HUNP: 8,2 Follow @filmnostalgi Tweet |
Vizyon Tarihi : 1965
Hunp : 8,2
Orijinal Dil : Türkçe
Özellik :
Oyuncular :
Filiz Akın | Filiz | |
Cüneyt Arkın | Turgut Subaş | |
Neriman Köksal | Nermin | |
Muzaffer Tema | Orhan | |
Gürel Ünlüsoy | Fikret | |
Osman Türkoğlu | Recep | |
Zeki Alpan | Doktor | |
Öztürk Serengil | Patron | |
Nedret Güvenç | Leman | |
Nubar Terziyan | Faik | |
Necdet Tosun | Kasap Nuri | |
Ömercik | Küçük Turgut | |
Kenan Pars | Turgut'un Babası | |
Faik Coşkun | ||
Muammer Gözalan | Rıdvan | |
Mehmet Büyükgüngör | ||
Mustafa Yavuz | Şoför | |
Ümit Uyguner | ||
Naciye Nazlı | ||
Bedros Çiçekyan | ||
Ömer Yiğit | ||
Toron Karacaoğlu | Cüneyt Arkın Seslendirmesi | |
Adalet Cimcoz | Filiz Akın Seslendirmesi | |
Abdurrahman Palay | Gürel Ünlüsoy Seslendirmesi | |
Sadettin Erbil | Muzaffer Tema Seslendirmesi | |
Osman Alyanak | Necdet Tosun Seslendirmesi | |
Nevin Akkaya | Neriman Köksal Seslendirmesi | |
Rıza Tüzün | Nubar Terziyan Seslendirmesi |
Yönetmen
|
|
Senaryo
|
|
Yapımcı
|
|
Müzik
|
|
Görüntü Yönetmeni
|
|
Tür
|
|
Özellikler
|
|
Ülke
|
Türkiye
|
Etiketler
|
İmkânsız bir aşk hikâyesi konu edilir. Turgut, yakışıklı ve başarılı bir gençtir. Evlere temizliğe giden annesinin kazancıyla okumaktadır. Üniversite giriş sınavında Filiz’le tanışır. Genç kız, Turgut’tan aldığı kopyalar sayesinde sınavı kazanır. İlk günden aralarında bir arkadaşlık başlamıştır. Varlıklı bir ailenin tek çocuğu olan Filiz, Turgut’un yoksulluğunu mesele etmez. Ancak boş vakitlerinde manavlık yapan delikanlı, sevdiği kızın hayatına ayak uyduramayacağını anlamaya başlamıştır. Fakat aralarındaki tek mani bu değildir. İki gencin aileleri arasında geçmişte yaşananlar da aralarına bir engel koymuştur. (Ayşe Adlı)
Kurgu
|
Turgut
İnangiray (Kurgu)
|
Sezai
Elmaskaya (Kurgu)
|
|
Yapım Ekibi
|
Melih
Üstüngör (Yapım Amiri)
|
İbrahim
İnan (Yapım Asistanı)
|
|
Basri
Büyükcan (Set Amiri)
|
|
Yönetmen Ekibi
|
Namık
Karakılıç (Reji Ekibi)
|
Erdal Aksü (Reji
Ekibi)
|
|
Kamera Ekibi
|
Tangör
Toydemir (1. Kamera Asistanı)
|
Post-Prodüksiyon
|
Hilmi Başcan (Laboratuar
Şefi)
|
Işık Ekibi
|
Ekrem
Köksalan (Işık Şefi)
|
Ses Ekibi
|
Yorgo İlyadis (Ses
Kayıt)
|
Turgut
İnangiray (Senkron)
|
|
Sezai
Elmaskaya (Senkron)
|
|
Müzik ekibi
|
Sevim Şengül (Şarkılar)
|
Firmalar
|
Akün Film (Yapım)
|
Erman Film (Film
Hazırlık)
|
|
Erman Film (İşletme)
|
Replikler :
‘Some are Lonely’ (French
Version) (1962) (Cliff Richard). The Shadows’un ikinci uzunçaları ‘Out Of The
Shadows’ (1962). B yüzü, altıncı melodi. Fakültenin Tanışma Çayı’nda dans eden
Filiz ve Turgut.
Filiz; “Canın sıkılıyor senin.”
Turgut; “Evet.”
Filiz; “Niçin?”
Turgut; “Seninle beraber olduğum için muhakkak ki memnunum. Fakat buraya çok yabancı hissediyorum kendimi. Çalınan müzik yabancı, dans bana yabancı, konuşulan şeyler yabancı... Fakat en önemlisi, annem. O’nu yorgun yapayalnız evde bırakıp eğlenmek benim için çok zor.”
“Le Roman D’un Jeune Homme Pauvre”un (1858/59) (Octave Feuillet) (Fakir Bir Gencin Romanı) (Sühulet Kitabevi-1938) (Türkçeye çeviren Faik Bercmen) Ye şilçam uyarlaması.
Adı önce ‘Nankör’ olarak düşünülmüş.
Jenerikte, Fausto Pepetti’nin ‘5a Raccolta’ (1964) albümündeki ‘In Ginocchio da Te’ (1964) (Bruno Zambrini / Franco Migliacci).
60’ların İstanbul’unda Yeşilyurt. Bekçi düdüklerinin duyulduğu bir sokak. Bu gece Orhan Bey ve Nermin Hanım, 20. evlilik yıldönümleri için davet vermişler. Zamanın ‘Tango Asansiyon’u ile dans ediyorlar.
“Mavi nurdan bir ırmak//Gölgede bir salıncak.” (1962) (Kaptanzade Ali Rıza Bey / Ömer Bedrettin Uşaklı). Birazdan kızları Filiz, Sevim Şengül’ün sesi ile ‘Yıldızların Altında’yı söyleyecek. ‘Üniversite Giriş İmtihanı’na hazırlanan Turgut da, bir arkadaşıyla ders çalışmış, oradan geçiyordu. Şarkıyı bahçe duvarı dışında hayranlıkla dinliyor. Buraların insanı olmadığı belli. Evi o varsıl semtten epeyce ötelerde. Birkaç sahne sonra çamaşırcı annesi Leman Hanım’ı, Manav Faik Amca’yı, ‘Yeşil Eğin Kasabı’ Nuri’yi, Bakkal Recep’i, Kahveci Salim’i ve komşuları tanıyacağız.
Bir tesadüf, sınavda yan yanaydılar. Soruların çözümünde genç kıza yardım ediyor. Filiz, Mimarlık’ı ve Turgut, İnşaat’ı kazanır. Bu sahnelerde ilişkileri çok güzel; ‘Plaj Gazinosu’nda çay, mahalle ziyareti, Leman Hanım’ın elini öpmek.
Ancak böyle bir sevgi Turgut için ‘bir kurdun başını gece aya kaldırıp uluması gibi bir şey’. “Biz ayrı dünyaların insanlarıyız. O çok zengin, bense henüz bir meslek sahibi bile değilim.”
Üstelik Filiz’in davranışları biraz değişmeye başlamış.
‘The Young Ones’ (1962) (Sid Tepper / Roy C. Bennett). Yine The Shadows. Okulun çayında kahramanımızı yalnız bırakıp ‘zengin çocuğu’ Fikret ile dans ediyor. Yaş gününde de aynı şey. Turgut’un verdiği 45’lik plak diğer pahalı armağanların yanında önemsiz kalır. Zaten o hengâmede kırılıp gidiyor.
Kahramanımız okulu, manavda çalışarak kazandığı para ve ‘o güne kadar hiç kimsenin ulaşamadığı bir derece’ ile bitirir. Esnafın sevinci görülmeye değer. Nuri, et; Faik Amca, sebze meyve; Recep ise ‘bir buçuk asitli, şerbet gibi zeytinyağı’ veriyor. “Mahallemiz iyi bir manav kaybetti ama ne yapalım, mühendis de lazım.”
Artık 5 yıl önceki delikanlı değil. ‘Elinde koca bir diploma var’. Üstelik İsveç’ten bir burs kazanmış. Annesi, şimdi, ‘göğsünü gere gere, hem de başını eğmeden’ kız istemeye gidecekmiş. Keşke daha önce genç kıza durumu çıtlatsalardı.
Filmin en çarpıcı bölümü 3 melodinin yardımı ile işlenmiş.
‘Il Faut Savoir’ (1961) (Charles Aznavour). Filizlerin evine yaklaşıyor.
‘Fausto Papetti’nin ‘3a Raccolta’ 33’lüğündeki (1962) ‘Midnight Twist’ (Papetti). Hizmetçi tarafından içeri alınıyor.
‘Mondo Cane’deki (1963) ‘Casa Della Morte’ (Riz Ortolani / Nino Oliviero). Nermin’le nefes kesen karşılaşma. Bir yığın hakaretle evden kovulur. “Davul bile dengi dengine derler. Söyleyin oğlunuza ayakaltında dolaşmasın. Filiz sözlü sayılır.” Bu sırada genç kız, üst katta, Fikret’in gönderdiği orkide ve pırlanta yüzüğe bakıyordu. Ne olduğunu biraz sonra anlayacağız. Meğer iki kadın kardeşmiş.
Leman Hanım perişan bir şekilde evine dönüyor. Doktor Bedros Çiçekyan’a göre “Çok kuvvetli bir şok geçirmiş. Fakat tehlikeyi atlatmış değil”.
Son nefesini vermeden önce her şeyi oğluna anlatır. 20 küsur yıl önce. Turgut’un babası Kenan Pars (filmdeki adı söylenmiyor) o zaman daha sağ. Ailenin de hali vakti yerinde. Nermin’e ‘işsiz güçsüz’ sevgilisi Orhan ile evlenmesi ve iş kurmaları (Orhan Restoran) için yardımcı olmuşlar. Eli biraz para görünce ‘bar kadınları ve kumara kapılan’ genç damat, kendisini uyarmak isteyen ‘velinimetini’ kovar ve bir araba kazasında ölümüne neden olur.
Leman Hanım, bir müddet kardeşinin yanına sığınıyor. Çamaşır, bulaşık, dikiş, her şeyi yapıyor. Ama bu da uzun sürmez. Orhan, Turgut’u dövmeye kalkınca orayı terk ediyorlar. Sonrası ‘oğlunu büyütüp okutabilmek için’ zorluklarla geçmiş.
‘Anacığını toprağa, sevdiği kızı kalbine gömen’ kahramanımız yurt dışına gidiyor.
‘Fausto Papetti’nin saksofonu ile ‘Retiens La Nuit’ (1962) (Georges Garvarentz / Charles Aznavour). Filiz ve Fikret hayatlarını birleştiriyorlar. Bir oğulları olur. Adı Turgut. Ama delikanlı önceden beri kumar tutkunuymuş. Gırtlağına kadar borç içinde. Kumarhane müdürü Öztürk Serengil parayı bir hafta içinde istiyor.
Sonraki sahneler sanki Fikret’ten nefret etmemiz için çekilmiş.
‘Strangers on the Shore’ (1961) (Acker Bilk / Robert Mellin). Karısını zorla Rıdvan Bey’in kumar partisine götürür. Filiz burada yaşlı adamın saldırısından güçlükle kurtuluyor.
‘Cercami’ (1961) (Enrico Polito / Silvana Simoni). Eve gitmek için yalvarması boşuna. Fikret kumar masasından ayrılamıyor.
İş, Orhan’ın damadını öldürmesine kadar varır.
Bu arada Kıyma Nuri’nin okuduğu gazeteden ‘uzun müddetten beri İsveç’te olan Yüksek Mimar (İnşaat Mühendisi demek istiyor galiba) Turgut Subaşı’nın ülkesine döneceğini’ öğreniyoruz.
Annesinin mezarını ziyaret ‘Autumn Leaves’ (1945/47) (Joseph Kosma / Jacques Prévert ve Johnny Mercer) ile.
Nermin Hanım çok büyük ilgi gösterir. Filiz’le karşılaşma ve zoraki olsa da yeniden kurulan arkadaşlık.
“What’d I Say” (1959) (Ray Charles). Bu arada Turgut’taki bir değişime tanık oluyoruz. İlk sahnelerden farklı olarak ‘rhythm and blues’ melodisi ile dans ederken ayak hareketleri hızlı çekim gibi.
Yıllar önce Zeki Müren’in 45’liğini dinledikleri o sevimli çay bahçesine giderler. Yer aynı, masa aynı ancak köprünün altından çok sular akmış. Filmin başındaki mutluluk şimdi kimbilir nerede.
Yurdaer Doğulu’nun gitarı ile önce ‘Yıldızların Altında’ sonra ‘Autumn Leaves’. Birazcık olsun umutlanan Filiz’i yıkan dakika.
Filiz; “Ne olmuş buraya? Ne kadar ölü bir hal almış. Ama yazın canlanır herhalde, değil mi? Gel oturalım Turgut.”
Turgut; “Her şey canlanır mı sanıyorsun? Keşke canlanabilse. Bir zamanlar bir kız vardı. Beraber buraya geldiğimiz, sevinçlerimi paylaştığım, üzüntülerimi anlattığım bir genç kız. O’nu çok, pek çok sevmiştim… Küçükken zengin çocuklarının eskileriyle giyinirdim. Onların attıkları oyuncaklarla oynardım. Tahsilimi elden düşme kitaplarla yaptım. Ama artık, artık istemiyorum. Seni sevmiyorum, sevmiyorum seni.”
Canına kıyan genç kadının bıraktığı veda mektubu; “Oğlum Turgut’u sana emanet ediyorum. O’nu da kendin gibi yetiştir. Ama O’na affetmesini öğret. Seni her zaman sevmiştim. Allahaısmarladık sevgilim.”
Kitap 1850’lerde başlıyor. Ama olaylar ta 1793’e kadar gidecektir. 22 yaşındaki Maxime, aristokrat bir ailenin çocuğu. Grenoble’a yakın bir şatoları var. Mal varlıkları sanki bitmez tükenmez gibi; “Bütün bir gün avlandığımız halde kendi topraklarımızın ve korularımızın hududunu aşamazdık (sf. 10).” Meğerse borçları çok fazlaymış. Anne ve ardından babası ölünce küçük kız kardeşi Héléne ile yapayalnız kalır. Avukat M. Laubépin’ın söylediğine o büyük görünen servet, borçlarını ancak ödeyebilmiş. Perişan günlerden sonra avukatın önerisiyle Bretagne’daki Laroque Şatosu’na vekilharç olmayı kabul eder. Kardeşini bir manastıra bırakarak yola çıkıyor. Orada âşık olacağı Marguerite ile karşılaşacak. Ama bir o kadar önemlisi, ailesi ile ilgili sırrı öğrenecektir.
Ut ile ‘Rumeli Karşılaması’. Faik Coşkun’un Meyhanesi. Burayı ‘İdam Mahkûmu’nda (1966) ‘Meyhane Mezbaha’ olarak göreceğiz. Meyhaneci iki filmde de aynı.
Turgut; “İçki verir misiniz bana?”
Faik Coşkun; “Ne vereyim?”
Turgut; “Ne verirseniz verin. Ama pahalı olmasın.”
Faik Coşkun; “Yanına bir şey ister misin?”
Turgut; “Hayır.”
Filiz’in aşkıyla yanıp tutuşan kahramanımız peş peşe üç bardak şarap içiyor. Bardağı ‘yarım teklik, elli kuruşmuş’. Sonradan iki bardak daha içecek.
Faik Coşkun; “Acelen ne böyle evlat?”
Turgut; “Unutmak istiyorum. Her şeyi.”
Faik Coşkun; “Dünyada unutmak diye bir şey yoktur delikanlı. Hiçbir şey unutulmaz.”
Turgut; “İçenler nasıl unutuyor peki?”
Faik Coşkun; “Sızınca unuttuk sanıyorlar. Ayılınca gene hatırlıyorlar. Hatırlayınca gene içiyorlar. Böyle başlıyor bu iş. Züğürt tesellisi.”
Filiz; “Canın sıkılıyor senin.”
Turgut; “Evet.”
Filiz; “Niçin?”
Turgut; “Seninle beraber olduğum için muhakkak ki memnunum. Fakat buraya çok yabancı hissediyorum kendimi. Çalınan müzik yabancı, dans bana yabancı, konuşulan şeyler yabancı... Fakat en önemlisi, annem. O’nu yorgun yapayalnız evde bırakıp eğlenmek benim için çok zor.”
“Le Roman D’un Jeune Homme Pauvre”un (1858/59) (Octave Feuillet) (Fakir Bir Gencin Romanı) (Sühulet Kitabevi-1938) (Türkçeye çeviren Faik Bercmen) Ye şilçam uyarlaması.
Adı önce ‘Nankör’ olarak düşünülmüş.
Jenerikte, Fausto Pepetti’nin ‘5a Raccolta’ (1964) albümündeki ‘In Ginocchio da Te’ (1964) (Bruno Zambrini / Franco Migliacci).
60’ların İstanbul’unda Yeşilyurt. Bekçi düdüklerinin duyulduğu bir sokak. Bu gece Orhan Bey ve Nermin Hanım, 20. evlilik yıldönümleri için davet vermişler. Zamanın ‘Tango Asansiyon’u ile dans ediyorlar.
“Mavi nurdan bir ırmak//Gölgede bir salıncak.” (1962) (Kaptanzade Ali Rıza Bey / Ömer Bedrettin Uşaklı). Birazdan kızları Filiz, Sevim Şengül’ün sesi ile ‘Yıldızların Altında’yı söyleyecek. ‘Üniversite Giriş İmtihanı’na hazırlanan Turgut da, bir arkadaşıyla ders çalışmış, oradan geçiyordu. Şarkıyı bahçe duvarı dışında hayranlıkla dinliyor. Buraların insanı olmadığı belli. Evi o varsıl semtten epeyce ötelerde. Birkaç sahne sonra çamaşırcı annesi Leman Hanım’ı, Manav Faik Amca’yı, ‘Yeşil Eğin Kasabı’ Nuri’yi, Bakkal Recep’i, Kahveci Salim’i ve komşuları tanıyacağız.
Bir tesadüf, sınavda yan yanaydılar. Soruların çözümünde genç kıza yardım ediyor. Filiz, Mimarlık’ı ve Turgut, İnşaat’ı kazanır. Bu sahnelerde ilişkileri çok güzel; ‘Plaj Gazinosu’nda çay, mahalle ziyareti, Leman Hanım’ın elini öpmek.
Ancak böyle bir sevgi Turgut için ‘bir kurdun başını gece aya kaldırıp uluması gibi bir şey’. “Biz ayrı dünyaların insanlarıyız. O çok zengin, bense henüz bir meslek sahibi bile değilim.”
Üstelik Filiz’in davranışları biraz değişmeye başlamış.
‘The Young Ones’ (1962) (Sid Tepper / Roy C. Bennett). Yine The Shadows. Okulun çayında kahramanımızı yalnız bırakıp ‘zengin çocuğu’ Fikret ile dans ediyor. Yaş gününde de aynı şey. Turgut’un verdiği 45’lik plak diğer pahalı armağanların yanında önemsiz kalır. Zaten o hengâmede kırılıp gidiyor.
Kahramanımız okulu, manavda çalışarak kazandığı para ve ‘o güne kadar hiç kimsenin ulaşamadığı bir derece’ ile bitirir. Esnafın sevinci görülmeye değer. Nuri, et; Faik Amca, sebze meyve; Recep ise ‘bir buçuk asitli, şerbet gibi zeytinyağı’ veriyor. “Mahallemiz iyi bir manav kaybetti ama ne yapalım, mühendis de lazım.”
Artık 5 yıl önceki delikanlı değil. ‘Elinde koca bir diploma var’. Üstelik İsveç’ten bir burs kazanmış. Annesi, şimdi, ‘göğsünü gere gere, hem de başını eğmeden’ kız istemeye gidecekmiş. Keşke daha önce genç kıza durumu çıtlatsalardı.
Filmin en çarpıcı bölümü 3 melodinin yardımı ile işlenmiş.
‘Il Faut Savoir’ (1961) (Charles Aznavour). Filizlerin evine yaklaşıyor.
‘Fausto Papetti’nin ‘3a Raccolta’ 33’lüğündeki (1962) ‘Midnight Twist’ (Papetti). Hizmetçi tarafından içeri alınıyor.
‘Mondo Cane’deki (1963) ‘Casa Della Morte’ (Riz Ortolani / Nino Oliviero). Nermin’le nefes kesen karşılaşma. Bir yığın hakaretle evden kovulur. “Davul bile dengi dengine derler. Söyleyin oğlunuza ayakaltında dolaşmasın. Filiz sözlü sayılır.” Bu sırada genç kız, üst katta, Fikret’in gönderdiği orkide ve pırlanta yüzüğe bakıyordu. Ne olduğunu biraz sonra anlayacağız. Meğer iki kadın kardeşmiş.
Leman Hanım perişan bir şekilde evine dönüyor. Doktor Bedros Çiçekyan’a göre “Çok kuvvetli bir şok geçirmiş. Fakat tehlikeyi atlatmış değil”.
Son nefesini vermeden önce her şeyi oğluna anlatır. 20 küsur yıl önce. Turgut’un babası Kenan Pars (filmdeki adı söylenmiyor) o zaman daha sağ. Ailenin de hali vakti yerinde. Nermin’e ‘işsiz güçsüz’ sevgilisi Orhan ile evlenmesi ve iş kurmaları (Orhan Restoran) için yardımcı olmuşlar. Eli biraz para görünce ‘bar kadınları ve kumara kapılan’ genç damat, kendisini uyarmak isteyen ‘velinimetini’ kovar ve bir araba kazasında ölümüne neden olur.
Leman Hanım, bir müddet kardeşinin yanına sığınıyor. Çamaşır, bulaşık, dikiş, her şeyi yapıyor. Ama bu da uzun sürmez. Orhan, Turgut’u dövmeye kalkınca orayı terk ediyorlar. Sonrası ‘oğlunu büyütüp okutabilmek için’ zorluklarla geçmiş.
‘Anacığını toprağa, sevdiği kızı kalbine gömen’ kahramanımız yurt dışına gidiyor.
‘Fausto Papetti’nin saksofonu ile ‘Retiens La Nuit’ (1962) (Georges Garvarentz / Charles Aznavour). Filiz ve Fikret hayatlarını birleştiriyorlar. Bir oğulları olur. Adı Turgut. Ama delikanlı önceden beri kumar tutkunuymuş. Gırtlağına kadar borç içinde. Kumarhane müdürü Öztürk Serengil parayı bir hafta içinde istiyor.
Sonraki sahneler sanki Fikret’ten nefret etmemiz için çekilmiş.
‘Strangers on the Shore’ (1961) (Acker Bilk / Robert Mellin). Karısını zorla Rıdvan Bey’in kumar partisine götürür. Filiz burada yaşlı adamın saldırısından güçlükle kurtuluyor.
‘Cercami’ (1961) (Enrico Polito / Silvana Simoni). Eve gitmek için yalvarması boşuna. Fikret kumar masasından ayrılamıyor.
İş, Orhan’ın damadını öldürmesine kadar varır.
Bu arada Kıyma Nuri’nin okuduğu gazeteden ‘uzun müddetten beri İsveç’te olan Yüksek Mimar (İnşaat Mühendisi demek istiyor galiba) Turgut Subaşı’nın ülkesine döneceğini’ öğreniyoruz.
Annesinin mezarını ziyaret ‘Autumn Leaves’ (1945/47) (Joseph Kosma / Jacques Prévert ve Johnny Mercer) ile.
Nermin Hanım çok büyük ilgi gösterir. Filiz’le karşılaşma ve zoraki olsa da yeniden kurulan arkadaşlık.
“What’d I Say” (1959) (Ray Charles). Bu arada Turgut’taki bir değişime tanık oluyoruz. İlk sahnelerden farklı olarak ‘rhythm and blues’ melodisi ile dans ederken ayak hareketleri hızlı çekim gibi.
Yıllar önce Zeki Müren’in 45’liğini dinledikleri o sevimli çay bahçesine giderler. Yer aynı, masa aynı ancak köprünün altından çok sular akmış. Filmin başındaki mutluluk şimdi kimbilir nerede.
Yurdaer Doğulu’nun gitarı ile önce ‘Yıldızların Altında’ sonra ‘Autumn Leaves’. Birazcık olsun umutlanan Filiz’i yıkan dakika.
Filiz; “Ne olmuş buraya? Ne kadar ölü bir hal almış. Ama yazın canlanır herhalde, değil mi? Gel oturalım Turgut.”
Turgut; “Her şey canlanır mı sanıyorsun? Keşke canlanabilse. Bir zamanlar bir kız vardı. Beraber buraya geldiğimiz, sevinçlerimi paylaştığım, üzüntülerimi anlattığım bir genç kız. O’nu çok, pek çok sevmiştim… Küçükken zengin çocuklarının eskileriyle giyinirdim. Onların attıkları oyuncaklarla oynardım. Tahsilimi elden düşme kitaplarla yaptım. Ama artık, artık istemiyorum. Seni sevmiyorum, sevmiyorum seni.”
Canına kıyan genç kadının bıraktığı veda mektubu; “Oğlum Turgut’u sana emanet ediyorum. O’nu da kendin gibi yetiştir. Ama O’na affetmesini öğret. Seni her zaman sevmiştim. Allahaısmarladık sevgilim.”
Kitap 1850’lerde başlıyor. Ama olaylar ta 1793’e kadar gidecektir. 22 yaşındaki Maxime, aristokrat bir ailenin çocuğu. Grenoble’a yakın bir şatoları var. Mal varlıkları sanki bitmez tükenmez gibi; “Bütün bir gün avlandığımız halde kendi topraklarımızın ve korularımızın hududunu aşamazdık (sf. 10).” Meğerse borçları çok fazlaymış. Anne ve ardından babası ölünce küçük kız kardeşi Héléne ile yapayalnız kalır. Avukat M. Laubépin’ın söylediğine o büyük görünen servet, borçlarını ancak ödeyebilmiş. Perişan günlerden sonra avukatın önerisiyle Bretagne’daki Laroque Şatosu’na vekilharç olmayı kabul eder. Kardeşini bir manastıra bırakarak yola çıkıyor. Orada âşık olacağı Marguerite ile karşılaşacak. Ama bir o kadar önemlisi, ailesi ile ilgili sırrı öğrenecektir.
Ut ile ‘Rumeli Karşılaması’. Faik Coşkun’un Meyhanesi. Burayı ‘İdam Mahkûmu’nda (1966) ‘Meyhane Mezbaha’ olarak göreceğiz. Meyhaneci iki filmde de aynı.
Turgut; “İçki verir misiniz bana?”
Faik Coşkun; “Ne vereyim?”
Turgut; “Ne verirseniz verin. Ama pahalı olmasın.”
Faik Coşkun; “Yanına bir şey ister misin?”
Turgut; “Hayır.”
Filiz’in aşkıyla yanıp tutuşan kahramanımız peş peşe üç bardak şarap içiyor. Bardağı ‘yarım teklik, elli kuruşmuş’. Sonradan iki bardak daha içecek.
Faik Coşkun; “Acelen ne böyle evlat?”
Turgut; “Unutmak istiyorum. Her şeyi.”
Faik Coşkun; “Dünyada unutmak diye bir şey yoktur delikanlı. Hiçbir şey unutulmaz.”
Turgut; “İçenler nasıl unutuyor peki?”
Faik Coşkun; “Sızınca unuttuk sanıyorlar. Ayılınca gene hatırlıyorlar. Hatırlayınca gene içiyorlar. Böyle başlıyor bu iş. Züğürt tesellisi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
EKSİKLER VE YANLIŞLAR İÇİN LÜTFEN YORUM YAPIN. YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.