henry Mancini). Binicilik dersinden sonraki yarışta ‘nal toplatır’ delikanlıya. Kenar mahalle kızları Sipahi Ocağı nedir bilmezlermiş ama bütün çocuklukları bayram yerlerinde ata binerek geçermiş.
‘Arabesque’deki (1966) ‘Something For Sophia’ (Henry Mancini). Tabanca taliminde her attığını vuruyor; “Gecekonduda külhanbeyler arasında yetişen her kız biraz silahtan anlar. Hele her hafta kovboy filmi seyrederek büyümüşse.”
‘Our Man Flint’teki (1966) “Never Mind, You’d Love It” (Jerry Goldsmith). Sırada gece kulübü ve Vat 69 içmek var. ‘Sosyetik bir kadın her içkiye alışık olmalıymış’. Viski yarışında küfelik olan delikanlıyı sırtına alıp taşıyor.
‘Our Man Flint’deki (1966) ‘Tell Me More About That Volcano’ (Jerry Goldsmith). Düğün bu melodi ile. [Kuzey Vargın’ın, bu sahnedeki takım elbisesini ‘Günahkâr Kadın’da (1966); Fatma Girik’in gösterişli kolyesini de ‘Kız Kolunda Damga Var’da (1967) görmüştük]. Ekrem ‘aralarındaki nikâhın, memurun imzalattığı defterde kalacağını’ söylüyor. “Yatak odalarımız ayrı olacak. Size el sürmeyeceğim.” Daha ilk gecelerinde Murat ile pavyonda eğlenmesi için zorlar karısını. “Sakat ayağım gençliğinize çelme takmamalı.”
Dexter Gordon Quartet’in ‘Go’ 33’lüğündeki (1962) “I Guess I’ll Hang My Tears Out To Dry” (1944) (Julie Styne / Sammy Cahn); “Dry little teardrops//My little teardrops//Hangin’ on a string of dreams.” Gazinoda dans. Gelinliğini bile değiştirmemiş. Delikanlı neşeli olmasını isteyince “Emirle sadece dans edilir, gülünmez” yanıtını veriyor. ‘Basma entarilerden Avrupa elbiselerine; Basit bir mahalleden saray gibi bir köşke geldiği’ başına kakılınca aralarındaki gerginlik Murat’ın tokatlanmasına dek varır. Sonraki bir sahnede “Öğretemediğiniz tek şey nezaket oldu” diyecektir.
O geceden sonra Murat daktilosunun başındaydı. Yeni romanı ile meşgul. Genç kız, kocasının isteği üzere, bir fincan kahve götürmüş. Delikanlı hâlâ iğneleyici; “İçinde zehir falan yoksa nefis bir kahve.” [Fatma Girik bu elbiseyi ‘Kumarbaz’ (1965) ve ‘Kız Kolunda Damga Var’da (1967) giymişti.] Yazdıkları için görüşünü sorması bile çok incitici; “Ünlü bir romancı eserinin tutup tutmayacağını anlamak için ilk defa hizmetçisine okuturmuş.”
Evdeki durumu olduğu gibi sayfalara dökmüş. Roman kahramanı aşka ve hele (biri hariç) kadınlara hiç inanmıyormuş. Sevdiği, sakat abisinin karısıymış. ‘Namusluymuş ama damarlarındaki tatmin olmamış dişilik, namusunu tüketiyormuş’. Daha neler, neler.
‘Arabesque’deki (1966) ‘Dream Street’ (Henry Mancini). Romanda, bir gece, ‘alev alev arzu içinde yanarak’ uyuyan genç kıza sahip olur. ‘Yenilgi’ öbür günlerde devam eder. “Çılgınlar gibi sevişiyorlardı artık.” [Fatma Girik buradaki giysileri ‘Yaralı Aslan’ (1963) ve ‘Ben Bir Sokak Kadınıyım’da (1966) kullanmıştı.]
‘The V.I.P.s’deki (1963) “Doubts And Paul’s Exit” (Miklós Rózsa). Gül, ‘ahlaksızlık kelimelerini’ okumaya devam edemez. “Bu hikâye sizin dediğiniz gibi bitmeyecek” diye bağırıyor romancıya.
‘A Man And A Woman’daki (1966) “Aujourd’hui C’est Toi” (Francis Lai). Belgrat Ormanı’nda tekrar karşılaşırlar. Yine aynı terane. “Evlisin ama erkeksizsin. Yatağında güçlü bir koca arıyorsun. İhtiyacın var buna.” İnadı bırakıp gelirse bu sır aralarında kalacakmış. Sadece kuşların bileceği günah bu ormanda doğup bu ormanda ölecekmiş. Gül kaçarak kurtulur saldırısından.
‘The V.I.P.s’deki (1963) ‘Questions Of Pride’ (Miklós Rózsa). Perişan bir şekilde eve geldiğinde Ekrem, Ferit Bey’le karısının davetinden söz ediyor. “Murat’la gideceksiniz.” Kendisi gelmeyecekmiş. Güzel bir kadının yanında acınmaktan, alay edilmekten hoşlanmazmış. Ormanda Gül’ün başına neler geldiğini merak etmez bile. “Sakat bir kocanın karısını rahatsız edecek çok serseri var yeryüzünde. Ama karım bir tane benim. Dünyanın en namuslu kadını.”
Durul Gence 5’lisi eşliğinde Ajda Pekkan’dan ‘İki Yabancı’yı (1966/67) (Bert Kaempfert / Fecri Ebcioğlu) dinlediğimiz ve tatsız geçen toplantıdan sonra yine tartışıyorlar. ‘Benim olacaksın’ muhabbeti evde devam eder. Genç kız “Namuslu bir kadınım ben. Namusunu koruduğum insan da Abin. Aşkımdan delirsem bile eşime ihanet etmem” diye savunuyor kendini.
Kendisiyle hesaplaşarak geçirdiği gecenin sabahında ayrılmak istediğini söyler kocasına; “Farkına varmadan kardeşinize âşık oldum. Eğer sizinle evli olmasaydım sevebileceğim tek erkek O’ydu.”
‘Our Man Flint’teki (1966) ‘New York Skyline’ (Jerry Goldsmith). Ekrem ayağa kalkması filmin sürprizini yaşatıyor seyirciye. Tekerlekli sandalyeyi bir tarafa atar. Sakatlığı sahteymiş. Tıpkı evlilikleri gibi. Kardeşinin kadınlara güveni yokmuş. Namuslarına inanmıyor, hepsinin ihanet edeceğini sanıyormuş. Bir kızı yakından inceleyebilmek için bu sahte nikâh oyununa karar vermişler. Murat’ın aşkı hariç hepsi yalanmış. Bunları anlattıktan sonra sanki yaptıkları çok iyi bir şeymiş gibi “Herhalde bu oyuna memnun oldun” diyor. ‘Sadece kendilerini düşündükleri bir oyun’. Oysa ‘her kadın namusuna hilesiz inanılmasını ister’. Artık huyundan mı suyundan mı bilinmez Gül de romancı gibi olmuş; “Namusunu denediğiniz kenar mahalle kızının bir de gururu olduğunu hesaplamanız lazımdı. Bu güne kadar kardeşinin şerefiyle oynayan bir vicdansıza âşık olduğum için utanıyordum, şimdi ise sevmeye değmeyecek şımarık birine tutulduğum için utanıyorum.”
Fakir semtine dönecekti ama fazla uzaklaşamadan Murat’ın kollarında bulur kendisini.
[Üzerindeki pardösüyü ‘Hırsız’ (1965), ‘Yıldıztepe’ (1965) ve ‘Avare Kız’da (1966) görmüştük].
‘Son’ yazısından önce bir sürpriz daha var. Ekrem Bora seyircilere dönerek “Sizlerden ricamız, aynı ilgi ve heyecanı kaybetmemeleri için bu filmin sonunu yakınlarınıza anlatmamanız. Hepinize hepimizden sevgi ve teşekkürler” diyor.
‘Arabesque’deki (1966) ‘Bagdad On Thames’ (Henry Mancini).
Gazetedeki evlilik ilanını tartışıyorlar.
Gül; “Ben evliliği mukaddes kabul ediyorum baba. Gönlüme göre bir eş, mutlu bir yuva hayaliyle büyüdüm hep.”
Osman; “Tamam! Kendin de söyledin işte. Hayal! Doğrusu da bu zaten. Biz de anan kadınla aynı sersemce hayalle evlendik. Üç hafta sonra da büyük aşkım, sevgili anneciğin kafama maşa fırlattı.”
Anne Handan Adalı; “Kendin boğazıma sarılıp beni boğmaya kalkıştığını niye söylemiyorsun?”
(Yazan: Murat Çelenligil) 


Kurgu
Yönetmen Ekibi
Celal Ersöz (Reji Ekibi)

Birsen Kaplangı (Reji Ekibi)
Kamera Ekibi
Tahir Teker (Kamera Asistanı)

Suat Pekak (Kamera Asistanı)
Post-Prodüksiyon
Ender Teker (Negatif Kurgu)

İbrahim Üstüner (Laboratuar)

Hüseyin İnci (Laboratuar)

Şeref Mehtap (Kopya Baskı)
Ses Ekibi
Necip Sarıcıoğlu (Ses Kayıt)

Mustafa Kent (Senkron)
İdari İşler
Semih Sarıoğlu (Prodüksiyon Amiri)

Naci Saraç (Set Amiri)

Orhan Başkan (Set Ekibi)

Murat Serenli (Set Ekibi)

Kazım Kaplan (Set Ekibi)
Müzik ekibi
Ajda Pekkan (Şarkılar)
Firmalar
Duygu Film (Yapım)

Lale Film (Seslendirme)

Lale Film (Film Hazırlık)



 TESBİHNAME.COM

Hiç yorum yok: