HUNP: 7,8 Follow @filmnostalgi Tweet |
Nilgün
Vizyon Tarihi
: 1968
Hunp : 7,8
Orijinal Dil :
Türkçe
Oyuncular :
|
Kartal Tibet | Ömer | |
|
Fatma Girik | Nilgün | |
|
Önder Somer | Mapa Meliki Ahmet | |
|
Oya Peri | Dilbeste | |
|
Münir Özkul | Tayfur | |
|
Feri Cansel | Zülma | |
|
İlhan Hemşeri | Amerikalı Petrolcü | |
|
Tevfik Soyurgal | Barmen | |
|
Erdoğan Seren | Tayfur'un Adamı | |
|
Orhan Çoban | Garson | |
|
Mehmet Büyükgüngör | Nikah Memuru | |
|
Zülfükar Öner | Mafya Adamı | |
|
Tijen Par | Seslendirme | |
|
Alev Koral | Feri Cansel Seslendirmesi | |
|
Lale Belkıs | Seslendirme | |
|
Timuçin Caymaz | Resepsiyonist | |
|
Arap Celal | Barmen | |
|
Suna Pekuysal | Seslendirmesi | |
|
Zülfikar Divani | Tayfur'un Adamı | |
|
Nubar Kamçılı | İşadamı | |
|
Esen Günay | Seslendirme | |
|
Ahmet Turgutlu | Garson | |
|
Ali Demir | Davetli | |
|
Adnan Mersinli | Kavgacı | |
|
Ali Ekdal | Serseri | |
|
Hayri Esen | Kartal Tibet Seslendirmesi | |
|
Jeyan Mahfi Tözüm | Fatma Girik Seslendirmesi | |
|
Erdoğan Esenboğa | Önder Somer Seslendirmesi | |
|
Türkan Sonay | ||
|
Mümtaz Alpaslan | ||
|
Muzaffer Yenen | İşadamı | |
|
Ali Seyhan | Kavgacı | |
|
Zeki Sezer | Kumarhane Görevlisi | |
|
Nergis Çağlar |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Eser
|
|
Süre
|
89 dk.
|
Tür
|
|
Özellikler
|
Siyah Beyaz, 35 mm
|
Ülke
|
Türkiye
|
Etiketler
|
Çapkın bir
adamı kendisine âşık etmeye çalışan Nilgün’ün hikâyesini anlatır. Ömer
ülke ülke dolaşan çapkın bir adamdır. Kumar oynayarak hayatını kazanan Ömer,
İspanya’da arkadaşı Tayfur’la karşılaşır. Çok özlediği memleketine, İstanbul’a
dönmeye karar verir. Gemiye bindiğinde üçüncü sınıf kamaralara çağırılır.
Burada hanedandan Nilgün Sultan’la tanıştırılır. Ömer, üçüncü mevkide tanıştığı
sıradan giyimli Nilgün’ün hanedan soyundan olduğuna inanmaz. Bir süre sonra
birinci mevkiye çıkan Nilgün, burada herkesi kendisine âşık eder. Kıskançlıktan
ne yapacağını şaşıran Ömer, Nilgün’ün peşinden sürüklenecektir. (Ayşe Pay)
Ayrıntılar:
“Bu esere başlayınca
Nilgün’e kendim de tutuldum ve yanımda hissetmek için çok defa geceleyin masama
koşup onu yaşatmak ihtiyacı içinde romana sarıldım, sabahlara kadar çalıştım.”
Refik Halit Karay üç ciltlik ‘Nilgün’ için bunları söylüyor. [‘Türk Prensesi
Nilgün’ (1950) (294 sayfa); ‘Mapa Melikesi Nilgün’ (1950) (300 sayfa);
“Nilgün’ün sonu” (1952) (296 sayfa). Nebioğlu Yayınevi.]
’Johnny Guitar’ (1954) (Victor Young) melodisinin fon müziği olarak kullanıldığı filmde Nilgün ve Ömer’in vapur ve İzmir gece kulübündeki konuşmaları.
Nilgün; (Jeyan Mahfi Ayral’ın sesi ile) “Pek mağrursun, şımartmışlar seni. Hiç mi kıymeti yok kadınların senin gözünde?”
Ömer; (Hayri Esen’in ses i ile) “Tam aksi, kadınlar için yaşarım ben. Hayatın çiçeği onlar.”
Nilgün; “Bir defa koklayıp atmak için değil mi? Ne serseri ruhlu adamsın sen. Seni ilk gördüğümde anlamıştım bunu.”
Ömer; “Hayret, seni nasıl fark edememişim.”
Nilgün; “Geçen sene Londra’daki Savoy Otelinin balosunda..benle dans bile ettin. [Romanda ise bir ay evvel Mısır’daki (Kahire) Heliopolis Otelinde karşılaşmışlar.] Hatta fazla sıkıştırdığın için yarıda bıraktım dansı.”
Ömer; “Herhalde sarhoştum.”
Nilgün; “Hem de körkütük. Sonra gidip dışişleri bakanının karısına sulandın. Az kalsın siyasi bir skandal çıkıyordu.”
Ömer; “Bakıyorum benle fazla ilgilenmişsin. Hiçbirini hatırlamıyorum.”
Nilgün; “Şaşmam. Kimbilir şimdiye kadar hayatına kaç kadın girdi. Bir dalda durmayan maceraperestin birisin sen. Ah, biraz uslu olsaydın.. Bağlanırdım sana. Ama, bu halinle, Allah göstermesin. Tek erkeğin kadınıyım ben. Bir kere sevdim mi hayatımın sonuna kadar ona bağlanırım.”
60’lı yıllar (romanda 1936). Önce, Ömer’i tanıyoruz. (Romanda ise, erkek kahramanın adı 3. cildin sonlarındaki bir cümle dışında hiç kullanılmıyor.) “Serseri ruhlu bir İstanbul çocuğu. Dünyada gezmediği tozmadığı yer kalmamış.” Onunla, İspanya’da Kiti adlı bir gece kulübünde karşılaşıyoruz. (Bu sahne için Orhan Günşiray’ın kayınvalidesinin Yeniköy’deki villası kullanılmış.) Çıkışta Konçita’sı ile karşılaşır. Ama, Ömer artık, özlediği Türkiye’ye dönmek istiyor. Konçita’nın bedduası kısa bir süre sonra gerçek olacaktır; “..Dilerim tanrıdan karşına öyle bir kadın çıkarsın ki inim inim inletsin seni.”
Ömer, parasını (o, şaka yollu ‘harcırah’ diyor) kumarla sağlıyor. Zar atarak ‘don gömlek bıraktığı’ denizciler, arkadaşı Tayfur’un kaptan olduğu gemide çalışıyorlardı. (Romandaki Ömer ve Tayfur ise Kurtuluş Savaşı sonrası Yüzellilikler’inden.) İki arkadaşın yıllar sonra karşılaştığı sahnede güzel bir pasodoble var. ‘El Gato Montes : Si Torero Quieo Se’ (Manuel Panella).
Vapurla Türkiye’ye dönüş. (Romandaki Ömer ise Mısır’ın Port Sait Limanından kalkan Conte Verdi vapuruyla Hindistan’a gidiyor.) Yolculuk sırasında yine çapkın. ‘Controluce’ (1962) (Cassano) melodisini dinlediğimiz sahnede (Alev Koral’ın seslendirdiği) Zülma ile güvertede (birkaç sahne sonra onları yatakta göreceğiz) konuşurlarken çapkınlığın zirvelerindeydi. Gemi görevlisinin getirdiği mektupta şunlar yazılıdır; “Şehzade Rüknettin Efendinin kerimeleri Nilgün Sultan görüşmeyi arzu buyuruyorlar. Teşrifinizi istirham ederim. Teyzezadesi (romanda ‘teyzesi’) Dilbeste.”
Prenses Nilgün.. Üçüncü sınıf kamarada yaptıkları konuşmanın sonrasında güzelliği ile Ömer’in aklını başından alır. ‘Zengin ve ünvanlı’ bir koca bulmak için İstanbul’a (romanda ‘uzak şark’a) gidiyormuş. Teyze kızı Dilbeste ile ceplerindeki son 28 dolarla (romanda İngiliz lirası) bilet farkını verip ‘birinci mevkie’ çıkarlar.
Herb Alpert&The Tijuana Brass’tan ‘Lollipops and Roses’ (1960) (Anthony Velona) melodisini dinlediğimiz güverte sahnesinde Ömer şunları söylüyor; “Bütün erkekler (aralarında Mapa Meliki Ahmet de var) size hayran..Bu hızla giderseniz İstanbul’a varmadan müstakbel kocayı bulmuş olacaksınız.”
Bundan sonrası kaçıp kovalamaca gibi. Bazen bayağı bir mahalle kızı bazen pek görgülü yüksek sosyete kadını olabilen Nilgün delikanlıyı şaşkına döndürüyor. Gemideki baloda, Melik Ahmet’in kollarında ‘Tabu’ (1962) (Ernesto Lecuona) melodisi ile yaptığı dans, delikanlıyı iyice kıskandırır.
Dilbeste; “(Ömer’e acıyor) Ne istiyorsun adamdan?”
Nilgün; “Benim olmasını.”
İzmir ve Efes Oteldeki numaralarına dayanılır gibi değil. İstanbul’a giden Samsun Vapurunda delikanlıya içine ‘Monuba’ karıştırılmış içki bile içirir. ‘İnsana cüret ve cesaret veren bu karışım’ın etkisiyle gerçek hayatta ancak omzundan öpebildiği Nilgün’e rüyasında sahip olur. Kendine gelince ‘A Drop in the Ocean’ (1967) (Barry) melodisi ile tartışıyorlar.
Tayfur’un aldığı yüzüklerle nişanlanırlar. Ama, Ömer’e çektirdiklerini yeterli bulmamış olacak ki (sonradan sahte olduğu anlaşılan bir nikâhla) Prens Ahmet’le evlenir (romandaysa gerçekten evleniyor). Üstelik ne yapıp yapıp Ömer’i şahitlerden biri olmaya kandırıyor. Diğeri Tayfur tabii. ‘Eclisse’ (1965) (Ammonio / Fusco) melodisi ile striptiz yapan güzeli seyrettiğimiz gece kulübünden çıkınca ‘yeni evlilerin’ bir kaza yaptıklarını öğrenir. Nilgün yaralıdır. Neyse ki bu da, genç kızın onu kendisine daha çok bağlamak için yaptığı bir oyun çıkıyor. Dilbeste, Ahmet ile Endonezya’ya giderken (romanda ise Tayfur ile evleniyor ve 1938 affı ile Türkiye’ye dönüyorlar) Nilgün, Ömer’in ‘evliler gibi bir gece’ geçirmesine izin verir. Son sahnede, o yılların filmlerinde sıkça görüldüğü gibi genç kızı çapkınca yatağa bırakan Ömer kameranın görüntüsünü bir perde ile kapatıyor.
Refik Halit Karay.. Nerde ‘Memleket Hikâyeleri’ndeki (1919) ‘Hakk-ı Sükût’ ve Necla Nazır’ı Necla Nazır yapan ‘Yatık Emine’ nerde ‘Nilgün’. Keşke başladığı gibi bitirebilseydi.
(Yazan: Murat Çelenligil)
’Johnny Guitar’ (1954) (Victor Young) melodisinin fon müziği olarak kullanıldığı filmde Nilgün ve Ömer’in vapur ve İzmir gece kulübündeki konuşmaları.
Nilgün; (Jeyan Mahfi Ayral’ın sesi ile) “Pek mağrursun, şımartmışlar seni. Hiç mi kıymeti yok kadınların senin gözünde?”
Ömer; (Hayri Esen’in ses i ile) “Tam aksi, kadınlar için yaşarım ben. Hayatın çiçeği onlar.”
Nilgün; “Bir defa koklayıp atmak için değil mi? Ne serseri ruhlu adamsın sen. Seni ilk gördüğümde anlamıştım bunu.”
Ömer; “Hayret, seni nasıl fark edememişim.”
Nilgün; “Geçen sene Londra’daki Savoy Otelinin balosunda..benle dans bile ettin. [Romanda ise bir ay evvel Mısır’daki (Kahire) Heliopolis Otelinde karşılaşmışlar.] Hatta fazla sıkıştırdığın için yarıda bıraktım dansı.”
Ömer; “Herhalde sarhoştum.”
Nilgün; “Hem de körkütük. Sonra gidip dışişleri bakanının karısına sulandın. Az kalsın siyasi bir skandal çıkıyordu.”
Ömer; “Bakıyorum benle fazla ilgilenmişsin. Hiçbirini hatırlamıyorum.”
Nilgün; “Şaşmam. Kimbilir şimdiye kadar hayatına kaç kadın girdi. Bir dalda durmayan maceraperestin birisin sen. Ah, biraz uslu olsaydın.. Bağlanırdım sana. Ama, bu halinle, Allah göstermesin. Tek erkeğin kadınıyım ben. Bir kere sevdim mi hayatımın sonuna kadar ona bağlanırım.”
60’lı yıllar (romanda 1936). Önce, Ömer’i tanıyoruz. (Romanda ise, erkek kahramanın adı 3. cildin sonlarındaki bir cümle dışında hiç kullanılmıyor.) “Serseri ruhlu bir İstanbul çocuğu. Dünyada gezmediği tozmadığı yer kalmamış.” Onunla, İspanya’da Kiti adlı bir gece kulübünde karşılaşıyoruz. (Bu sahne için Orhan Günşiray’ın kayınvalidesinin Yeniköy’deki villası kullanılmış.) Çıkışta Konçita’sı ile karşılaşır. Ama, Ömer artık, özlediği Türkiye’ye dönmek istiyor. Konçita’nın bedduası kısa bir süre sonra gerçek olacaktır; “..Dilerim tanrıdan karşına öyle bir kadın çıkarsın ki inim inim inletsin seni.”
Ömer, parasını (o, şaka yollu ‘harcırah’ diyor) kumarla sağlıyor. Zar atarak ‘don gömlek bıraktığı’ denizciler, arkadaşı Tayfur’un kaptan olduğu gemide çalışıyorlardı. (Romandaki Ömer ve Tayfur ise Kurtuluş Savaşı sonrası Yüzellilikler’inden.) İki arkadaşın yıllar sonra karşılaştığı sahnede güzel bir pasodoble var. ‘El Gato Montes : Si Torero Quieo Se’ (Manuel Panella).
Vapurla Türkiye’ye dönüş. (Romandaki Ömer ise Mısır’ın Port Sait Limanından kalkan Conte Verdi vapuruyla Hindistan’a gidiyor.) Yolculuk sırasında yine çapkın. ‘Controluce’ (1962) (Cassano) melodisini dinlediğimiz sahnede (Alev Koral’ın seslendirdiği) Zülma ile güvertede (birkaç sahne sonra onları yatakta göreceğiz) konuşurlarken çapkınlığın zirvelerindeydi. Gemi görevlisinin getirdiği mektupta şunlar yazılıdır; “Şehzade Rüknettin Efendinin kerimeleri Nilgün Sultan görüşmeyi arzu buyuruyorlar. Teşrifinizi istirham ederim. Teyzezadesi (romanda ‘teyzesi’) Dilbeste.”
Prenses Nilgün.. Üçüncü sınıf kamarada yaptıkları konuşmanın sonrasında güzelliği ile Ömer’in aklını başından alır. ‘Zengin ve ünvanlı’ bir koca bulmak için İstanbul’a (romanda ‘uzak şark’a) gidiyormuş. Teyze kızı Dilbeste ile ceplerindeki son 28 dolarla (romanda İngiliz lirası) bilet farkını verip ‘birinci mevkie’ çıkarlar.
Herb Alpert&The Tijuana Brass’tan ‘Lollipops and Roses’ (1960) (Anthony Velona) melodisini dinlediğimiz güverte sahnesinde Ömer şunları söylüyor; “Bütün erkekler (aralarında Mapa Meliki Ahmet de var) size hayran..Bu hızla giderseniz İstanbul’a varmadan müstakbel kocayı bulmuş olacaksınız.”
Bundan sonrası kaçıp kovalamaca gibi. Bazen bayağı bir mahalle kızı bazen pek görgülü yüksek sosyete kadını olabilen Nilgün delikanlıyı şaşkına döndürüyor. Gemideki baloda, Melik Ahmet’in kollarında ‘Tabu’ (1962) (Ernesto Lecuona) melodisi ile yaptığı dans, delikanlıyı iyice kıskandırır.
Dilbeste; “(Ömer’e acıyor) Ne istiyorsun adamdan?”
Nilgün; “Benim olmasını.”
İzmir ve Efes Oteldeki numaralarına dayanılır gibi değil. İstanbul’a giden Samsun Vapurunda delikanlıya içine ‘Monuba’ karıştırılmış içki bile içirir. ‘İnsana cüret ve cesaret veren bu karışım’ın etkisiyle gerçek hayatta ancak omzundan öpebildiği Nilgün’e rüyasında sahip olur. Kendine gelince ‘A Drop in the Ocean’ (1967) (Barry) melodisi ile tartışıyorlar.
Tayfur’un aldığı yüzüklerle nişanlanırlar. Ama, Ömer’e çektirdiklerini yeterli bulmamış olacak ki (sonradan sahte olduğu anlaşılan bir nikâhla) Prens Ahmet’le evlenir (romandaysa gerçekten evleniyor). Üstelik ne yapıp yapıp Ömer’i şahitlerden biri olmaya kandırıyor. Diğeri Tayfur tabii. ‘Eclisse’ (1965) (Ammonio / Fusco) melodisi ile striptiz yapan güzeli seyrettiğimiz gece kulübünden çıkınca ‘yeni evlilerin’ bir kaza yaptıklarını öğrenir. Nilgün yaralıdır. Neyse ki bu da, genç kızın onu kendisine daha çok bağlamak için yaptığı bir oyun çıkıyor. Dilbeste, Ahmet ile Endonezya’ya giderken (romanda ise Tayfur ile evleniyor ve 1938 affı ile Türkiye’ye dönüyorlar) Nilgün, Ömer’in ‘evliler gibi bir gece’ geçirmesine izin verir. Son sahnede, o yılların filmlerinde sıkça görüldüğü gibi genç kızı çapkınca yatağa bırakan Ömer kameranın görüntüsünü bir perde ile kapatıyor.
Refik Halit Karay.. Nerde ‘Memleket Hikâyeleri’ndeki (1919) ‘Hakk-ı Sükût’ ve Necla Nazır’ı Necla Nazır yapan ‘Yatık Emine’ nerde ‘Nilgün’. Keşke başladığı gibi bitirebilseydi.
(Yazan: Murat Çelenligil)
Yapım Ekibi
|
Yılmaz Kanat (Set
Amiri)
|
Sonay Kanat
(Set Asistanı)
|
|
Cengiz Öktem
(Set Asistanı)
|
|
Kemal
Erdoğan (Set Asistanı)
|
|
Yönetmen Ekibi
|
Temel Gürsu
(Yönetmen Yardımcısı)
|
Kamera Ekibi
|
Aytekin
Çakmakçı (Kamera Asistanı)
|
Abdullah
Gürek (Kamera Asistanı)
|
|
Post-Prodüksiyon
|
Sezai
Elmaskaya (Negatif Kurgu)
|
Hilmi Başcan
(Laboratuar Şefi)
|
|
Hayati
Akbulut (Laboratuar)
|
|
Gani
Maraşlıoğlu (Laboratuar)
|
|
Erdoğan
Dolapçı (Laboratuar)
|
|
Işık Ekibi
|
Hüseyin
Özşahin (Işık Şefi)
|
Ahmet Aktüre
(Işık Asistanı)
|
|
Sadi Kanat
(Işık Asistanı)
|
|
Ses Ekibi
|
Yorgo
İlyadis (Ses Kayıt)
|
Diamandi
Filmeridis (Senkron)
|
|
İlia İliadis
(Ses Kayıt Asistanı)
|
|
Firmalar
|
Arzu Film (Yapım)
|
Erman Film
(hazırlık)
|
|
Mim Cim Ofset Basımevi (Lobi Basım)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder