HUNP: 8,3 Follow @filmnostalgi Tweet |
Afilli
Delikanlılar
Vizyon Tarihi
: 1964
Hunp : 8,3
Orijinal Dil :
Türkçe
Oyuncular :
|
İzzet Günay | Kemal/Selim | |
|
Sadri Alışık | Salih | |
|
Kenan Pars | Kenan | |
|
Gülsüm Kamu | Necla | |
|
Suna Pekuysal | Nesrin | |
|
Cevat Kurtuluş | Meyhaneci Agop | |
|
Hakkı Kıvanç | Kenan'ın Adamı | |
|
Yavuz Karakaş | Kenan'ın Adamı | |
|
Osman Türkoğlu | Necmi | |
|
Mehmet Ali Akpınar | Tetanos Hüseyin | |
|
Yılmaz Korkut | Asistan Yılmaz | |
|
Talia Saltı | Necla'nın Hizmetçisi | |
|
Ahmet Koç | Müşteri | |
|
Zeki Tüney | Salih'in Adamı | |
|
Savaş Tuğ | ||
|
Levent Haskan | ||
|
Nubar Kamçılı | Komiser | |
|
Mustafa Yavuz | Müşteri | |
|
Ahmet Koç | Müşteri | |
|
Hayri Esen | İzzet Günay Seslendirmesi | |
|
Jeyan Mahfi Tözüm | Gülsüm Kamu Seslendirmesi | |
|
Muhip Arcıman | Kenan Pars Seslendirmesi | |
|
Kemal Ergüvenç | Mehmet Ali Akpınar Seslendirmesi | |
|
Rıza Tüzün | Osman Türkoğlu Seslendirmesi |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Eser
|
|
Süre
|
96 dk
|
Tür
|
|
Özellikler
|
35 mm,
Siyah Beyaz
|
Ülke
|
Türkiye
|
Etiketler
|
Bir adamın yıllar sonra
çocukluk aşkıyla karşılaşması anlatılır. Kemal ile Salih, dolandırıcılık
yaparak geçinmektedirler. Bir gün Kenan adında bir adamı dolandırırlar. Uzun
süredir bir soygunun peşinde olan Kenan, bu gençlerle iş yapmaya karar verir.
Beraber zengin bir kadını soymak için plân yaparlar. Ancak soygundan önce
Kemal, beklemediği bir gerçekle yüzleşecektir. (Meltem İşler Sevindi)
Ayrıntılar:
Stanley Black And His
Orchestra’nın ‘The Music Of Lecuona’ albümündeki (1959) ‘Always In My Heart
(Siempre En Mi Corazón)’ (1942) (Ernesto Lecuona).
Mücevherlerini çalarken yakalamış Kemal’i (O’nu Selim olarak biliyor).
Necla; “Meğer şiir dolu sözlerin, birkaç pırıltılı taş parçasını çalmak için atılan bir oltaymış. Mücevher hırsızlığını affedebilirim ama kalbimi yalan yere çalmanı asla. Al, hepsi senin olsun. Yalnız bir şey var aralarında, ufak bir çakı! Kirli ellerini sürüp kirletme onu, dokunma ona.”
Müziği ile savaşlı yıllara, görüntüleriyle ümit dolu 60’lara gittiğimiz siyah beyaz film.
Kemal ve Salih… Şakaları bizi sarhoş eden, ele avuca sığmaz iki candan arkadaş. (Sadri Alışık’ın ismi ‘Osman’ olsaydı. ‘Salih’ pek gitmemiş). Dolandırıcılık, cepçilik, avantacılık, daha neler n eler. Para kazanma yöntemleri kabul edilebilir olmasa da, öyle cana yakınlar ki yaptıklarını hoş görürüz.
Önce ‘fırıldak’ şans oyunu başındalar. “Bakan değil basan kazanıyor… İzmir’in fuarı, buranın kumarı… Yeşil Bursa’ya basalım, neşemizi bulalım.” Ütülecek ‘enayileri’ oyuna çekmek için bütün bu tantana. Gerçek yaşamda değil ama bu tip oyunlarda ikisinin de üstüne yok. Uzaktan duyulan zabıta düdüğü, ‘durum vaziyetlerine rutubet yapınca’ (‘75 liralık’ fırıldağı bile alamadan) anında ‘toz olurlar’. Bir yakalansalar halleri duman! Her girişim kan ter içinde kaçmakla sonuçlanıyor. “Ulan amma taban yağladık, ha. Hani ölçseler dünya rekoru kırmışızdır, namussuzum!” Salih’in de yaşı, ‘atletlik için’ biraz ‘mantar’! (Başka bir sahnede ‘lacivert’)!
‘Nasiplerine yazılanı bulmak için’ Haydarpaşa Garı’na gelmişlerdi! Burada ‘yemledikleri’ Kenan, özellikle Kemal’in yaşamını değiştirecektir. Maça Beyi’nin cüzdanı da ‘balık değil balina mübarek’!
Gün biterken deniz kenarındaki ‘Mehtap Palas’tayız! Yatakları, birkaç portakal sandığı. Yorganları, sayısız yıldız. “İnsan, arkadaşının mazisini bilmezse, o arkadaşlığın bir ayağı topal demektir yani.” O gece ‘cemaziyülevvellerini’ öğreniriz.
Salih, ‘sicilli vesikalı, sülaleden gelme bir serseri’. Buna mukabil, ne yol koşarsa koşsun Kemal farklı. ‘Sabun kokulu yorganlarda’ yatmış bir hali var. “Anlat, yalnız keyfine değil biraz da derdine ortak olayım bari.”
Annesini çok küçükken, babasını 9 yaşında kaybetmiş. “Beni teyzem yanına aldı. İyi kadındı ama eniştem zebaninin cehennemden düşmüşüydü. İçer içer ‘bunu nerden musallat ettiniz başıma’ diyerek basardı sopayı. Bir gün, bir ağaç altında kendimi öldürmeyi düşünerek ağlarken küçük bir el uzandı.” Sınıf arkadaşı Necla güzel bir kız, ‘Peri’ derlermiş diğer çocuklar. “Derdimi, ben söylemeden hissetmişti. Çünkü O da annesini kaybetmiş ve babası ile yaşıyordu. Çoğu zaman, ‘Dostluk Tepesi’ adını verdiğimiz yere gider saatlerce otururduk.” Kötü talih orda da yetişir. Babası, işini İzmir’e nakletmiş! Birbirlerine ‘anne yadigârı madalyon ve babadan kalma çakı’ verirler.
“Daha sonra eniştem beni yetimhaneye yatırdı. Necla mektup yazacaktı, belki de yazmıştır ama yırtıp atmışlardır evden. Anlayacağın, izimizi kaybettik gitti. Lisedeyken bir gün kaçtım. Sonrası malum, serseri Kemal olup çıktık işte.”
Dua etsin ki rüyasında da olsa görebileceği bir kız, düşünebileceği hatıraları var. Salih ne yapsın! “Yalnızca senede bir gün namusumla çalışırım. Anamın mezarına çiçek götürmek için. Kasımpatılarına bayılırdı.”
Tek amaçları, ‘bir iki dalga daha çevirip namuslu bir iş (tütüncü dükkânı falan) tutmak’! O zaman rahmetlinin mezarını çiçekle donatacaklarmış.
Babasını üç yıl önce kaybedince, Necla artık İstanbul’da. Bıkıp usanmadan Kemal’i arıyor. Arkadaşı Nesrin’e göre ‘milyonluk elmaslara aldırmazken, beş liralık bir çakının üzerine titremesi’ delilik değilse nedir! Tek aşkından kalan son hatıra!
Haydarpaşa’dan anımsadığımız Kenan da elmaslara göz dikmişti. Adamlarına “Bazı işler vardır ki acele kaldırmaz. Önce kaleyi içerden fethetmek lazım. Mücevherlerden önce kızın kalbini çalacağız. Kızı âşık etmek için ilkin yakışıklı bir genç kiralayacağız. Fiyakalı bir oğlanla benim zekâm birleşti mi kalbini kaptırmayacak kız yoktur” diyordu.
Sopa-havuç metoduyla Kemal olur bu genç. Kasadaki mücevherlerin ‘onda biri’ ile başlayan pazarlık ‘yüzde elli’ ile sonuçlanır.
İki genci ‘plandakini aşan’ bir duygusallıkta görüyoruz. Aşk, rolden çıkıp gerçek olmaya başlamış. ‘Tehlikeyi’ hisseden Kenan, tehdit dayak, ne yapsa bu sevgiyi aşamıyor.
Kemal de çeşitli girişimlerden sonra ulaştığı mücevherlerin arasındaki çakıyı görünce, genç kızı korumak için canını bile ortaya koymaktan çekinmez.
“Çocuklar bir şey anlamaz sanırlar ama aslında en temiz, en büyük aşklar çocukluk aşklarıdır.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Mücevherlerini çalarken yakalamış Kemal’i (O’nu Selim olarak biliyor).
Necla; “Meğer şiir dolu sözlerin, birkaç pırıltılı taş parçasını çalmak için atılan bir oltaymış. Mücevher hırsızlığını affedebilirim ama kalbimi yalan yere çalmanı asla. Al, hepsi senin olsun. Yalnız bir şey var aralarında, ufak bir çakı! Kirli ellerini sürüp kirletme onu, dokunma ona.”
Müziği ile savaşlı yıllara, görüntüleriyle ümit dolu 60’lara gittiğimiz siyah beyaz film.
Kemal ve Salih… Şakaları bizi sarhoş eden, ele avuca sığmaz iki candan arkadaş. (Sadri Alışık’ın ismi ‘Osman’ olsaydı. ‘Salih’ pek gitmemiş). Dolandırıcılık, cepçilik, avantacılık, daha neler n eler. Para kazanma yöntemleri kabul edilebilir olmasa da, öyle cana yakınlar ki yaptıklarını hoş görürüz.
Önce ‘fırıldak’ şans oyunu başındalar. “Bakan değil basan kazanıyor… İzmir’in fuarı, buranın kumarı… Yeşil Bursa’ya basalım, neşemizi bulalım.” Ütülecek ‘enayileri’ oyuna çekmek için bütün bu tantana. Gerçek yaşamda değil ama bu tip oyunlarda ikisinin de üstüne yok. Uzaktan duyulan zabıta düdüğü, ‘durum vaziyetlerine rutubet yapınca’ (‘75 liralık’ fırıldağı bile alamadan) anında ‘toz olurlar’. Bir yakalansalar halleri duman! Her girişim kan ter içinde kaçmakla sonuçlanıyor. “Ulan amma taban yağladık, ha. Hani ölçseler dünya rekoru kırmışızdır, namussuzum!” Salih’in de yaşı, ‘atletlik için’ biraz ‘mantar’! (Başka bir sahnede ‘lacivert’)!
‘Nasiplerine yazılanı bulmak için’ Haydarpaşa Garı’na gelmişlerdi! Burada ‘yemledikleri’ Kenan, özellikle Kemal’in yaşamını değiştirecektir. Maça Beyi’nin cüzdanı da ‘balık değil balina mübarek’!
Gün biterken deniz kenarındaki ‘Mehtap Palas’tayız! Yatakları, birkaç portakal sandığı. Yorganları, sayısız yıldız. “İnsan, arkadaşının mazisini bilmezse, o arkadaşlığın bir ayağı topal demektir yani.” O gece ‘cemaziyülevvellerini’ öğreniriz.
Salih, ‘sicilli vesikalı, sülaleden gelme bir serseri’. Buna mukabil, ne yol koşarsa koşsun Kemal farklı. ‘Sabun kokulu yorganlarda’ yatmış bir hali var. “Anlat, yalnız keyfine değil biraz da derdine ortak olayım bari.”
Annesini çok küçükken, babasını 9 yaşında kaybetmiş. “Beni teyzem yanına aldı. İyi kadındı ama eniştem zebaninin cehennemden düşmüşüydü. İçer içer ‘bunu nerden musallat ettiniz başıma’ diyerek basardı sopayı. Bir gün, bir ağaç altında kendimi öldürmeyi düşünerek ağlarken küçük bir el uzandı.” Sınıf arkadaşı Necla güzel bir kız, ‘Peri’ derlermiş diğer çocuklar. “Derdimi, ben söylemeden hissetmişti. Çünkü O da annesini kaybetmiş ve babası ile yaşıyordu. Çoğu zaman, ‘Dostluk Tepesi’ adını verdiğimiz yere gider saatlerce otururduk.” Kötü talih orda da yetişir. Babası, işini İzmir’e nakletmiş! Birbirlerine ‘anne yadigârı madalyon ve babadan kalma çakı’ verirler.
“Daha sonra eniştem beni yetimhaneye yatırdı. Necla mektup yazacaktı, belki de yazmıştır ama yırtıp atmışlardır evden. Anlayacağın, izimizi kaybettik gitti. Lisedeyken bir gün kaçtım. Sonrası malum, serseri Kemal olup çıktık işte.”
Dua etsin ki rüyasında da olsa görebileceği bir kız, düşünebileceği hatıraları var. Salih ne yapsın! “Yalnızca senede bir gün namusumla çalışırım. Anamın mezarına çiçek götürmek için. Kasımpatılarına bayılırdı.”
Tek amaçları, ‘bir iki dalga daha çevirip namuslu bir iş (tütüncü dükkânı falan) tutmak’! O zaman rahmetlinin mezarını çiçekle donatacaklarmış.
Babasını üç yıl önce kaybedince, Necla artık İstanbul’da. Bıkıp usanmadan Kemal’i arıyor. Arkadaşı Nesrin’e göre ‘milyonluk elmaslara aldırmazken, beş liralık bir çakının üzerine titremesi’ delilik değilse nedir! Tek aşkından kalan son hatıra!
Haydarpaşa’dan anımsadığımız Kenan da elmaslara göz dikmişti. Adamlarına “Bazı işler vardır ki acele kaldırmaz. Önce kaleyi içerden fethetmek lazım. Mücevherlerden önce kızın kalbini çalacağız. Kızı âşık etmek için ilkin yakışıklı bir genç kiralayacağız. Fiyakalı bir oğlanla benim zekâm birleşti mi kalbini kaptırmayacak kız yoktur” diyordu.
Sopa-havuç metoduyla Kemal olur bu genç. Kasadaki mücevherlerin ‘onda biri’ ile başlayan pazarlık ‘yüzde elli’ ile sonuçlanır.
İki genci ‘plandakini aşan’ bir duygusallıkta görüyoruz. Aşk, rolden çıkıp gerçek olmaya başlamış. ‘Tehlikeyi’ hisseden Kenan, tehdit dayak, ne yapsa bu sevgiyi aşamıyor.
Kemal de çeşitli girişimlerden sonra ulaştığı mücevherlerin arasındaki çakıyı görünce, genç kızı korumak için canını bile ortaya koymaktan çekinmez.
“Çocuklar bir şey anlamaz sanırlar ama aslında en temiz, en büyük aşklar çocukluk aşklarıdır.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Kurgu
|
Turgut İnangiray
(Kurgu)
|
Yapım Ekibi
|
Nevzat
Altındal (Yapım Amiri)
|
Yönetmen Ekibi
|
Alpay Ziyal
(Yönetmen Yardımcısı)
|
Ergül Sezgin
(Yönetmen Yardımcısı)
|
|
Yazım Ekibi
|
Orhan Aksoy
(Öykü)
|
Kamera Ekibi
|
Mustafa
Kırkağaçlı (Kamera Asistanı)
|
Post-Prodüksiyon
|
Sezai
Elmaskaya (Negatif Kurgu)
|
Hilmi Başcan
(Laboratuar Şefi)
|
|
Erdoğan
Dolapçı (Laboratuar)
|
|
Hayati
Akbulut (Laboratuar)
|
|
Yılmaz Erman
(Laboratuar)
|
|
Işık Ekibi
|
Mehmet Çakar
(Işık Şefi)
|
Ses Ekibi
|
Yorgo
İlyadis (Ses Kayıt)
|
Turgut
İnangiray (Senkron)
|
|
Firmalar
|
Erman Film
(Yapım)
|
Erman Film
(Seslendirme)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder