HUNP: 8,3 Follow @filmnostalgi Tweet |
Avare Mustafa
Vizyon Tarihi : 1961
Vizyon Tarihi : 1961
Hunp : 8,3
Orijinal Dil :
Türkçe
Özellik : Siyah Beyaz
Oyuncular :
Ayhan Işık | Avare Mustafa | |
Fatma Girik | Aynur | |
Çolpan İlhan | Hülya | |
Semih Sezerli | Sülo | |
Mümtaz Ener | Züfikar Bey | |
Suphi Kaner | Çingene Murat | |
Leman Akçatepe | Ferdane | |
Muadelet Tibet | Şöhret | |
Salih Tozan | Mehmet | |
Osman Alyanak | Bayram | |
Emel Yıldız | Ayten | |
Emire Erhan | Nurten | |
Eşref Vural | Taşkasaplı | |
Faik Coşkun | Burhanettin | |
Vahi Öz | Pazar Müşterisi | |
Selahattin İçsel | Mahalleli | |
Hüseyin Güler | ||
Mehmet Ali Akpınar | Kabadayı | |
Münevver Girik | Naime (Aynur'un Annesi) | |
Atilla Yelkenci | ||
Nezihe Güler | ||
Mahmure Handan | ||
Asım Nipton | Doktor | |
Talia Saltı | ||
Celal Ersöz |
|
||||||||||||||||||||||
VK.com üyeliğiniz varsa
izleyebilirsiniz
Avare Mustafa, her gece evine,kafası kıyak ‘heeeyt beee ‘diye naralar atarak döner. İçer çünkü işe, yaramadığını düşünür. Özgürlüğüne, kafadar arkadaşlarına düşkündür kimsenin emrinde çalışmak istemez. Hayalinin en başında kendi kendinin patronu olacak bir iş kurmak vardır.Birde Aynur’u, var tabi, işsiz güçsüz haliyle karşısına çıkmaktan çekindiği, ama hep sevdiği, komşu kızı, ümitle bekleyen sevgilisi. Sermaye bulmak için sevmediği bir işe girer çalışır, patronun kızıyla evlenir ne yaparsa yapsın esir altına girmenin yükü, boynunda ki bağ kadar boğar onu. Fazla da sürdüremez, para karşılığı ona sunulan, bu hayatı, yine naralar atarak isyan edip, eski haline döner. Avare Mustafa ;yüreğini cebinde taşıyamaz, nasıl yaşarsa yaşasın ,insanlığının, yüce erdemlerini unutmadan kendi gibi yaşar.
Replikler ve Ayrıntılar:
Taşkasaplı’nın bahçeli
kahvesi.
Ailesinin ve arkadaşlarının ‘dolduruşuyla’ Zülfikar Bey’in ‘tapon’ kızı Hülya ile evlenecek olan Mustafa ve O’nu ‘hiçbir kızın sevemeyeceği kadar seven’ Aynur.
Aynur; “Seni çok aradım sormak için, duyduklarım doğru mu?”
Mustafa; “…”
Aynur; “Neden cevap vermiyorsun?”
Mustafa; “…”
Aynur; “Demek doğru, demek kızın zenginliği başını döndürdü. Para için sattın kendini.”
Mustafa; “Mesele senin bildiğin gibi değil Aynur.”
Aynur; “Yazık, erkekliğinden utan. Ben, kız başıma senin için kimleri reddettim. Ama neye yarar, neye yarar bütün bunlar boş laf değil mi? Boş laf Mustafa.”
‘Devlet Kuşu’nun (1958) (Orhan Kemal) ilk çevrimi.
İstanbul Unkapanı’nda, akşamları, bekçi düdüklerinin sarhoş naralarına karıştığı bir işçi mahallesi.
‘Sirkeci-Çekmece arasında ç alışan banliyö trenleri, çeyrek saatte bir, ahşap evleri temellerinden sarsarak, kurşun hızıyla geçiyor’. Demiryoluna bakan sokakta, Mustafaların ‘yana kaykılmış’ evleri var. [İlerde Hülya, babası Zülfikar Bey’e bu evden söz ederken “Tıpkı (Emile) Zola’nın kitaplarındaki (herhalde ‘Germinal’) gibi” diyecektir].
Baba (Mehmet), ‘matbaada kapıcı’. Karısı Şöhret’le, buralara 30 yıl önceki ‘mübadelede’ gelmişler. Dört çocukları var; Mustafa, Ayten, Nurten ve Erol. (Romanda, beş çocuklu olduklarından, Şöhret’in işi daha zor).
Kitaptaki ev, idare lambası ile aydınlanırken filmde elektrik var. Mustafa’nın odasında duvarda asılı bağlama sanki süs gibi. Film boyunca ona bakmadı bile. Geri kalan 5 kişi bir odada kalıyor.
Mehmet’in arkadaşı Bayram da neredeyse aileden biri. Ayakkabı boyacısı olduğunu romandan anlıyoruz.
Ayten ve Nurten, triko lafı geçse de neresi olduğunu tam olarak öğrenemediğimiz bir yerde çalışıyorlar. Erol, ‘1 lira haftalıkla, gaz ocağı tamircisinin yanında çırak’. Okul masraflarını böyle çıkarıyor. Mahalledeki ‘Küçük Kara Kartallar’ takımında soliç.
Mustafa’ya, Avare (1951) (Raj Kapoor) filminin adını takmışlar. Romanın yazarı gibi ‘orta ikiden belgeli’. Okumadığından yakınan annesine “Mektebe yırtık pantolon, yamalı ceket, boş mide ile mi gidecektim? Herkes benle alay mı etsin istiyordunuz?” demişti. Gündüzleri, mahallenin kızlarına ‘değil laf atmak başını çevirip bakmıyor’ bile. Ama ‘fitil gibi sarhoş olduğu akşamlarda narası yankılanıyor’. Askerliğini bitirmiş. Arkadaşları Sülo ve Murat gibi, ‘işçi mahallesinde işsiz’. Babası “Ne eve hayrı var ne kendine” diyor.
Sülo, ‘yıllar yılı Cibali Tütün Fabrikası’nın tozlarını yuta yuta canlı cenazeye dönmüş annesi’ ve Onlara hiç yardım etmeyen varsıl odun tüccarı dayısından başka kimsesi yok. Avare gibi, orta ikinci sınıftan belgeli. Gücü pek yetmese de hamallık yapıyor.
Murat, Taşkasaplı’daki çay-kahve paralarını verebilecek kadar parası olan(!) tek kişi aralarında. Çoğunlukla ‘bul karayı al parayı’ yoluyla adam ‘söğüşlüyor’. Romandaki lakabı ‘Çingene’. ‘Daha 6 aylıkken babasını bir taksi çiğnemiş. Bir yaşındayken, annesini de verem alıp götürünce, komşuların eline kalmış’. Arkadaşlarına, film boyunca 5 kez “Şu İstanbul’da bizim gibi arkadaş var mı be. Kardeşten ileriyiz namussuzum” diyor.
Mustafaların kapı komşuları Aynur ve annesi Naime Hanım, iki ay önce taşınmışlar. Evin babası filmde kaçmış, romanda ölmüş. Kapalıçarşı’daki bir yere dikiş dikerek geçiniyorlar. Aynur, sabahları, güzel yüzünü bahçedeki muslukta yıkarken ‘Hatırla Ey Peri’ (Muhlis S. Ezgi) şarkısını söylüyor. Mustafa da pencereden hayranlıkla seyretmekte. Çoktan evlenecekler ama ah şu parasızlık!
Üç arkadaş, ‘bundan sonra serseriliği bırakıp adam olmanın çaresine bakmak’ ve Çemberlitaş’taki Arnavut Eşref’in ‘banka gibi çalışan’ köfteci dükkânına benzer bir yer açmak istiyorlar. Tek eksikleri, bir türlü bir araya getiremedikleri ve getiremeyecekleri 3 bin liradır.
O günlerin birinde, eski kaymakam yeni karaborsacı müteahhit Zülfikar Bey, tam da Mehmet ve Şöhret’in evlerinin önündeki arsaya ‘bir apartman dikmeye’ başlar. Mehmet ve Bayram’a, inşaatta bekçi olarak iş verir.
Zülfikar Bey’in gelişleri sırasında bir gün, hastalıklı kızı Hülya, Aytenlere konuk oluyor. ‘Sevmek Zamanı’ filminden (1965) birkaç yıl önce, Mustafa’nın Tyrone Power’a (romanda ‘Gregory Peck’) benzettiği resmine sevdalanır.
Aynur, sanki olacakları bilir gibi “Korkuyorum Mustafa. Paralarıyla başını döndürmelerinden korkuyorum” demişti. Delikanlının değil ama böyle ‘yağlı bir kapı’ bulmanın şaşkınlığı ile ailesinin ve dükkân için gerekli parayı cepte zannetmenin sevinci ile arkadaşlarının başları (ve gözleri) dönüyor.
Mustafa’yı, Zülfikar Bey’e damat olması için zorlarlar. Aynur’un aşkı ile dolu olan Avare, yanılıp evlenmeye razı olur ama birkaç ay sonra yaptığı hatayı düzeltmek için akla karayı seçecektir.
Hülya ve Mustafa’nın düğünlerinin yapıldığı Taksim Belediye Salonu.
İçerde ‘Petite Fleur’ (1952) (Sidney Bechet) ve ‘Historia de un Amor’ (1955) (Carlos Eleta Almaran) melodileri ile dans eden konuklar.
Kapıda, giysileri uygun bulunmadığı için içeri alınmayan Sülo ve Murat, Zülfikar Bey’le konuşuyorlar.
Sülo; “Biz Mustafa’nın arkadaşlarıyız. Mesut gününü kutlamaya geldik. (Kapıcıyı göstererek) Bu haybeci bizi içeri bırakmıyor. Mustafa’nın babalığı bizim de babamız sayılır. (Elini) Öpeyim babacığım.”
Murat; “Yani façamız bozuksa (aslında diğer günlerdekiyle kıyaslandığında Lord gibi giyinmişler) biz insan değil miyiz?”
Zülfikar; (Kaba bir şekilde iterek) “(İçeri almayanların) Hakları var tabi. Burası size göre bir yer değil. Alın şu parayı da kendinize göre bir yerde eğlenin.”
Murat; “(Zülfikar Bey’in para uzatan elini geri ittirerek) Ayıp ettin. ‘Baba’ dedik, ‘elini öpelim’ dedik. Biz uşak mıyız? Mustafa’nın can ciğer kardeşleriyiz. Sen o parayı uşaklarına ver.”
Sülo; “Hey gidi insanlık hey. İnsanlık para ile olmuyormuş sahiden. Biz el öpelim dedik, etek öpelim demedik.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Ailesinin ve arkadaşlarının ‘dolduruşuyla’ Zülfikar Bey’in ‘tapon’ kızı Hülya ile evlenecek olan Mustafa ve O’nu ‘hiçbir kızın sevemeyeceği kadar seven’ Aynur.
Aynur; “Seni çok aradım sormak için, duyduklarım doğru mu?”
Mustafa; “…”
Aynur; “Neden cevap vermiyorsun?”
Mustafa; “…”
Aynur; “Demek doğru, demek kızın zenginliği başını döndürdü. Para için sattın kendini.”
Mustafa; “Mesele senin bildiğin gibi değil Aynur.”
Aynur; “Yazık, erkekliğinden utan. Ben, kız başıma senin için kimleri reddettim. Ama neye yarar, neye yarar bütün bunlar boş laf değil mi? Boş laf Mustafa.”
‘Devlet Kuşu’nun (1958) (Orhan Kemal) ilk çevrimi.
İstanbul Unkapanı’nda, akşamları, bekçi düdüklerinin sarhoş naralarına karıştığı bir işçi mahallesi.
‘Sirkeci-Çekmece arasında ç alışan banliyö trenleri, çeyrek saatte bir, ahşap evleri temellerinden sarsarak, kurşun hızıyla geçiyor’. Demiryoluna bakan sokakta, Mustafaların ‘yana kaykılmış’ evleri var. [İlerde Hülya, babası Zülfikar Bey’e bu evden söz ederken “Tıpkı (Emile) Zola’nın kitaplarındaki (herhalde ‘Germinal’) gibi” diyecektir].
Baba (Mehmet), ‘matbaada kapıcı’. Karısı Şöhret’le, buralara 30 yıl önceki ‘mübadelede’ gelmişler. Dört çocukları var; Mustafa, Ayten, Nurten ve Erol. (Romanda, beş çocuklu olduklarından, Şöhret’in işi daha zor).
Kitaptaki ev, idare lambası ile aydınlanırken filmde elektrik var. Mustafa’nın odasında duvarda asılı bağlama sanki süs gibi. Film boyunca ona bakmadı bile. Geri kalan 5 kişi bir odada kalıyor.
Mehmet’in arkadaşı Bayram da neredeyse aileden biri. Ayakkabı boyacısı olduğunu romandan anlıyoruz.
Ayten ve Nurten, triko lafı geçse de neresi olduğunu tam olarak öğrenemediğimiz bir yerde çalışıyorlar. Erol, ‘1 lira haftalıkla, gaz ocağı tamircisinin yanında çırak’. Okul masraflarını böyle çıkarıyor. Mahalledeki ‘Küçük Kara Kartallar’ takımında soliç.
Mustafa’ya, Avare (1951) (Raj Kapoor) filminin adını takmışlar. Romanın yazarı gibi ‘orta ikiden belgeli’. Okumadığından yakınan annesine “Mektebe yırtık pantolon, yamalı ceket, boş mide ile mi gidecektim? Herkes benle alay mı etsin istiyordunuz?” demişti. Gündüzleri, mahallenin kızlarına ‘değil laf atmak başını çevirip bakmıyor’ bile. Ama ‘fitil gibi sarhoş olduğu akşamlarda narası yankılanıyor’. Askerliğini bitirmiş. Arkadaşları Sülo ve Murat gibi, ‘işçi mahallesinde işsiz’. Babası “Ne eve hayrı var ne kendine” diyor.
Sülo, ‘yıllar yılı Cibali Tütün Fabrikası’nın tozlarını yuta yuta canlı cenazeye dönmüş annesi’ ve Onlara hiç yardım etmeyen varsıl odun tüccarı dayısından başka kimsesi yok. Avare gibi, orta ikinci sınıftan belgeli. Gücü pek yetmese de hamallık yapıyor.
Murat, Taşkasaplı’daki çay-kahve paralarını verebilecek kadar parası olan(!) tek kişi aralarında. Çoğunlukla ‘bul karayı al parayı’ yoluyla adam ‘söğüşlüyor’. Romandaki lakabı ‘Çingene’. ‘Daha 6 aylıkken babasını bir taksi çiğnemiş. Bir yaşındayken, annesini de verem alıp götürünce, komşuların eline kalmış’. Arkadaşlarına, film boyunca 5 kez “Şu İstanbul’da bizim gibi arkadaş var mı be. Kardeşten ileriyiz namussuzum” diyor.
Mustafaların kapı komşuları Aynur ve annesi Naime Hanım, iki ay önce taşınmışlar. Evin babası filmde kaçmış, romanda ölmüş. Kapalıçarşı’daki bir yere dikiş dikerek geçiniyorlar. Aynur, sabahları, güzel yüzünü bahçedeki muslukta yıkarken ‘Hatırla Ey Peri’ (Muhlis S. Ezgi) şarkısını söylüyor. Mustafa da pencereden hayranlıkla seyretmekte. Çoktan evlenecekler ama ah şu parasızlık!
Üç arkadaş, ‘bundan sonra serseriliği bırakıp adam olmanın çaresine bakmak’ ve Çemberlitaş’taki Arnavut Eşref’in ‘banka gibi çalışan’ köfteci dükkânına benzer bir yer açmak istiyorlar. Tek eksikleri, bir türlü bir araya getiremedikleri ve getiremeyecekleri 3 bin liradır.
O günlerin birinde, eski kaymakam yeni karaborsacı müteahhit Zülfikar Bey, tam da Mehmet ve Şöhret’in evlerinin önündeki arsaya ‘bir apartman dikmeye’ başlar. Mehmet ve Bayram’a, inşaatta bekçi olarak iş verir.
Zülfikar Bey’in gelişleri sırasında bir gün, hastalıklı kızı Hülya, Aytenlere konuk oluyor. ‘Sevmek Zamanı’ filminden (1965) birkaç yıl önce, Mustafa’nın Tyrone Power’a (romanda ‘Gregory Peck’) benzettiği resmine sevdalanır.
Aynur, sanki olacakları bilir gibi “Korkuyorum Mustafa. Paralarıyla başını döndürmelerinden korkuyorum” demişti. Delikanlının değil ama böyle ‘yağlı bir kapı’ bulmanın şaşkınlığı ile ailesinin ve dükkân için gerekli parayı cepte zannetmenin sevinci ile arkadaşlarının başları (ve gözleri) dönüyor.
Mustafa’yı, Zülfikar Bey’e damat olması için zorlarlar. Aynur’un aşkı ile dolu olan Avare, yanılıp evlenmeye razı olur ama birkaç ay sonra yaptığı hatayı düzeltmek için akla karayı seçecektir.
Hülya ve Mustafa’nın düğünlerinin yapıldığı Taksim Belediye Salonu.
İçerde ‘Petite Fleur’ (1952) (Sidney Bechet) ve ‘Historia de un Amor’ (1955) (Carlos Eleta Almaran) melodileri ile dans eden konuklar.
Kapıda, giysileri uygun bulunmadığı için içeri alınmayan Sülo ve Murat, Zülfikar Bey’le konuşuyorlar.
Sülo; “Biz Mustafa’nın arkadaşlarıyız. Mesut gününü kutlamaya geldik. (Kapıcıyı göstererek) Bu haybeci bizi içeri bırakmıyor. Mustafa’nın babalığı bizim de babamız sayılır. (Elini) Öpeyim babacığım.”
Murat; “Yani façamız bozuksa (aslında diğer günlerdekiyle kıyaslandığında Lord gibi giyinmişler) biz insan değil miyiz?”
Zülfikar; (Kaba bir şekilde iterek) “(İçeri almayanların) Hakları var tabi. Burası size göre bir yer değil. Alın şu parayı da kendinize göre bir yerde eğlenin.”
Murat; “(Zülfikar Bey’in para uzatan elini geri ittirerek) Ayıp ettin. ‘Baba’ dedik, ‘elini öpelim’ dedik. Biz uşak mıyız? Mustafa’nın can ciğer kardeşleriyiz. Sen o parayı uşaklarına ver.”
Sülo; “Hey gidi insanlık hey. İnsanlık para ile olmuyormuş sahiden. Biz el öpelim dedik, etek öpelim demedik.”
(Yazan: Murat Çelenligil)
Sanat Yönetmeni
|
Semih Sezerli (Sanat
Yönetmeni)
|
|
Yönetmen Ekibi
|
Tunç Başaran (Reji
Ekibi)
|
|
Uğur İnan (Reji
Ekibi)
|
||
Post-Prodüksiyon
|
İlya
Pençoğlu (Negatif Kurgu)
|
|
Hilmi Başcan (Laboratuar)
|
||
Yılmaz Erman (Laboratuar)
|
||
Ses Ekibi
|
Marko Buduris (Ses
Kayıt)
|
|
Turgut
İnangiray (Senkron)
|
||
İdari İşler
|
Naci Saraç (Prodüksiyon
Amiri)
|
|
Niyazi Er (Set
Amiri)
|
||
Firmalar
|
Uğur Film (Yapım)
|
|
Erman Film (Seslendirme)
|
||
Kemal Film (Film
Hazırlık)
|
||
Fanatik
Video (DVD)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
EKSİKLER VE YANLIŞLAR İÇİN LÜTFEN YORUM YAPIN. YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.